Selamun aleyküm değerli hocam.

Bir arkadaştan şöyle bir soru geldi. Buna derli toplu, ayetler ve hadisler ışığında cevap vermek mümkün müdür?

Araştırmama göre; ‘‘ MUHAMMED ‘‘kelime anlamı olarak, HAMD EDİLEN demek....

Keza; Kur’anı kerimde ise; ‘‘ HAMD SADECE ALLAHADIR’’ buyurulmaktadır...

İslamiyet öncesi Araplarda MUHAMMED ismi var mıydı (ki; yıllardır okuya geldiğim / araştırdığım ve şu ana kadar okuduğum / sorduğum kaynaklarda Muhammed ismine henüz rastlamadım ) ?

Soru şu: 1-Hz. Muhammed doğduğunda ailesi ( annesi ) tarafından kendisine başka bir isim verilmiş olabilir mi?

2-Zaman içerisinde Hz. Muhammed’e atfedilen özelliklerden dolayı anıldığı diğer isimler gibi ( Ör. Emin - Ahmet - Mustafa ) Muhammed ismi de sonradan anılmaya başladığı bir isim midir? 

3-Kur’an-ı Kerim’de buyurulduğu şekli ile HAMD sadece ALLAH’A İSE; ‘‘ Muhammed ‘‘ kelimesi / ismi ile Kur’an buyruğu arasında bir çelişki yok mu? 

4-Hele ki; Kur’an buyruğunun elçisinin bu isim ile anılması-tanımlanması-nitelenmesi-isimlendirilmesi nasıl izah edilebilir? 

Aydınlanma ihtiyacından dolayı paylaşmak zorunda kaldığım bu konu üzerinde spekülasyon yapılması ve hedef olma amacında değilim...

Kannatimce aydınlatılması gereken bir konu...

Bilgilendirenlere şimdiden şükranlarımı sunarım...

Emre Karkar - gmail

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Gayet tabii ki bunlara Kitap ve Sünnet ışığında derli toplu cevap vermek mümkün. Âlimlerimiz bunu yapmışlar. Biz de onları nakletmeye çalışıp bu gereksiz kafa ve gönül dağınıklığını derleyip toparlamaya gayret edelim. Rabbim yâr ve yardımcımız olsun.

A) Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) Kur’an-ı Kerim’de geçen isimleri.

Âlemlere Rahmet Efendimiz’in (s.a.v.) Muhammed ve Ahmed isimleri Kur’an-ı Hakîm’de beş defa geçmektedir. Yani dört defa ”Muhammed”, bir defa da ”Ahmed” olarak zikredilir.

Muhammed ismi Âl-i İmrân suresi, 144; Ahzab suresi, 40; Muhammed suresi, 2; Fetih suresi, 29; Ahmed ismi de Saff suresi, 6. ayette geçmektedir.

Ancak Rasûl-i Zîşân Efendimiz’in (s.a.v.) bunlardan başka isimleri de vardır. Bunların birçoğu da Kur’an-ı Mecîd’in ayetlerinde geçmektedir. Aşağıya o isimlerden 99 adedi İmam Kastalanî (k.s.) hazretlerinin “Mevâhib-i Ledünniye” isimli çok değerli eserinden naklen sıralanmıştır. Aynı eserde Efendimiz’e (s.a.v.) ait diğer 301 ismi de bulabilirsiniz.

Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.) söz konusu 99 isimleri şunlardır:

