Hocam su an is yerindeyiz Arkadaslarin 2 sorusu var
1.soru:arkadaslar kendi aralarında baklavasina mac yapiyorlar Kaybeden takim baklavayi aliyor hep beraber yiyorlar. Ben bunun caiz olmadigini ve iddiaya girdigini soyledim. Onlarda bilen bir hoca efendiye sormami istediler.
2.soru arkadaslardan birisi gayri muslim olan birinden borc almis ve o gayri muslim kisi vefat etmis. Adamin turkiyede kimsesi yok. Mirasçılarına ulasilamiyor.ne yapmak lazimdir. Hocam bu iki mesele hakkinda bilgi verebilirmisiniz. Allah a emanet olunuz. Cengiz Ceylan – Facebook
*******
Selamün aleyküm.
Değerli kardeşim; sorularınız biraz zorlama olduğu açık, öyle değil mi? Bunlar, hemen her zaman dile getirilen meseleler… Ve yine azıcık zahmet edip siteye bakıverseniz cevaplarını daha geniş tarzda bulabileceğiniz sorular. Maamafih yeniden cevaplamaya çalışalım. Fakat lütfen bunlara dikkat edelim; gereksiz tekrarlardan ve siteye bakmadan soru sormaktan kaçınalım, kul hukukuna girmemeye gayret edelim.
***
1- Tek taraflı olarak mağlup olanın / kaybedenin ikramda bulunacağı veya belli bir nesneyi / objeyi taahhüt ettiği oyun kumardır, kumar ise haramdır. Sizin niyetinizin arkadaşlık veya eğlence olması, bunun kumara benzerliğini ortadan kaldırmaz. Bu gibi iddia ve oyunlardan uzak durulması gerekir. Şeytanın mü’mini helâke düşürecek yola itmesi için, uzun bir süre ve süreç lazım değildir ona... Tuzağa düşmemek için, bunun idrâk ve şuurunda olmamız lazım. Nitekim Rabbimiz (c.c.) buyuruyor ki:
“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzuk durun ki kurtuluşa eresiniz.” [Mâide suresi, 90]
Açıklama: Malum olduğu üzere İslâmiyet, ortaya mal ve para konarak oynanacak hiçbir şans oyununa izin vermemiştir. Binaenaleyh karşılıklı bahis ve iddialaşmak gibi tertip ve oyunlar da aynı şekilde kumar sayılmaktadır.
Meselâ, sizde olduğu gibi iki kişi (iki grup) oyuna çıkmadan önce biribirlerine, “Eğer beni geçersen / yenersen sana şu kadar vereceğim, şayet ben seni geçersem / yenersen bana şu kadar vereceksin.” derlerse, böyle bir bahis kumara girer. Ancak tek taraflı olursa caiz olur. Yani taraflardan birisi, “Beni müğlup edersen sana şu kadar vereceğim, fakat ben seni yenersem sen bana birşey verme.” der ve anlaşırlarsa, böyle bir iddia meşrûdur. Bu parayı alan kimsenin onu kullanması ya da kazandığını yemesi-yedirmesi caizdir. Yani yüce dinimiz İslâm, kumarın ve şans oyunlarının azını da çoğunu da haram kılmıştır. Bu bakımdan ister az miktarda bir para ile oynansın, ister çok miktarda olsun, ikisi de haramdır. Bu hüküm, meselenin bir yönü…
Öbür yönüne gelince; boş yere geçen her ânın, pek çok fırsatları da beraberinde götürdüğü inkârı kabil olmayan bir gerçektir. Çünkü insanın vakti dünyanın ömrüne nisbetle çok az ve pek kısadır. Hatta az’ın azıdır! Bu bakımdan, tek bir saniyesi dahi altından daha kıymetli olan zamanın, ebedî hayata nûr ve sermaye olacak meşguliyetlerle geçmesi gerekir. Farzlar, vacipler, sünnetler-müstehaplarla… Bunun için, mü’minin ibadeti ve işi bir hayır üzere olduğu gibi, geriye kalan zamanı da mânâsız olmamalı, mâlâyânî ile değil meşru dairede yaşanmalıdır. Tâ ki, bir taraftan kazanırken, diğer yandan kaybetmiş olmayalım.
Günümüzde, insanın zamanını katleden o kadar lüzumsuz meşguliyetler var ki, bunlardan birçoğu maddî-mânevî gelişmeye sahip olmadığı gibi, insanı yaratılış hikmetinden uzaklaştırdığı da bir hakikattir. İmam-ı Azam (rh.) hazretlerinin ifadeleriyle, ‘boşa geçen zaman, musibetlerin en büyüğüdür!’ İşte, insan bu çeşit gayesiz-faydasız ve hedefsiz şeylerden kendisini ne kadar çekip çevirirse o derece uhrevî ve ebedî hayatı hakkında kâr içinde olur.
Belli bir mesai sarf eden ve çalışan insanın dinlenmesi ve istirahat etmesi ne kadar hakkı ise, İslâm'ın yasakladığı sınırı aşmamak şartıyla, bazı oyun ve eğlencelerde bulunmak da mümkün ve tabiîdir, normaldir. Ama bu oyun ve eğlencelerin bir ucu, dinimizin haram kıldığı ya da hoş görmediği şeylerden birisine yaklaşır ve bulaşırsa, o oyun meşrûiyetini kaybetmiş olur. İşin bu yönünü de hatırdan çıkartmamak gerekir. Mevzu ile ilgili detaylı bilgi için bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1517-bilgisayar-oyunu-programlamanin-hukmu.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2147-tiyatro-sineme-televizyon-ve-oyunlarda-kotu-rol.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2452-okey-dama-ve-domino.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1113-satranc-oynamak-haram-midir.html
2- “…birisi gayri muslim olan birinden borc almis ve o gayri muslim kisi vefat etmis. Adamin turkiyede kimsesi yok. Mirasçılarına ulasilamiyor.ne yapmak lazimdir.”
Meseleyi biraz daha geniş çerçevede ele alıp; ‘alacaklısı bulunamayan borç, alacaklı Müslümansa nasıl ödenir, gayrimüslimse nasıl ödenir?’ tarzında izah etmeye çalışalım.
Alacaklısı, arandığı halde bulunamayan veya sahibi belli olmayan, ölmüş veya mirasçıları da kalmamış bir borcun ödenmesi ve onun manevî mes’uliyetinden vebâlinden kurtulmak için şu şekilde hareket edilmesi uygun olur:
a) Alacaklı öldüğü takdirde mirası vârislerine intikal ettiğinden, borçlu, borcunu onlara ödediği takdirde mes’uliyetten kurtulmuş olur. Şayet vârisi yoksa veya nerede oldukları bilinmiyorsa, borcun, o kişinin nâmına ilim taliplerine ve bunların barındığı müesseselere, fakirlere tasadduk edilmesi, şayet bunlar yapılamıyorsa hazineye verilmesi icap eder.
b) Eğer alacaklı gayrimüslimse, ancak hazineye verilmesi gerekir. Zira mü’min-müslim olmayan kişi adına sadaka da verilmaz, verilse ona bir faydası da dokunmaz. O bakımdan borçlu, üzerindeki bu alacaktan kurtulmak için istihsanen (kamu yararına kullanılmak üzere) hazineye verir.