Deprem esnasında koşup düşersek felç mi oluruz?
Selamun aleykum Halis amca,
Bir soru sormak için rahatsız ettim.
Deprem olurken koşup düşersek felç mi oluruz?
Herkese çok selam.
Soru: Hamza Yavaş tarafından yazıldı. Kategori: Soru – Cevap
*******
Ve aleyküm selam yiğenim.
Deprem olurken koşup düşersek mutlaka felç oluruz diye bir kayıt yok. Ama kötü bir düşüşle felç vb. rahatsızlıklarla karşı karşıya kalmamız tabii ki muhtemel. Bu ihtimale yol açmamak için, önceden tedbirli olmak, deprem anında da kaçmaya çalışmamak gerekiyor. Nitekim Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFA) Eğitim Uzmanı Levent Sönmez bir seminerde, deprem anında yapılacak en büyük yanlışın, ‘kaçmaya çalışmak’ olduğuna dikkati çekerek, kaçmaya çalışmanın 'bilinmezliğe doğru gitmek' olacağını söylemiş, sonra da sözlerine şunları ilave etmiştir:
"Sarsıntı anında sâkin olmalı; cam, balkon, merdiven ve asansörlerden uzak durmalıyız. Yapılacak en büyük yanlış, deprem sırasında kaçmaya çalışmaktır. Deprem anında kendimizi binanın dışına atmaya çalışmak bilinmezliğe doğru gitmektir. Sarsıntı hissedildiği anda 'Çök-kapan-tutun'. Yani güvenli bir nesnenin yanına çökeceğiz, başımızı ve ensemizi koruyacağız ve küçülebildiğimiz kadar küçüleceğiz. Savrulmamak için de sabit bir nesneye sıkıca tutunacağız. Doğru olan davranış biçimi bu." Benzer bilgilere internetten rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
Ayrıca mevzu ile ilgisi bakımından aşağıdaki linke de bakmanızı tavsiye ederim. Çünkü en büyük zelzele/deprem kıyametin zelzelesidir. Bilhassa ona maddî ve manevî bakımlardan hazırlıklı olmamız lazım.
http://halisece.com/islami-makaleler/343-imanin-besinci-sarti-ahiret-gunune-inanmak.html
Özellikle bu linkteki “KIYÂMET(72) YERYÜZÜ ŞİDDETLE SARSILDIĞI ZAMAN” ara başlığını mutlaka okuyunuz.
Bilmukabele tekrar hepinize selamlar ve dualar…
Allah’a emanet olunuz.
Hocam selamün aleyküm.Ben lise öğrencisiyim.Et ürünlerinde ve diğer ürünlerinde elimden geldiğince helale dikkat etmeye çalışıyorum.Fakat bu konu özellikle son zamanlarda içimi sürekli kemiriyor.Sürekli vesvese yapıyorum.Durumu biraz daha açıklayacak olursam; Hocam lise öğrencisi olduğum için,öğlen yemeklerini okul yemekhanesinde yemek durumundayım.Genelde kırmızı et veya tavuk olan yemekler ana yemekte oluyor.Etli yemek olmadığı gün etli çorba oluyor.İlla ki etli bir şey yiyorum,çünkü öteki türlü doymak pek mümkün olmuyor,geriye çeşit kalmıyor çünkü.(Takdir edersiniz ki kantinde de tost var,onda da sucuğun nerden geldiği aynı muamma.) Şimdi okuduğuma ve duyduğuma göre şüpheli yiyeceklerden kaçınmamız lazım.Helal kesim olmayan bir eti yediğimiz zaman da 40 gün ibadetlerimiz kabul olmuyor.Artık okulda yemek yemeyip akşama kadar aç kalmayı düşünmeye başladım,arkadaşlarım ve ailem yersiz davrandığımı düşünüyor. Şimdi hocam,çok uzattığımı biliyorum fakat benim için önemli bir konu.Sürekli vesvese yapıyorum.Sadece yemekhane de değil,dışarı çıkıyoruz illa arkadaşlarla ya da ailemle.Veya eve et ürünleri alınıyor.Markaların aldığı helal gıda sertifikalarına güvenilmeyeceğini de biliyorum,aileme söylediğimde bu haberlerin gerçek olmadığını söylüyorlar.Yani hem yemekhane,hem ev,hem dışarda yenilen yemekler(bu büyük miktarda kendi elimde,yemiyorum zaten uzun zamandır)sürekli benim için bir vesvese oldu.Et yedikten sonra adeta gün sayıyorum 40 gün olması için.Sürekli ibadetlerimin kabul olmadığı fikri aklımın bir ucunda.Lütfen bu durumda ne yapılacağını bana söyleyin. İnşallah cevabınızı hızlı verirsiniz hocam,beklemedeyim.Vesveselerden kurtulmak istiyorum.Allah'a emanet olun,selametle.
