Seferî sayılmak için gidilmesi gereken mesâfe, istirahatlarla birlikte orta bir yürüyüşle 3 günlük mesafedir. Orta yürüyüş karada kafilenin ardındaki deve yürüyüşü ile yaya yürüyüşü; denizde ise mûtedil havada yelkenli gemi sür’atidir.
Bir günlük yürüyüş 6 saat kabul edilmektedir. Yaya yürüyüşü ile ortalama saatte 5 km. yol alındığı göz önüne alınırsa, bu durumda 3 günlük mesafe zaman olarak 6x3 = 18 saat; uzunluk olarak da günde 5x6 = 30, üç günde 30x3 = 90 km. olur.
Bu durum kara yolculuğunda böyledir. Deniz yolculuğunda ise mutedil (orta halde) esen bir rüzgârla 3 günde kat’edilen yol 90 mil olarak hesaplanmıştır. 1 mil, 1.609344 km`ye tekabül etmektedir. Kilometre cinsinden olan bir uzunluğu mile çevirmek için uzunluk değeri 1.609344`e bölünmelidir. Mil cinsinden olan bir uzunluğu kilometreye çevirmek içinse uzunluk değeri 1.609344 ile çarpılmalıdır.
Bu müddetten daha az olan yolculuklar sefer hükmüne girmez.
Her ne kadar bugün yolculuk vasıtaları değişmiş ise de, asıl olan bu ölçülere riayet etmek lâzımdır. Çünkü nakil vasıtalarının şekil ve sür’atleri devamlı değişiklik arzetmektedir. Her değişiklik için bir usûl konamaz. Bunlar ârızî olan hallerdir. Onun için, asıl olan tabiî yolculuk vasıtalarına itibar edilmelidir. Bu mesafeler serî vasıtalarla çok kısa zamanda alınsa bile, hüküm değişmez.
Uçak seferleri, ya kara üzerinden, ya da deniz üzerinden, ya da hem kara, hem de deniz üzerinden olur. Hangisinden olursa olsun, kara ve deniz üzerinden alınacak mesafeler, kara veya deniz için kabûl edilen 3 günlük seferîlik miktarına ulaşınca, seferîlik hâli tahakkuk eder. Meselâ uçakla yapılan bir yolculukla, deniz üzerinden bir günlük, kara üzerinden de iki günlük mesafe yarım saatte alınmış olsa, seferîlik hâli meydana gelir.
Yolculuk meşakkat hâlidir. Saatinde ve dakikasında vasıtaya yetişmek, teknik ârızalarla, hava muhalefetleri ile karşılaşmak hep yolculuğun zor olan taraflarıdır. Vasıtaların tekâmül etmesiyle bu gibi zorluklar azalmaz, hattâ artabilir.
Bunun için seferîlikte gidilen mesafeyi değil de, vasıtanın sür’atini esas almak doğru olmaz.
Binaenaleyh Hanefî âlimleri seferîliğin tahakkuk edeceği yolculuğu zaman olarak günde 6 saatten 18 saat, mekân olarak da 15 fersah olarak belirlemişlerdir. Ortalama 1 fersah 5 km. olduğuna göre, demek ki 90 km.’lik bir yolculuğa çıkmak insanı seferî kılar. Hatta insan bu mesafeyi çok hızlı bir şekilde giderek 3 günden kısa bir zamanda da alsa, yine seferîdir. [Bkz. el-Mergınânî, el-Hidâye, 1, 80; el- Mevsılî, el-İhtiyâr, 1, 79]
Seferîlik hükümleri nelerdir?