1. Abdullah: Allah’ın (c.c.) kulu

2. Âbid: Kulluk eden, ibadet eden

3. Âdil: Adaletli

4. Ahmed: En çok övülmiş, sevilmiş

5. Ahsen: En güzel

6. Alî: Çok yüce

7. Âlim: Bilgin, bilen

8. Allâme: Çok bilen

9. Âmil: İşleyici, iş ve aksiyon sahibi

10. Azîz: Çok yüce, çok şerefli olan

11. Beşîr: Müjdeleyici

12. Burhan: Sağlam delil

13. Cebbâr: Kahredici, gâlip

14. Cevâd: Cömert

15. Ecved: En iyi, en cömert

16. Ekrem: En şerefli

17. Emîn: Doğru ve güvenilir kimse

18. Fadlullah: Allah Teâla’nın ihsânı, O’nun fazlına-keremine ulaşan

19. Fâruk: Hakkı ve bâtılı ayıran

20. Fettâh: Açan, yoldaki engelleri kaldıran

21. Gâlip: Hâkim ve üstün olan

22. Ganî: Zengin

23. Habîb: Sevgili, çok sevilen

24. Hâdî: Doğru yola götüren

25. Hâfız: Muhafaza edici

26. Halîl: Dost

27. Halîm: Yumuşak huylu

28. Hâlis: Saf, temiz

29. Hâmid: Hamd edici, övücü

30. Hammâd: Çok hamdeden

31. Hanîf: Hakikate sımsıkı sarılan

32. Kamer: Ay

33. Kayyim: Görüp, gözeten

34. Kerîm: Çok cömert, çok şerefli

35. Mâcid: Yüce ve şerefli

36. Mahmûd: Övülmüş, Övülen

37. Mansûr: Zafere kavuşturulmuş

38. Mâsum: Suçsuz, günahsız

39. Medenî: Şehirli, bilgili ve görgülü

40. Mehdî: Hidayet eden, doğru yola erdiren

41. Mekkî: Mekkeli

42. Merhûm: Rahmetle bezenmiş

43. Mes’ûd: Mutlu

44. Metîn: Çok sağlam ve güçlü

45. Muallim: Öğretici

46. Muktedâ: Peşinden gidilen

47. Mübârek: Uğurlu, hayırlı, bereketli

48. Müctebâ: Seçilmiş

49. Mükerrem: Şerefli, yüce

50. Müktefî: İktifâ eden, yetinen

51. Münîr: Nurlandıran, aydınlatan

52. Mürsel: Peygamberlikle vazifelendirilmiş

53. Murtezâ: Beğenilmiş, seçilmiş, hoşnut olunmuş

54. Muslih: Islah edeci, düzene koyucu

55. Mustafa: Çok çok arınmış, süzülmüş

56. Müstakîm: Doğru yolda olan

57. Muti’: Hakka itaat eden

58. Mu’tî: Veren ihsân eden

59. Muzaffer: Zafer kazanan, üstün olan

60. Müşâvir: Kendisine danışılan

61. Nakî: Çok temiz

62. Nakîb: Halkın iyisi, kavmin en seçkini

63. Nâsıh: Öğüt veren

64. Nâtık: Konuşan, nutuk veren

65. Nebî: Peygamber

66. Neciyullah: Allah’ın sırdaşı

67. Necm: Yıldız

68. Nesîb: Asil, temiz soydan gelen

69. Nezîr: Uyarıcı, korkutucu

70. Nimet: İyilik, dirlik ve mutluluk

71. Nûr: Zıya-Işık, aydınlık

72. Râfi: Yükselten

73. Râgıb: Rağbet eden, isteyen

74. Rahîm: Mü’minleri çok sevip merhamet eden

75. Râzî: Kabul eden, hoşnut olan

76. Rasûl: Peygamber

77. Reşîd: Akıllı, olgun, iyi yola götürücü

78. Saîd: Mutlu

79. Sâbir: Sabreden, güçlüklere dayanan

80. Sâdullah: Allah’ ın mübârek kulu

81. Sâdık: Doğru olan, gerçekçi

82. Saffet: Arınmış, seçkin kişi

83. Sâhib: Mâlik, arkadaş, sohbet edici

84. Sâlih: İyi ve güzel huylu

85. Selâm: Noksan ve ayıptan emin olan

86. Seyfullah: Allah’ ın kılıcı

87. Seyyid: Efendi

88. Şâfi’: Şefaat edici

89. Şâkir: Şükredici

90. Tâhâ: Kur’ân-ı Kerîm’ deki bir ismi

91. Tâhir: Çok temiz

92. Takî: Haramlardan son derece kaçınan

93. Tayyib: Helâl, temiz, güzel, hoş

94. Vâfi: Sözünde duran, sözünün eri

95. Vâiz: Nasihat eden

96. Vâsıl: Kulu Rabb’ine ulaştıran

97. Yâsîn: Kur’ân-ı Kerîm’ deki bir başka ismi; gerçek insan, insan-ı kâmil

98. Zâhid: Mâsivadan yüz çeviren

99. Zâkir: Allah’ ı çokça anan.

 

B) Rasûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem Efendimiz’in (s.a.v.) hadis-i şeriflerde geçen bazı isimleri:

Yukarıda da belirttiğimiz üzere Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) pek çok ismi vardır.

