Halis ECE

Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “Ey iman edenler! Takva sahibi olmanız/Allah’a karşı gelmekten sakınmanız/gadabından ve azabından kaçınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” (Bakara suresi, 183)

***

"Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor: “Oruç perdedir. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa, kötü söz sarf etmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek/sataşacak olursa ‘ben oruçluyum!’ desin (ona bulaşmasın)” (Buhari, Sahih, Savm, 2; Muslim, Sahih, Siyam, 164)

***

Aşk ve Muhabbet

“Bazı kimseler AŞK’ı, Heyemânî muhabbet (şiddetli ve aşırı derecedeki sevgi) üzerine takdim veya tercih eylerler. Halbuki AŞK ve HEYEMÂN, asl-ı muhabbetten neş’et edici bir tezahürdür, bir sıfattır. MUHABBETin bir cihetten gösterdiği müfrit zuhura (ileri derecede ortaya çıkmasına) AŞK denir. Daha şiddetli ve müfrit zuhur [ise], HEYEMÂN nâmını (adını) alır. Bunlarda sea-i temyîz (dikkatlice inceleme, ayırt etme gücü-kudreti) yoktur. Belki mefkuddur (bu güç onlarda kayıptır). Fakat MUHABBET öyle değildir. Bu müfrit tezahürler (itidâlin ötesinde/normalin üzerinde/ileri derecede ortaya çıkan belirtiler) nihayet bulduktan, i’tidâle rücu ettikten (normal bir hâl aldıktan) sonra bâki olan mahz-i temyîz ve idrâk ve şuuru hâiz (tam bir seçme, halis bir ayırt etme, anlama, tanıma ve kavrama gücüne sahip) bulunan muhabbettir.

İşte muhabbetin bu cinsine nail olmak müşkildir (kavuşmak, sahip olmak güç, zor ve çetindir). Bu muhabbet enbiyâ-yi mürselînin, ülû’l-azm olan peygamberlerin nasibidir. Vereseleri (zahirî-batıni/maddi-manevi mirasçıları olan evliyaullah/Allah dostları) da, alâ tefâvüti’d-derecât bu saadetten nasîbedar olurlar (derecelerinin farklılığına göre değişik mertebelerde kısmetleri/nasipleri vardır).

Onun için Kitap ve Sünnet’te AŞK kelimesi vârid ve nâzil olmadı (gelmedi-inmedi). Belki (bilakis) MUHABBET kelimesi istimâl buyuruldu (kullanıldı).

Mevlâ-yi Müteâl, insanları muztarip ve bî-karar eden (ıztırablı-kederli-me’yus ve kararsız kılan), iradelerini ellerinden alan, hudûd-i edeb ve hürmeti tecavüz ettirecek nâz’a (edeb ve saygı-hürmet sınırlarını aşacak naz/cilve-eda), azamet ve kibriyânın zuhur ve tecellisi (büyüklük ve ululuğun ortaya çıkması, görülmesi) karşısında vâle ve hayrân eyleyerek (ağlatıp hayran kılarak) ümitsizliğe düşüren AŞK ve HEYMÂN’ın değil, enbiyâ-yi mürselîne hâs olan hakiki muhabbetin kemâline mazhar buyursun… Amin. [Süleyman Hilmi Silistrevî k.s., Mektuplar ve Mesâl-i Mühimme, s. 42-43)

***

Râbıtada İsteksizlik ve Çaresi

“Sorunuzda diyorsunuz ki;

- Râbıta bağında (manevi vazifede) isteksizlik hâli başgösterdiğinde, diğer tâatlerden (bedenî mâli ibadetlerden, bütün kulluk vazifelerinded) de lezzet almama hâli görülüyor, bunun sebebi nedir?

- Bilesiniz ki; râbıta nisbetinde(bağında) isteksizlik hâli doğuran şey ile (diğer) tâatlerden zevk almaya mâni olan şey(ler) aynıdır. Bu isteksizlik halinin sebebi; bazen kabız hâli, bazen de -az olsa bile- bir takım günahları işlemekten kaynaklanan bulanıklık hâlidir.

Birinci sebebin kınanacak bir tarafı yoktur. Tarikat yolunda seyr u sülûkun (Hak yola, manevi yola girip bu yolculukta yürümenin, mesafe alabilmenin) lüzumlu/gerekli bir parçasıdır.

Ancak ikinci sebebin bulunması halinde, tevbe ve istiğfar ile telâfi edilmesi / karşılanması /giderilmesi / temizlenmesi edilmesi gerekir ki, Allah sübhânehûnün keremi / lûtuf ve ihsanı / cömertliği ile günahın eseri tamamen ortadan kalksın.

