hocam işte (haşa) onlarda bu potansiyelin bu istidadın olduğunu söylemek küfür olmaz mı yoksa sadece ehli sünnetten mi çıkarır? yani "ben onlarda bu kabiliyet yok biliyordum. bu yazıda var diyor. ben yanlış biliyormuşum tövbe tövbe. varmış bu kabiliyet. adam ayetten delil getirmiş" diyen bir insan dinden çıkmış mıdır? kesin mürted olmuştur denebilir mi
bir de sağlam bir ehlisünnet itikadı kitabını okuyup inandığı halde eğer bir insanın aklına durduk yere sürekli hiç duymadığı değişik sorular geliyorsa (meleklerin kalbi var mı, Allah için şöyle demek caiz mi, mahlukların sayısı sonsuz mu...) gibi, o kişi de bunlara cevap veremiyor aklından atamıyor araştırmaya başlıyor işte sonra da böyle yanlış yazılara denk geliyor..bu kişinin intihar etmesinin hükmü nedir? sürekli farklı vesveseler aklına geliyorsa imanını kaybetmekten korkuyorsa ölümü istemesi caiz olur mu ( gmailime gelenlerden)

*******

Mütevesvis kardeşim;

Öyle anlaşılıyor ki, verdiğimiz cevabı iyi okumamışsın! Dikkatetle oku ve hazmet, üzerinde hassasiyetle düşün, o istikamette davranmaya çaba göster. Kafanda Arapsaçına döndürdüğün bütün bu vesveselerin karşılığı mündemiç o cevabın muhteviyatında... Gerek sarahaten, gerek işareten, gerekse delâleten… Hepsinin başı ve en önemlisi de, şu korkunç illetten, "VES-VE-SE"den kurtulmaya bak... Yoksa perişan olur gidersin!!!

Gönlünde yumak haline getirdiğin, güya kördüğüm ettiğin bu sözde soruların hepsi de, temel İslamî bilgilere ait ilmihal kitaplarının çerçevesini aşmayan meseleler aslında... Ama sen dönüp dolaşıp aynı yere geliyor, orada pinekliyorsun. Çık o sarmalın içinden...

Meleklerin kalbi olsa ne olur, olmasa ne olur? Sana ne bundan! Cenab-ı Hak dilediği gibi yaratamaz mı? Onların fıtratının bizden farklı olduğunu bilmiyor musun? Yemeye içmeye ihtiyaçları olmadığını, nefis taşımadıklarını, dolayısiyle bize benzemediklerini hatırla. Ayrıca bunları bu şekilde düşünmek sana ne fayda sağlıyor? Yoksa bilakis zararı mı oluyor? Bunları da göz önünde bulundur ve ona göre hareket et!

Allah Teala'nın sıfatları-isimleri-fiilleri hakkında düşünebilirsin; fakat Zâtı hakkında düşünemezsin, çünkü şirktir!

Mahlûkatın sayısı meselesi seni ya da kimi ne ilgilendiriyor? Kim sayıp tesbitini yapabilir ki? Onu ancak Yaratan bilir. Kaldı ki sen dâhil hiç kimse bunları bilmekle de mükellef değil! Sen mükellef olmadığın işleri bırak, yükümlü olduklarını bilmeye ve onların gereğini yapmaya bak!

O yazı esas itibariyle yanlış değil. Yanlış olmadığını da anlatmaya çalıştık. Ama kös dinlemişsin! Bunca yetersiz aklınla, zayıf mantığınla, kasır bilginle neyi araştırıyorsun? Temel itikadî esaslara inan ve orada dur! Yalpa yapma! Seni alakadar etmeyen alanlara girme! Bulanık ya da derin sularda kulaç atmaya kalkışma! Sahil-i selamette sabit-kadem olmaya bak. Öyle olduğun sürece imanını niçin kaybedeceksin! Ayrıca hiçbir hâlükârda ölüm istenmez, bu caiz değildir. Nitekim Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

Sizden hiçbiriniz başına gelen (maddî-manevi) bir sıkıntıdan ötürü ölümü asla temenni etmesin. Şayet ölümü istercesine fevkalâde (olağanüstü) bir darlıkta (sıkıntıda-çıkmazda) kalırsa, o zaman şöyle desin: Allah’ım! Benim için yaşamak hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat, benim için ölüm hayırlı olduğu vakit de beni öldür.” [Bkz. Tirmizî, Sünen, Kıyâmet 26; Zühd 4]

Binaenaleyh hiçbir durumda intihar etmek caiz değildir, haramdır.

Âlimlerimiz (rahmetullahi aleyhim ecmaîn), bu hadis-i şerife dayanarak, ölümü temenni etmenin mekruh olduğunu beyan etmişlerdir. Ölümü temenni etmek nasıl yasaksa, her ne şekilde olursa olsun, intihar etmek de kesinlikle haramdır. “Her kim bir uçurumdan aşağı atlarsa, Cehennem ateşinde daimi sûrette kendini yüksekten aşağı bırakır. Kim, zehir içer de canına kıyarsa, elinde zehir içer bir halde ebedî olarak Cehennem’de azap olunacaktır. Her kim de, kendini herhangi bir demir parçası (bıçak, silah vs.) ile öldürürse, o da, bıçağı elinde karnına vurarak aynı sûrette Cehennem’de azap olunacaktır.” [Tirmizî, Sünen, Tıbb, 7]

Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.), bir hastalığında amcası Hz. Abbas’ı (r.a.) ziyarete gittiklerinde, amcasının halinden şikâyetçi olduğunu ve ölümü temenni ettiğini görünce; “Ey amcacığım, ölümü temennî etme! Çünkü sen iyilerden isen (yaşarsan), iyiliğin üzerine iyilik artırırsın ki, bu senin için hayırlı olur. Eğer günahkâr isen, o zaman da ölümün geciktirilmekle affedilmeyi istersin, günahlarından tevbe edersin ki, bu da senin için hayırlıdır.” [Buhârî, Sahih, Temennî, 6] buyurdu.

Allah Teala’nın, yersiz ve manasız bir şey yapmayacağına gönülden inanan bir mü’mine düşen, mütevekkil bir edâ ile boyun büküp hiçbir durumda kul ve mahluk olduğunu unutmadan kadere rıza göstermektir. Şeytan’ın ve nefs-i emmârenin vesveselerine kapılmamak… İnançta-amelde-ahlâkta Ehl-i Sünnet çizgisini aşmamaktır.

Velhâsıl, vesveselere kapılıp ya da başa gelen bir sıkıntıya katlanamayıp ölümü istemek, kadere bir nevi itiraz manası taşır. Oysa ömür bir fırsattır, hayatın uzun ve amellerin iyi olması daha hayırlıdır. Hadis-i şerifte, “Ömrü uzun ve ameli güzel olana ne mutlu!” [Tirmizî, Sünen, Zühd, 21, 22] buyrulmuştur. 

Go to top