Selamün aleyküm hocam, Resulullah (asm) bir duaya başlarken mutlaka: “Lütfu bol olan, ulu ve yüce Rabbimi bütün noksanlıklardan tenzih ederim.” ifadesiyle başladığını duymuşumdur. (İbn-i Ebi Şeybe) bu hadisi şerif sahih midir? Eğer sahihse arapça metin olarak ekleyebilir misiniz?

Soru: mehmet tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Ve aleyküm selam.

Pek çok meselede olduğu gibi, duâ mevzuunda da Rasûlullah Efendimizden (s.a.v.) farklı rivayetler varid olmuştur. Müçtehitlerimiz bunlardan çıkarttıkları hükümleri bildirmişler, eserlerine derc etmişler; bize düşen de, belirtilen bu âdap ve usûle ihlâsla uymaya gayret etmektir. O’na ittiba’ niyetiyle hangisine uysak, hangisini uygulasak sünnete uymuş, ecrine-mükâfatına nail olmuş oluruz inşaallah.  

Bahis mevzuu hadis-i şerif sahihtir, Arapça metni şöyledir:

سبحان رَبِّـيَ العليِّ الأعلى الوهَّابِ

Okunuşu: “Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-Vehhâb.”

Meali: “Karşılıksız bolca veren, sonu gelmeyen bağışların sahibi olan Rabbim; Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih edip, kemâl sıfatlarla tavsif ederim” demektir.

Vehhâb; karşılıksız vermek, bağışlamak, hibe etmek anlamındaki vav, he, be maddelerinden müteşekkil vehb masdarından muştak ve ‘vâhib’ ism-i fâilinin mübalağalı şekli olan ‘vehhâb’ çok bağışlayan, bolca hibe eden demektir. Allahu Teâla'nın sıfatı olarak ‘vehhâb’, malûkatına / yaratıklarına karşılık beklemeden maddî-mânevî pek çok nimet veren, ikramında devamlı olan, lütfu, ihsan, ikrâmı ve rahmeti bütün varlıkları kuşatan demektir. Rabbimizin (c.c.) bu sıfatı Kur'ân-ı Kerim’de üç âyette geçmiştir.

1) "Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidâyetten sonra kalblerimizi eğriltme / haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz ki Sen vehhâb’sın (bol ihsan sahibisin).” [Âl-i İmrân suresi, 8]

2) “Yoksa sana onu veren azîz vehhâb (çok güçlü ve ihsan sahibi) Rabb’ının rahmet hazîneleri onların yanında mı?” [Sâd suresi, 9]

3) "(Süleyman) dedi ki: ‘Ey Rabbim! Beni mağfiret eyle (bağışla) ve bana öyle bir mülk (ve saltanat) ihsan et ki, benden sonra kimseye nasip olmasın. Şüphesiz Sen bütün dilekleri veren vehhâb’sın (çok lütfedensin).” [Sâd suresi, 35]

Bunlardan ilk iki âyet-i celilede ‘vehhâb’ ismi zikredilerek Allahu Teâla’dan rahmet, son âyet-i kerimede mülk/saltanat istenmiştir. Kur'ân-ı Hakîm’de Allah'ın (c.c.) bu vasfı ‘vehebe - yehebü’ fiiliyle sülâsî mücerred sîgası ile de ifade edilmiş... Bu fiillerin geçtiği âyetlerde Allah'ın, evlat [İbrahim suresi, 39; Şûrâ suresi, 49], hüküm [Şuarâ suresi, 21] ve dost [Meryem suresi, 5] vermesi mevzu bahis edilmiştir. Bunlardan Allahu Teâla'nın ‘vehhâb’ sıfatının, kullarına her türlü maddî ve manevî nimetlerini bolca ihsan etmesi mânâsında olduğunu anlıyoruz. Allah celle şânuhu cömerttir, ikramı-ihsanı-lütfu devamlıdır, karşılıksızdır. Yerin ve göğün hazineleri O'nun nezdinde / O’nunkatındadır. Her şeyin sahibi O'dur. Dilediğine bol rızık, mal-mülk, sıhhat-âfiyet, makam-mevki-itibar, ilim-mârifet, basiret-hikmet ve hidâyet verir. Bütün bunlar, O'nun vehhâb sıfatının bir tecellîsi / sonucudur.

Go to top