Sefere yani yolculuğa çıkanlar hakkında İslâmiyet bâzı kolaylıklar ve ruhsatlar tanımıştır. Şöyle ki:
- Ramazan-ı şerîf’te yolculuğa çıkan kimse, orucunu te’hir edebilir. Ama imkânı varsa tutması daha güzeldir. Ayet-i kerimde şöyle buyrulmuştur: “Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” [Bakara suresi, 184]
- Misafir için ayaklardaki mestlere mesih müddeti, 3 gün 3 gecedir. Fukaha bu ölçüyü Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.), “Mukim kimse tam bir gün bir gece, seferî üç gün üç gece mesh eder.” [Bu hadisi İbn Ebî Şeybe (rh.) Hz. Ali'den (r.a.) rivayet etmiştir. ez-Zeylâî, Nasbu’r-Râye, 2, 183] hadis-i şeriflerne dayanarak vermişlerdir:
- En mühim kolaylık ve ruhsat da, namazı kasır’dır. Misafir, 4 rek’atlı farz namazlarını ikişer rek’at olarak kılar. Buna fıkıh lisanında kasr-ı salât denir.
Sefer kelimesi lûgatte, yol yürümek, herhangi bir mesafeye gitmek demektir.
Fıkıhta ise, 3 günlük bir mesafeyi yürümek niyetiyle yola çıkmaktır.
Böyle bir niyetle yola çıkan kimseye misafir denir. Seferî adı da verilir.
Sefer kelimesinin mukabili ikâmettir. Doğduğu yerde veya sonradan vatan edindiği bir beldede oturmak mânasına gelir. Böyle bir kimseye de mukîm denilir.
Hanefî mezhebinde namazı kasretmek vâcibtir. Bu durumda namazı kasır, mecazî bir ruhsat olmaktadır. Çünkü sair ruhsatlarda yapıp yapmamakta kişi serbesttir. Halbuki namazın kasrında icbar vardır.
Binaenaleyh seferî bir kimse namazı kasretmeden tam kılarsa mekruh işlemiş olur. Kılınan ilk iki rek’atla farz tamamlanmış olur. Son iki rek’at ise, nafile yerine geçer. Ne var ki ikinci rek’atın sonunda selâmı terkettiğinden vâcibi terketmiş, dolayısıyla mekruh işlemiş, namaz kerahetle sahih olmuş olur. Bu şekilde mekruh işliyerek kılınan namazdan bir sevab beklenmemelidir. Sadece borç ödenmiş olur.
Seferî olan kimse, ikinci rek’at sonunda oturmadan 3. rek’ata kalksa, namazı fâsid de olur. Çünkü seferî kimse namazı iki rek’at olarak kıldığı için ikinci rek’at sonunda oturması farzdır. Bu durumda farz terkedilmiş olmakta, dolayısıyla namaz da bozulmuş bulunmaktadır.
Şâfiîlere göre seferî kimse, 4 rek’atli namazları kasredip kasretmemekte muhayyerdir. Yani, ister iki kılar, isterse dört kılar.
Namazı kasretmek, hicrî 4. senede meşrû kılınmıştır. Meşrûiyeti Kitab, Sünnet ve İcmâ’-i Ümmet ile sâbittir.
Kasr’ın meşrûiyetine Kitab’dan delil, “Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.” [Nisâ suresi, 101] âyet-i kerimesidir.
Sünnet’ten delil ise, şu rivâyetlerdir:
İbn Abbas (r.anhuma) şöyle demiştir:
“Sizin Nebînizin / Peygamberinizin lisanı üzere Allah namazı hazarda (mukim iken) 4 rek’at, seferde ise iki rek’at farz kıldı.” [Müslim, Sahih, Müsafirûn, 5, 6; Ebu Davud, Sünen, Sefer, 18; Nesâî, Sünen, Havf 4; İbn Mace, Sünen, İkame, 75]
Hz. Âişe (r.anha) validemiz ise şöyle buyurmuştur:
“Namaz seferde ve hazarda ikişer rek’at ikişer rek’at olarak farz kılındı. Sonra yolculukta iki rek’at olarak kaldı. Hazardaki namazlara ise ziyade yapıldı.” [Buhari, Sahih, Salat,1; Müslim, Sahih, Misafirûn,1; Ebu Davud, Sünen, II, 3]
Namazı kasretmenin illeti seferdir. Hikmeti ise meşakkattir.
Binaenaleyh hikmet olmasa da illet olsa, namaz kasredilir. Yani sefere çıkmış bir kimse yolculuğu ve misafirliği boyunca hiçbir meşakkat ve zahmete mâruz kalmasa bile, namazı kasreder. Çünkü kasrın sebebi ve illeti olan seferîlik hâli mevcuttur. Sefer dışında ise, bir kimse pek çok zahmet ve meşakkat çekse de namazı kasr edemez. Çünkü kasrın sebeb ve illeti olan seferîlik durumu yoktur.
