Halis ECE
Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor:
Uhud günü “Muhammed (s.a.v.) şehid oldu” haberi yayıldığı zaman, Medîne’nin her tarafından çığlıklar koptu. Ensâr kadınlarından Sümeyra bint-i Kays (r.anhâ) kardeşini, oğlunu, kocasını ve babasını karşılamaya çıkmıştı. Cesetlerle karşılaştığı zaman, “Kim bunlar?” diye sordu. “Kardeşin, baban, kocan ve oğlundur!” dediler.
Sümeyra (r.anhâ) ise, “Rasûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem ne yapıyor, nasıldır?” diye sordu. “Allâh’a hamdolsun, o istediğin gibi iyidir, ey filanın annesi!” dediler. Hz. Sümeyra, “Onu bana gösterseniz de, bir görsem” dedi. Ona işâret ederek, “önündedir!” dediler. Hz. Sümeyra, Rasûlüllah’ın (s.a.v.) yanına kadar gitti. Elbisesinin eteğinden tuttu ve “Babam-anam fedâ olsun yâ Rasûllelah! Sen sağ olduktan sonra, her felâket hiç gelir bana!” diyerek, ona olan muhabbet, bağlılık, teslimiyet ve itaat derecesinin ne olduğunu ifade etti.
Hepimize, bütün Müslümanlar’a örnek olması dileğiyle...
***
ASHÂB-I KİRAM, KÂFİRLERE KARŞI ÇOK ŞİDDETLİYDİ
Uhud Harbi’nde Hazret-i Ebû Bekir’in (r.a) oğlu Abdurrahman, müşrikler safında yer alıyordu. Harp başlamadan önce Abdurrahman, at üstünde meydana çıkarak, Müslümanlar’dan, kendisiyle çarpışacak bir er istedi. Tepeden tırnağa kadar zırha bürünmüştü... Gözlerinden başka bir yeri görünmüyordu.
Babası Hz. Ebû Bekir radıyallâhü an zâtihi’l-athar onunla çarpışmak için davranınca, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz ona hitâben;
“Sok kılıcını kınına, dön yerine! Biz senin vücudundan faydalanmaktayız. Sok kılıcını kınına da, kendini tehlikeye atıp bizi acı içinde bırakma!” buyurdu.
Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) oğlu Abdurrahman, Müslüman olduktan sonra, babasına;
— Eğer, Uhud günü seni göreydim, seninle çarpışmaktan yüz çevirirdim! dedi.
Hz. Ebû Bekir (r.a.) ise oğluna buyurdu ki:
— Fakat ben, seninle çarpışmaktan aslâ yüz çevirmezdim!”
***
ASHÂB-I KİRÂMIN BİRİBİRLERİNE HÜRMET VE SAYGILARI
Zeyd b. Sâbit (r.a.) ata biniyordu. Yanında bulunan Abdullah b. Abbas (r.anhümâ) hemen koşup atın üzengisine sarıldı ve binmesine yardım edip hizmetinde bulundu. Bu manzara karşısında Zeyd hazretleri:
— Ne yapıyorsun ey Resûlüllâh’ın amcasının oğlu? diyerek, itirazvâri bir tarzda söylendi.
Abdullah b. Abbas (r.anhümâ) ise:
— Biz büyüklerimize hizmet ve hürmetle emrolunduk, diye karşılık verdi. [Zeyd ibn-i Sâbit hazretleri, Abdullah b. Abbas hazretlerinden yaşça büyüktü.]
Bunun üzerine Zeyd b. Sâbit (r.a.):
— Eline bir bakayım ey Abdullah, dedi ve Abdullah b. Abbas hazretleri elini uzatınca hemen dudaklarına yapıştırıp tekrar tekrar öpmeye başladı. Sonra da şöyle dedi:
— Biz de Resûlüllüh (s.a.v.)’ın yakınlarına hürmet ve ta‘zimle emrolunduk ey Abdullah!
Evet, Resûlüllah Efendimiz’in ashâbı yani ilk Müslümanlar böyleydi... Bugünün Müslümanlar’ı olan bizler hangi durumdayız? Karşılıklı münasebetlerimizde sevgi-saygı, ülfet-ünsiyet ve muhabbet mi hâkim, yoksa aksi yönde davranışlar mı?..
***
Unutmamalıyız ki;
Sevgi ve saygının yapamayacağı bir kırık gönül, nefret ve saygısızlığın da yıkamayacağı bir kalp yoktur.
Atalarımız boşuna söylememiş; "Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır!" O bakımdan saygı duyamayacağımız, tasvip etmeyeceğimiz durumlarda bile, en azından karşımızdaki insana saygısızlık etmemeyi öğrenelim, uygulamaya gayret edelim.