Soru: Şamil Mücahit tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
Dışardan yemeğe mecbur olduğumuzda, haram, mekruh ve şüphelilerden uzak durup, helâlliği kesin olan gıdalarla yetinmeye gayret etmemiz lazım.
Genel tavrımız itibariyle de ifrat ve tefritten sakınmamız, her hususta itidâl yolunu tutmamız gerektiğini unutmamalı… Vera' ve takvâ güzergâhından ayrılmamamaya çaba sarf etmeliyiz. Bkz. https://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3552-mubahlarda-olcu.html
Mevzumuzla ilgisi bakımından ayrıca şu linke ve onun içinde gösterilen linklere de mutlaka bkz. dikkatle okuyunuz. https://halisece.com/sorulara-cevaplar/4221-haram-lokma-2.html
Her işin hayırlısı ortasıdır malum. Aksi halde vesveseden kurtulamaz, hayatı da kendimize zindan ederiz. Bununla beraber tabii ki yediğimiz-içtiğimiz gıdalarda dikkatli ve hassas davranmamız icap eder. Mesajınızda da işaret ettiğiniz gibi, yediklerimizle ibadetlerimizin, kısacası bedenimizle ruhumuzun alakası muhakkaktır. Müsbet yönde de menfi yönde de biri öbürüne tesir eder.
Huccetü’l-İslâm İmam Gazâlî (k.s.), Vera'yı (verâ ahlâkını) dört kısma ayırır:
Birincisi, kişiyi adâlet vasfından düşürmeyen mertebesidir ki, açıkça haram olduğu bilinen şeylerden uzak durmaktır.
İkincisi, şüpheli (haram ya da mekruh olma ihtimâli) olan şeylerden uzaklaşmaktır, bu sâlih kimselerin takvâsıdır.
Üçüncüsü, harama düşme korkusuyla bazı helâl şeylerden uzak durmaktır ki, bu da müttakî kimselerin takvasıdır.
Dördüncüsü: Allah’tan başka her şeyi kalbinden çıkarıp atmaktır ki, bu da sıddîqların takvâsıdır. [İhyâu Ulûmiddîn, 2, 96]
Görüldüğü üzere İmam Gazali hazretleri ölçüyü vermiş, bundan ötesi de artık kendi ellerimizde… Uyduğumuzda kazançlı çıkar, uymadığımızda zararını görürüz. Bu dünyada günahlardan, haram-mekruh ve şüphelilerden tam olarak kaçınamayacağımıza göre, kavlî-fiilî-amelî tevbe ve istiğfarı hiç eksik etmemeli, manevi bünyemizi de daima temiz tutmaya çaba sarf etmeliyiz. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
"Mü’min bir günah işlediği zaman, kalbinde (manevî kirden-pastan) siyah bir nokta oluşur. Kişi tevbe eder, günahtan uzaklaşır, istiğfar ederse, kalbi -tekrar- cilalanmış olur. Eğer böyle yapmayıp, günah işlemeye devam ederse, kalbindeki siyah lekeler de artmaya devam edecektir.'Hayır, yaptıkları günahlar sebebiyle onların kalpleri oldukça paslanmıştır/artık cilalanma özelliğini kaybetmiştir.' [Mutaffifîn suresi, 14] ayetinin işaret ettiği paslanma budur." [İbn Mâce, Sünen, Zühd, 29]
selamun aleykum. Dünyanın dört bir yanından hac için, umre için tonlarca para veriliyor Suudi Arabistan’a. Sonra onlar da parayı toplayıp Amerika’ya veriyor! Amerika da o parayla savaş yapıp Müslümanları öldürüyor. Bunun yaninda Arabistan yönetiminin yemen,mısır, sudan, suriye politikalarıda ortada.Sizce bunlara rağmen hacca veya umreye gitmek caiz midir?
Soru: kemal tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
Armutlarla elmaları birbirine karıştırmamak lazım.