Namazı kasretmenin şartı nedir?
Namazı kasr için en başta sefere (yolculuğa) niyet şarttır. Yolculuğa niyet edilmeksizin namaz kasredilmez.
Niyetin sahih olması için ise, seferin, yani, yolculuğun başından itibaren 3 günlük mesafeye gidişi niyet etmek lâzımdır. Geri dönüş müddeti hesaba katılmaz, sadece gidiş süresi üç günü bulmalıdır.
Başıboş olarak gezintiye çıkıp nereye gideceğini bilemeyen, bir yol hedefi olmayan kimse, 3 günlük mesafeden fazla yol alsa bile, sefer niyeti olmadığı için namazlarını kasr ile kılamaz.
Seferîlik niyeti için bülûğ da şarttır.
Nereden itibaren namazlar kasredilmeye başlanır?
Sefere niyet eden ve yola çıkan kimse, oturduğu beldenin binalarını geçtikten itibaren namazlarını kasra başlar. Bulunduğu şehir veya kasabadan çıkarken gittiği istikametteki meskûn yerleri geçmiş olması lâzımdır. Şehre bağlı olup da birbirinden ayrı olan mahallelerin hepsini de geçmiş olmak gerekir.
Ancak şehrin dışında olup da eskiden şehre bağlı olan ve hâlen harâbe hâlinde bulunan yerler şehre bağlı sayılmazlar. Kasr için bunları da geçmek şart değildir. Şehre bitişik köy varsa, kasr yapılabilmek için bunların da geçilmesi şarttır.
Sefer hâlinde kaç güne kadar namaz kasredilir?
Bulunduğu şehir ve köyden sefere niyet ile yola çıkan kimse oturduğu şehre ve köye geri dönmedikçe veya gittiği memlekette en az 15 gün kalmaya (ikâmete) niyet etmedikçe seferî sayılır, namazlarını kasreder.
Misafir olarak gidilen yerde 15 gün ikâmet (kalma) niyeti yolda iken yapılsa sahih değildir. Yolculuk bittikten sonra yapılırsa sahih olur.
Bir iş tâkibi gibi bir sebeple 15 gün ikâmeti niyet etmeksizin meydana gelen misafirliklerde iş olmayıp bir ay bile kalınsa namaz kasredilir. Zira 15 günlüğüne ikâmet niyeti yoktur.
15 gün oturmaya niyet edilen yer, aynı yer olmalıdır. Ayrı ayrı şehir ve kasabalarda toplam 15 gün oturmaya niyetli yolcu, mukim sayılmaz. Seferîlik hükmünden çıkmaz.
İkâmete niyet, tam 15 gün olmalıdır. Bir yerde bir hafta kalmaya niyet edip, hafta dolunca bir 10 gün daha kalmaya niyet edilirse ikâmet süresi 17 gün olmakla beraber, seferîlik hâli son bulmaz, namazı kasra devam edilir.
Çünkü müddetler ayrı ayrı tayin edilmiş, ikâmete niyet bir anda 15 gün olarak yapılmamıştır.
Bir insan 3 günlük yolculuğa niyet ederek yola çıktıktan sonra sefer müddetini doldurmadan geri dönmeyi istese, misafir hükmünden çıkar ve artık namazlarını tam kılar.
Yine sefer müddeti bitmeden bir yerde kalmaya niyet edilmekle seferîlik hükmü son bulur. [Bkz. Bilmen, Ö.N. B. İslam İlmihali, İstanbul, 1966, s. 173 vd.; Döndüren, Hamdi, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yay. İst. yyy. s. 380 vd.]
