Halis ECE
Bir milletin temeli ve kökleri, o ülke insanının millî-mânevî değerleri, örf ve âdetleri, velhâsıl irfan ve ahlâkıdır. Diğer bir tâbirle, millî kültürüdür.
Maalesef Tanzimat'tan bu yana, bâhusus son yıllarda, ülkeyi sömüren zihniyetin temsilcileri bazı basın ve medya yoluyla millî kültürümüzü amansızca imhâ yarışına girmişlerdir.
Müslüman milletimizin âile yapısı dejenere edilmekte, kendi örf ve âdetlerimizin yerine Batı'nın çürümüş-kokuşmuş, zararlı örf ve âdetleri ikame edilmeye çalışılmaktadır.
Millî-mânevî değerlerimiz korkunç bir tahrîbat bombardımanı ile karşı karşıyadır. Bunlardan biri, hatta en önemlisi de yılbaşı kutlamalarıdır diyebiliriz.
İbn Haldun merhumun Mukaddime'sinde ortaya koyduğu, "Mağlup milletler, gâlip ve fâtih milletlerin örflerini, âdetlerini ve an'anelerini taklit eder" teşhisi doğrudur. Aydınımızın hiç de azımsanamayacak bir bölümü, Hıristiyan Batı kültür potasında eriyerek, Batı medeniyetinin temsilcisi hatta müdâfii hâline gelmiştir.
Noel ve Noel Baba rezâletleri, yılbaşı çılgınlıkları âdeta teşvik edilmektedir. Bu korkunç çöküntüyü, ancak kendi öz benliğimize yani kendi ahlâkî değerlerimize, örf ve âdetlerimize sahip çıkmakla durdurabileceğimiz ise, gayet açıktır.
İnsanımızın birçoğu geçim sıkıntısı çekerken ve ülkenin bir yığın iktisadî-ictimaî meseleleri dağ gibi ortada iken, yapılan yılbaşı israfı ile yalnız mânevî yönden değil, maddî bakımdan da çok şey kaybettiğimiz âşikârdır. Kaldı ki Noel'in ve yılbaşı kutlamaları (!)nın gerçek Hıristiyanlıkla da bir alâkası yoktur. Bu âdetlere ilk defa 1521'de Fransa'da rastlanmıştır. Îsâ aleyhisselâmın doğum tarihi ise, ne yılbaşı ne de yıl sonu olarak Hıristiyanlar'ın zannettiği gibi değildir. En az Milat'tan 5 asır önce yaşamıştır.
Doğu Roma İmparatoru Konstantin, M.S. 325 yılında Hıristiyanlığı bozdu. Putperest âdetleri ve teslis inancını (üçlü ilah inancı) soktu. Konstantin bu teslis inancına karşı gelen Aryus'u da öldürttü. M.S. 325'te İznik'te toplanan din konseyinde, güneşe tapan putperestlerin âdetlerinin kabulü ile Noel ve yılbaşı kutlamaları, M.S. 354'te Roma'da başladı.
Bir Müslüman'ın, gayr-i müslimlerin âdetini yılbaşı maskesi-yutturmacası altında kutlaması, Allah korusun, itikadî yönden onu tehlikeli uçurumlara iter. Birtakım resmî veya gayr-i resmî mehâfilin bu alanda hoşgörü maskesi altındaki görüşleri asla tasvip edilemez, edilmemeli. Zira yılbaşı ne niyetle kutlanırsa kutlansın, bu âdetin Hıristiyan din kültürü sınırları içinde yer aldığı açıktır.
Kısaca yılbaşı kutlamaları, global (üniversal-âlemşumul) kültür kandırmacası ve aşağılayıcı bir teslimiyet ile içimize sızmış bir virüsün habis urudur.
Ne hazindir ki, her bireri birer sanat şaheseri olan Süleymaniye, Sultanahmet, Eyüp Sultan Câmii ve türbesine mübârek gün ve gecelerde bile hayatı boyunca bir defa olsun uğramayanlar, Noel veya yılbaşı gecesi garip bir merak sâikiyle kiliselerde ya da patrikhanelerde boy gösterebilmektedirler.
Tabii ki her şeyin temeli nasip meselesi ve "el-Mer'u mea men ehabbe (Kişi sevdiği ile beraberdir)" hadîs-i şerifine göre, kıyâmet gününde herkes sevdiği ile beraber haşrolacak!
Evet, eksik ve noksanımız, kusur ve küsûrumuz, hata ve isyânımız çok... Biliyor ve itiraf ediyoruz yâ Rabbî... Ama bununla birlikte rahmetinden de ümitvârız. Bizi, Habîbin ve diğer sevdiklerin yüzü suyu hürmetine affeyle ve dostlarından ayırma. Onlarla beraber haşret Allâh'ım. (Âmin.)