İsimlerin çokluğu ise, isim sahibinin şerefinin üstünlüğünü gösterir. [Kastalânî, Mevâhibu’l-ledünniye, c. 1, s. 236, 239]

Bir hadis-i şeriflerinde Efendimiz (s.a.v.) kendilerne hâs beş isminin bulunduğunu şöyle haber vermişlerdir:

Benim birtakım isimlerim vardır: Ben Muhammed’im! Ben Ahmed’im! Ben Mâhi’yim ki, Allah Teala, küfrü benimle yok edecektir! Ben Hâşir’im ki, insanlar, Kıyamet günü benim izimce haşr olunacaklardır! Ben Âkıb’ım ki, benden sonra Peygamber yoktur!” [Müslim, Sahih, Fezâil, 124-126]

Hadislerde bunlardan başka da belirtilen isimleri vardır. Bazıları şöyledir: 

Ahyed, Emîn, İmâmü’l-Muttakin, Hâşir, Habîbullah, Rakîbül-Burak, Rasûlü’r-Rahme, Rasûlü’r-Râhe, Rasûlu’l-Melâhim, Seyyidü’l-Mürselîn, Seyyid-i Veled-i Âdem, Sâbık, Şeff, Şâfı’, Müşeffa’, Sâhîbü’l-Hâtem, Tâ-Hâ, Zâhir, Âkıb, Abdullah, Kâidü’l-Gurri’l-Muhaccelîn, Kuşem, Mâhî, Muhammed, Müddessir, Müzzemmil, Muktefî, Mukaffa, Nebiyyü’t-Tevbe, Nebiyyü’r-Rahme, Nebiyyü’l-Melhame, Yâ-Sîn.

Mânâ bakımında “Muhammed (s.a.v.)” ismi, “övülmeye lâyık hasletleri çok olan” demektir. O, hamd edenlerin en büyüğü, övülenlerin de en üstünüdür. İnsanlar içinde de en çok hamd edendir. Yoksa sizin söylediğiniz gibi düz ve basit anlamda Allah’a hamd ile karıştırıp kendisine “Hamd edilen” manasında değildir. Kelimelerin-mefhumların-isimlerin ıstılah, örf-i âm, örf-i hâs… gibi mânâlarını bir kenara atıp sadece lugavî mânâ ile yola çıkarsak, yanılır doğru neticeye varamayız! Ayrıca bir kelime Allah’a nisbetle başka, Rasûlullah’a nisbetle başka, meleklere nisbetle başka, mü’minlere nisbetle daha başka mânâlara da gelebilir. Mesela salât lafzı / mefhumu gibi… Ayrı bahis.

Ahmed ismi ise, “en çok övülen veya en çok hamd ve şükür eden ya da bu hasletlerle anılan zât” mânâlarına gelir. [Râgıb, Müfredâtü’l-Kur’ân, s.131]

İki Cihan Serveri Efendimiz’in (s.a.v.) meşhur ve yaygın isimlerinden biri de Mustafa olup, mânâsı “seçilen, seçilmiş-süzülmüş olan” demektir.

Habîb-i Hudâ ve Rasîl-i Kibriya Efendimiz (s.a.v.) en çok Muhammed (s.a.v.) ismi ile anılmıştır.

***

Muhammed ismi nerelerde yazılıdır

* Muhammed ismi Arş-ı A’lâ’da Cenab-ı Hakk’ın ismiyle beraber yazılıdır.

Nitekim Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

“Âdem (a.s.) Cennet’te mâlum zelleyi / hatayı işlediği zaman, ‘Ya Rabbî! Beni, hâs kulun Muhammed hürmetine bağışla!’ diye dua etti. Allah (c.c.) da kendisine: ‘Yâ Âdem! Muhammed’i nasıl tanıdın?’ diye sordu. Âdem (a.s.) şöyle cevap verdi: ‘Yâ Rabbî! Sen beni yarattığın ve ruhundan bana üflediğin zaman, başımı kaldırıp yukarı bakmıştım. İşte o sırada Arş’ın sütunları üzerinde: ‘Lâ İlâhe İllallah! Muhammedün Rasûlullah’ diye yazılı olduğunu gördüm. Ve bildim ki Sen, kendi adının yanına ancak en sevgili kulunun ismini koyarsın.’ Bunun üzerine Cenab-ı Hak: ‘Evet yâ Âdem, doğru söyledin. Eğer Muhammed olmasaydı, Ben seni yaratmazdım.’ diye buyurdu.” [Beyhakî, Taberanâ; Bkz. Yusuf en Nebhânî, Şevahidü’l-Hak’tan Vehhabilere Cevaplar, (Terc. Mehmed Emre), Fazilet Neşriyat]