Evet, dünya üzerindeki umumi manzara malum. Hatta anlattıklarınızın da ötesinde nice entrikalar dönüyor kapalı kapılar ardında. Bilmeyen mi var? Hele de İslâm âlemindeki tablonun yürek parçalayıcı olduğun gözardı edebilir miyiz?! Ama bütün bunlar, Müslümanların üzerinden hac emrinin sâqıt olmasını / düşmesini icap ettirmez.
Bilindiği üzere haccın şartları; erkekleri ve kadınları içine alan umumi veya yalnız kadınlarla alakalı hususi şartlar olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlar tam olarak bulununca hac ve îfası farz olur. Aksi halde farz olmaz. Hacla alakalı detaylı bilgi için lütfen bkz.
http://www.halisece.com/hac/331-haccin-ifasi-adabi-hikmet-ve-faziletleri.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1342-hac-ve-umre.html
Linklerini verdiğimiz bu yazılarda açıkça görüldüğü üzere, hac için zikri geçen şartlar içerisinde sözünü ettiğiniz manada güncel siyasi-askeri-iktisadi-insani esasların yeryüzünde hakkaniyetle uygulanıp uygulanmaması zikredilmiyor. Yani Müslümanlar zayıf ve güçsüz, pasif-pısırık ve kendi öz haklarını koruyamıyor, can ve mal emniyetlerini sağlıyamıyorsa hac ve umre yapamazlar diye bir kayd u şart yok. Sayılan şartlara en yakın olanı ise “yol emniyeti”dir. Onun da olmadığını söyleyemeyiz herhalde…
O halde İslâm’ın temel şartlarından biri olan haccın ifasıyla alakalı hükmün, sizcesi-bizcesi, oncası-buncası olmaz. Her alanda olduğu gibi, bu noktada da hükümler ayan-beyandır. Herhangi bir kapalılıktan-muğlaklıktan söz edemeyiz. Kafamıza göre işkembe-i kübradan “karakuşî fetva” veremeyiz. Öyle değil mi? Binaenaleyh neden caiz olmasın?!
Elbise tasarımcılığı
Selamün aleyküm,
Moda tasarımcısıyım, kendi işimi yapmayı düşünüyorum. İş yapaacağım firmalarda tesettüre uygun olmayan elbiseler tasarlamam istenebilir; mesela mini etek, tayt gibi. Bunun bir sakıncası olur mu? Ayrıca şunu da sorayım: tesettüre uygun giysiler tasarlamada bir haramlık söz konusu olur mu?
Soru: Macide tarafından soruldu. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
Değerli kardeşim; aşağı yukarı aynı soru daha önceki yazdığım sitedeyken de soruldu. Ona ilave edecek bir şey olacağını düşünmüyorum. Cevabı aşağıya aynen aktarıyorum, lütfen okuyun:
“Kısaca; kendi işini de başkalarına yapacağın işleri de kendi dinî ölçülerin çerçevesinde yapmalısın. Aksi halde elbetteki mahzurludur, vebaline katlanmak zorunda kalırsın.
“Faaliyet alanın, Müslüman hanımlara hitap edecek tarzda tasarımlar üretmek olmalıdır. Öbür türlüsünü, ancak aç-açık kalmamak için daha uygun bir iş ve teklifler alıncaya kadar yapabilirsin. Daha fazla değil.
“Dinimizde, bir hayra vesile olmak o hayrı işlemek gibi olduğuna göre, bir günaha-kötülüğe vesile olmak da aynıdır. Dikkatli olmak, ihtiyatlı davranmak gerekir.”
Aklı gelip gidenin namazı ve diğer muameleleri
Aklı bazen normal bazen anormal olan birine namaz farz mıdır? Diğer dinî işlevleri hakkındaki hükümler nelerdir? Suç işlerse cezası gerekir mi?
Soru: İsmi mahfuz bir okuyucu tarafından soruldu. Kategori: Soru – Cevap
*******
Selamün aleyküm.