Kasrın hükmünün kalkması
Misafir 3 günlük mesafeyi tamamlamadan yarı yoldan evine dönmekle seferîlik hükmü kalkacağı gibi, sadece dönmeye niyet etmesiyle de seferîlik bozulur. Meselâ: Bir kimse iki günlük mesafeyi kat’ettikten sonra geri dönmeye niyet etse, fakat hemen de dönmeyip bulunduğu yerde bir müddet eylense evine dönmemiş olduğu halde seferîlik hükmünden çıkmış sayılır. Artık namazlarını kasr edemez, tam kılmak zorundadır.
Eğer yolcu sefer mesafesi olan üç günlük yolu aldıktan sonra geri evine dönmeye niyet etse, evine bizzat geri dönmedikçe seferîlik hâlinden çıkmaz. Burada geri dönüş niyeti kâfi değildir. [Bkz. Mehmed Zihnî Ef. Nimet-i İslam, Bâbu Salâti'l-Müsafir, İstanbul, 1398, s. 679 vd.]
Vatanın kısımları
Oturma ve yerleşme bakımlarından vatan 3’e ayrılır:
1- Vatan-ı aslî: İnsanın doğup büyüdüğü ve yaşadığı yahut da başka bir memlekete göçmüşse orada ev ve yurt edindiği, yerleştiği yere denir.
2- Vatan-ı ikâmet: Yolculuk hâlindeki kimsenin 15 gün veya daha fazla kalmaya niyet ettiği yere denir.
3- Vatan-ı süknâ: Misafirin yolculuk esnasında 15 günden az kalmak niyetiyle uğradığı ve oturduğu her yere denir.
Aslî vatan, ancak kendi misli ile bozulur. Bir kimse doğup büyüdüğü yerden başka bir memlekete gider orada iyice yerleşirse aslî vatanı bu ikinci ikâmet yeri olur. Doğup büyüdüğü yer aslî vatan olmaktan çıkar. Sonradan oraya misafir gittiğinde aynen sefer hükümlerine tâbi olur. [Bkz. Mehmed Zihnî Ef. a.g.e. ve bâb, s. 679 vd.]
Seferle ilgili bazı mes’eleler
- Sefer hâlinde müsait durum varsa sünnetler terkedilmez kılınır. Yoksa kılınmaz, terkedilir.
- Misafir kimse vaktin evvelinde namazı kasr ile kıldıktan sonra vaktin sonuna doğru ikâmete niyet etse, kıldığı namazı 4 rek’at olarak iadesi gerekmez. Ancak vakti içinde seferî iken namazı kılmayıp da kazâya bırakan kimse, sonradan ikâmete niyet etse, bu kazâya kalan namazı iki rek’at olarak kılar.
- Misafir, mukîm olan bir imama uyarsa namazını imamla birlikte 4 rek’at olarak kılar.
- Mukîm kimse, seferî olan bir imama uyarsa, imam iki rek’atta selâm verince o kalkar, iki rek’at daha kılarak namazı 4’e tamamlar. Ancak bu iki rek’atta kırâet yapmaz. Bir müddet ayakta bekledikten sonra rukû ve secdeleri yapar, çünkü namazın baş tarafını imamla kılmış ve farz kıraat yerine gelmiştir. Ancak kırâet yapılmasında da bir beis yoktur. [İbnül-Hümam, I, 405; İbn Âbidîn, I, 733 vd.; Zeylaî, et-Tebyîn, I, 215]
Seferî imamın, 'Ben seferiyim, siz namazlarınız tamamlayın' diyerek kendisinin misafir olduğunu, mukîm cemaatin namazlarını tamamlaması gerektiğini hatırlatması müstehaptır.
Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Mekke fethinde, Mekke ehline namaz kıldırıp, 2 rek’atta selâm vermiş ve cemaata “Namazınızı siz tamamlayın, biz misafiriz” [İmam Mâlik, Muvatta’, Kasru’s-Salât, 6] buyurmuşlardır.
- Cuma günü vakit girmeden yolculuğa çıkılabilir. Vakit girince ise Cuma kılmadan yolculuğa çıkmak mekruhtur.
Seferîlik ve ikâmet hallerinde, tâbi olanın değil metbûun niyeti muteberdir. Binaenaleyh asker kumandanına, işçi işverene, talebe hocasına, evli kadın kocasına tâbidir. Onların niyetine göre mukîm veya seferî olunur.