* Muhammed ismi semâda yazılıydı

Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ben Mi’rac Gecesi semalara çıktığımda, her bir semada adımın ‘Muhammed Allah’ın Rasûlüdür!’ diye yazılı olduğunu görmüşümdür.” [Bkz. Hâfız Bezzâr (v.292 / 905), el-Müsnedü’l-Kebîr ve el-Bahrü’z-Zehhâr]

Hâsılı, Efendimiz (s.a.v.) övülmeye en layık olduğu için O’na Muhammed ismi verilmiştir

Ve övgüsü tamamlansın diye de, Kıyamet gününde livâü’l-hamd (hamd sancağı) O’nun eline verilecek ve Mahşer meydanında onunla dolaşacaktır. [Kadı İyâz, Şifâ-i Şerif]

* Allah (c.c.) O’ndan (s.a.v.) önce hiç kimseye bu ismi vermemiştir

Geçmiş kitap ve peygamberlerde Rasûlullah Efendimiz’in (s.a.v) Muhammed ismi kullanılmamıştır. Bunun yerine Allah (c.c.) farklı isimlerle O’nu müjdelemiştir. İncil’de Ahmed, Tevrat’ta Ahyed isimleriyle olduğu gibi... Hatta insanlar içinde de Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) doğmadan önce bu isim yoktur ve kullanılmamıştır. Ancak Âlemlere Rahmet Efendimiz’in (s.a.v.) doğumu yaklaşınca gelecek peygamber ismi Muhammed olacak haberi yaygın hale gelmiştir. Bazıları da gelecek peygamberin kendi çocuğu olmasını ümit ederek çocuklarına bu ismi vermişlerdir. Ama Allah (c.c.) peygamberliği kime vereceğini en iyi bilendir. [Bkz. Kadı İyâz, a.g.e.]

* Hz. Âdem’in (a.s.) iki omuzu arasında Muhammed yazılıydı

Âdem aleyhisselâmın iki omuzu arasında: ‘Muhammed Allah’ın Rasûlüdür ve bütün peygamberlerin hatemidir.’ diye yazılmıştır. [İbn Asâkîr]

* Hz. Amine’ye Muhammed ismi rüyasında bildirilmiştir

Hz. Âmine Rasûl-i Zîşân Efendimiz’e (s.a.v.) Muhammed isminin verilme hâdisesini şöyle anlatmışlardır:

“Hamileliğimin altıncı ayında bir gece rüyamda karşıma bir zat çıkıp dedi ki: ‘Yâ Âmine! Bil ki, sen âlemlerin hayrına hâmilesin. Doğurunca ismini Muhammed koy ve halini hiç kimseye açma.” 

İsim verme hakkındaki öncelik…

İslâm’da isim verme hakkı babaya ait kabul edilmiştir. Şayet baba ölmüş veya hukukî tasarruflarda bulunması yasaklanmışsa, bu hakkı anne kullanır.

Doğumundan önce babasını kaybetmiş olan Rasûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) ismi annesi Âmine validemiz tarafından, yukarıda anlatılan rüya istikametinde “Muhammed” olarak seçilmiş ve bu isim dedesi Abdülmuttalip tarafından konulmuştur. Ebu’d-Derdâ’nın (rh.) rivayetine göre Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız, öyleyse isimlerinizi güzel yapın.” [Ebu Davud, Sünen, Edeb 69, Hadis no: 4948]

Abdulmuttalib’e, doğum sonrasında verdiği ziyafette, nûr topu torunu Efendimiz’e (s.a.v.) ne isim verdiğini sordular, şu cevabı verdi: 

“Muhammed!”

“Neden atalarından birinin ismini takmadın da bu ismi verdin?” dediler. Cevabı şu oldu:

“Allah’ın ve insanların onu övmelerini istediğim için.”

* Muhammed ismi Cennet’in kapısında yazılıydı

Cennet’in kapısında, ‘Lâ İlâhe İllallah, Muhammedün Rasûlullah!’ yazılı olduğu Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) tarafından bildirilmiştir. [İbn Asâkîr] 

 

N e t i c e

1- Dünyayı teşrif ettiğinde (doğduğunda) İki Cihan Güneşi Efendimiz’e (s.a.v.), annesi-ailesi tarafından başka bir isim verilmemiştir. Verilen isim, Muhammed ismidir.