Ancak kabız hâli ile bulanıklık hâlinin iyi ayırt edilmesi, dikkatli bir nazarı / bakışı gerektirir. Bununla birlikte her hâlükârda / her durumda tevbe faydalıdır.

Allah sübhânehu istikametinizi daim eylesin. Vesselâm…” (el-Mektûbât, li’l-İmami’r-Rabbâni, Fazilet Neşriyat, İstanbul, yyy., 3, 107)

***

Gönül Firâseti

"Gönül firasetinin misâli/örneği aynaya benzer… Aynanın paklığı ve parlaklığı devamlı bir hal üzere durmaz. Sır da onun gibidir. Su ne kadar duru olsa, aksinde/yansımasında nesne/obje de o kadar temiz görünür. Amma su bulanık, hava da bulutlu olsa, aksinde hiçbir nesne görünmez.

Saffet, sebeb-i dîdardır. Saflık, görüşmenin sebebidir. Bulanıklık bulut gibi gönlü karartır!

Gönül bulanıklığı, dünya sevgisindendir… Makam, menzil ve hürmet istemekten, ameline riya ve sum'a (görsünler-duysunlar düşüncesi) katmaktandır. Kendisini beğenip nefsinin dilediğince yürümektendir." (Şifaü'l-Esrar/Seyyid Yahya Şirvanî, Sufi Kitap)

***

"Ey Viranelerin Avareleri!"

"Semanın/Göğün kapıları her Cuma güneşin doğudan başını gösterdiği şafak sökümünde açılır… Bu yüce eşiğe yönünüzü dönün, ellerinizi dua için kaldırın ve deyin ki:

“Ey her şeyi kudret kabzasında tutan! İhsan etmeye başladığında onu nihayete erdirme! Sen yarattın, sen yol göster! Ey hayat suyunun kadehini elinde tutan! Toprak âleminin pâk olmayan yanına kapılmış kulunu, rahmet ve şefkatinden umut kesmiş halde dergâhından geri çevirir misin?" (Kalender ve Kale-Sühreverdî'nin Hayat Hikâyesi, Seyyid Yahya Yesribî, İnsan Yay.)

***

Dünya ve Ahiretin Hâli

"Dünya bir uyku, ahiret ise uyanıklık gibidir. Bir kimse rüyada kendini ağlar bir vaziyette görürse, rüyasının tabiri şudur:

Uyandığı zaman gülüp neşelenecektir…

Şu halde ahiret uyanıklığında gülüp neşelenmen için dünya uykusunda ağla!"
(Tezkiretü'l Evliya, Ferîdüddîn Attâr)

***

Dünya Hâli Sanki Bir Rüyadır

"Belki âlemin hallerinin tamamı rüyadır. Tabiri öbür âlemde belli olur. Nitekim at üzerinde bir süvari görürsün, muradına nail olursun. At ile muradın ne ilgisi vardır?

Eğer rüyada sana temiz para verdiklerini görür isen bu, bir âlimden güzel ve doğru sözler dinleyeceğine işarettir. Para söze benzer mi?

Eğer seni darağacına astıklarını görürsen, bir tâifeye reis olursun. Darağacı, riyaset ve sevince nasıl benzer?

Dünyanın halleri böyle; dediğimiz gibi hep rüyadır... 'Dünya uyuyan kimsenin rüyası gibidir.' Bunların tabirleri de başka türlü olur, bu âleme benzemez. Onu ilahi rüya tabircisi yorumlar; zira onun için her şey apaçıktır." (Mevlânâ k.s., Fîhî Mâ Fîh)

***

Hayat Uyku, Uyanış Ölümledir

"...ve Hintli bilge Padmanaba, genç yaştaki evlatlık oğlu Şamlı Hasan ile birlikte kuyunun başına gitti… Ve üzerinde iki harf olan bir kağıdı suya attı ve su kayboldu.

Sonra ikisi birlikte yeraltının derinliklerinde bir cevahir saraydan öbürüne dolaşıp durdular; tehlikeli görünen aslanları, canavarları yendiler…

En sonunda en büyük cevahir sarayın salonunda bir katafalk buldular ki, üzerine tavandan bir gümüş levha sarkıyordu... Levhada şu yazılıydı:

‘İnsanların hayatı uyku, uyanışları ölümdür." (Tekbir bin Abdullahbir, Gece Masalları)
Go to top