1- Âlimlerin çoğunluğuna göre, ma’tûh'tan (bunamış kişiden) şer'î hitap kaldırıldığı için, o aynen akıl hastası gibi, namaz vb. bedenî ibadetlerle yükümlü değildir. Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki: "Üç kimseden kalem kaldırılmıştır (tasarrufları geçerli değildir, yaptıkları yazılmaz). Uyuyandan, uyanıncaya dek, çocuktan bâliğ oluncaya kadar, deliden kendine gelinceye dek." [Buhârî, Sahih, talâk 11, hudûd 22; Ebû Dâvûd, Sünen, hudûd 17; Nesaî, Sünen, talâk 21;Ibn Mace, Sünen, talâk 15; Dârimî; Sünen, hudûd 1; İmam Ahmed, Müsned, I, 118,140, VI, 101]
Açıklama
Bu hadîs-i şerife dayanarak Ibn Kudâme (rh.) diyor ki: İlim ehli kimseler, sarhoşluk ve (insanın kendi ihtiyarıyla yaptığı) o anlamdaki şeyler dışında aklı giden insanın boşamasının geçerli olmadığında icma' etmişlerdir. Hz. Osman, Hz. Ali, Saîd b. Müseyyeb, Hasan, Nehaî, Şa`bî, Ebû Kilâbe, Katâde, Zührî Yâhya el-Ensârî, Mâlik, Sevrî, Şâfiî, Ashâb-i re`y (Hanefiler) böyle söylemişlerdir.
Ayrıca Rasûlüllah`ın (s.a.v.), "Aklı bozuk ma’tûh (bunak) dışında herkesin talâkı geçerlidir" [Buhârî, Sahih, talâk 11; Tirmizî, Sünen, talâk 15; ibn Mâce, Sünen, talâk 15] dediği de rivayet edilmiştir. Çünkü talâk mülkiyeti izâle eden / ortadan kaldıran bir sözdür. Öyleyse bunda alış-veriş gibi akla itibar edilmesi (akılnı esas alınması) gerekir. Aklının; delirme, bayılma, uyku, ilaç alma, zorla içirilen içki ve aklı giderdiğini bilmeden içtiği böyle birşey ile kişinin aklı gitmiş olması halleri eşittir. Bunların hepsi boşamayı geçersiz kılar. Bununla beraber bu hususta faklı/değişik görüşler de bilinmemektedir: [ibn Kudâme, el-Muğnî, VI, 113-114]
Deli, ma`tûh (atehli, saldırgan olmayan bunak, ifadeleri karışık, tedbiri bozuk) mübersem (menenjitten etkilenen), sar`alı, medhus (korku ya da unutmaktan aklı giden) melankolik, panorayak hastalar da bu hükümde aynıdır. Ancak bunlarda nöbetin bulunmadığı ya da söylediklerinin farkında oldukları zaman sarfettikleri sözler ve yaptıkları tasarruflar geçerlidir. [Etraflı bilgi için bkz. İbn Âbidîn (Âmirâ) II, 426-27] Zira boşamanın şartlarından biri de akıldır ve aklı gideren bu tür hastalıklara mübtelâ olanların hasta iken boşanmalarına itibar edilmez. [el-Cezîrî, Kitâbu`I-fıkh`ale-I-Mezâhibi`I-erba`a 4, 281]
2- Bunağın hukukî tasarrufları mümeyyiz küçükte olduğu gibi üç kısma ayrılır. Bkz. https://www.halisece.com/genel-fikhi-konular/4956-ma-tuhun-bunak-hukuki-durumu-namazi-ve-isledigi-suclarin-cezasi.html
Edâ ehliyeti açısından eksikliği bulunan çocuk, bunak ve akıl hastalığı olan kimseye, hukukî açıdan kâsır denir. Kâsırların ise ihtiyaçları ikiye ayrılır. Bunlar;
a) Evlendirmek, okutmak, sanat ve meslek edindirme gibi şahısla alâkalı olanlar…
b) Akit, tasarruf gibi mal ile alâkalı olanlardır.
Şahısla alâkalı işlerde kâsır olan kimsenin temsiline velâyet, temsil edene ise velî denmiş... Mal ile alâkalı olan işlerde kâsır olan kimseyi temsile vesâyet, temsil eden şahsa da vasî denilmiştir. Ma’tûh bu hususlarda tasarrufta bulunamaz, bulunursa da geçerli olmaz. Tasarruf velî vasîle aittir.
3- Ma’tûh'un fiil (bir şeyi yapma-işleme) ehliyeti kısıtlı olduğundan, İslam hukukuna göre suç işlediğinde, uygulanması fâilin kasd ve tecavüzüne bağlı olan kısas, el kesme, dayak gibi cezalar uygulanmaz. Fakat hapis gibi tedbir maksatlı veya diyet gibi tazmin amaçlı cezalar uygulanabilir.