2- ‘Zaman içerisinde Efendimiz’e (s.a.v.) atfedilen özelliklerden dolayı anıldığı diğer isimler gibi (Ör. Emin - Ahmet - Mustafa ) Muhammed ismi de sonradan anılan bir isim midir?’

Hayır, değildir. Kaldı ki soru cümlesi yanlış... Onun isimlerinin hiçbiri dile getirmeye çalıştığınız gibi zaman içerisinde kendisine atfedilen özelliklerinden dolayı sonradan değil, ezelde Rabbimizin takdiri, tayini, tesbiti, Levh-i Mahfûz’a kaydı ile sabittir. Yukarıda anlatıldı…

3- Kur’an-ı Kerim’de buyurulduğu şekli ile HAMD sadece ALLAH’A İSE; ‘‘ Muhammed ‘‘ kelimesi / ismi ile Kur’an buyruğu arasında bir çelişki yok mu?’

Hayır, hiçbir çelişki söz konusu olmaz, olamaz. Filasıl ne Kur’an-ı Kerim’de ne Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) isminde-cisminde, kelâmında ‘çelişki’den bahsetmek mümkün değildir. Olmadığı da yukarıda gayet sarih olarak izah edilmiştir. Dikkatlice okuyup üzerinde teemmül ve tefekkür ediniz. Var gibi gözüken ‘tenakuzlar / çelişkiler’, bizim ilmî noksanımız, anlayış zafiyetimiz, fikrî yetersizliğimiz sebebiyle kafamızda oluşan vesveselerden ibarettir. Başka bir şey değil.

4- ‘Hele ki; Kur’an buyruğunun elçisinin bu isim ile anılması-tanımlanması-nitelenmesi-isimlendirilmesi nasıl izah edilebilir? Aydınlanma ihtiyacından dolayı paylaşmak zorunda kaldığım bu konu üzerinde spekülasyon yapılması ve hedef olma amacında değilim... Kannatimce aydınlatılması gereken bir konu... Bilgilendirenlere şimdiden şükranlarımı sunarım...

Üçüncü maddede belirttiğimiz üzere yine bunun da cevabı, yukardaki açıklamalarda gayet net olarak verilmiştir. Kafa ve gönül karışacak-karıştıracak bir hâl söz konusu değildir. Söz konusu olan, bunları kafaya takıp gönül yoran, kendince sorgulama yapıp soru diye ortaya atan kişinin ilmî alt yapısının olmayışı ya da yetersizliği, dolayısiyle âmiyane tabirle ‘bilgisinin olmadığı meseleler üzerinde düşünce üretmeye kalkışması’dır. Yoksa temel olarak Arapça gramer, lûgat-ıstılah, siyer, hele de edebiyat-mantık ve Vazı’ ilminden haberdar olsa idi bu hatalara düşmemesi gerekirdi. Bunlar tefekkür mahsulü olan şeyler değil, vesvesenin ürünü gereksiz kafa karışıklıklarıdır. Binaenaleyh böyle birilerini aydınlatmak için onun gözüne ışık tutmak yerine, aslında önünü aydınlatıp tehlikeleri görmesini ve haddi olmayan alanlarda kulaç atmaya kalkışmamasını temin etmek gerekir.

Aslında bu istifhamların tamamı, bir Müslüman için çok basit ve hatta sıradan meselelerdir. Eskilerin şifahi kültürle elde ettikleri malumatlar cümlesinden sayılır. Günümüz toplumundakilerin bu kafa ve gönül karışıklıklarının sebebi ise, temel İslamî ilimler noktasında belli bir alt yapıları olmadan-oluşturmadan, doğru dürüst bir ilim-irfan ve fikir adamını rehber edinmeden, düzensiz-disiplinsiz olarak habire meal-tefsir-hadis ve sair alanlarda okumalarıdır.

Unutmamak gerekir ki, hiçbir alanda âdap ve usule uymadan hedefe ulaşmak mümkün değildir. Asıl anlatılması ve aydınlatılması gereken husus budur. Yoksa bu ve benzeri yanlışları, herhangi bir ilmî dayanağı olmayan sözleri-iddiaları paylaşmanın kime ne faydası olur ki? Vereceği zarar, yapacağı tahribat bir yana

Bu bilgilendirme için şükran da beklemiyoruz. Yeter ki dediklerimiz dikkatle okunsun, yazılanlar bir yaraya merhem, sadra şifa olsun.

 

Ayrıca bkz http://www.sonpeygamber.info/hz-peygamber-in-isim-ve-sifatlari

Go to top