Selamun aleykum Hocam. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1054-mezhep-taklidi.html burdaki soruya abdest ve oruç aynı değil, ayrı ibadetler olduğunu söyleyerek bir kimsenin abdest konusunda Hanefî mezhebinin görüşleri ile amel ederken, oruç konusunda Şafiî mezhebinin görüşlerini taklid edebileceğine doğru dediniz.

Bir kimse dinin tüm hükümlerinde bir mezhebe bağlı kalması gerekmez mi? Ayrı ayrı ibadetler olmasından dolayı diğer mezhebin görüşüyle amel edilmesine müsaade verilmesinin kaynağı ve hikmeti nedir?

Bir kimse namazı hanefi mezhebine göre kılıyorum, orucu da şafii mezhebine göre tutuyorum, yani bilerek yiyip içsem de keffaret lazım gelmez bana derse, bu doğru mu oluyor? Telfikten farkı nedir? Emre Karkar

 

*******

 

Ve aleyküm selam.

Sevgili Emre; verdiğim linki dikkatlice ve anlayarak oku, kafana pelesenk ettiğin bu basit meselelerin cevabını kendin bulacak ve umarım bizim de kıymetli vakitlerimizi çalmaktan kurtulacaksın. Şöyle ki:

(1)Usûl-i fıkıh” İslâmi ilimler alanında müstakil ve dinde çok önemli yeri olan bir ilim dalıdır. İslâm hukukunun temelidir. Orada “mezheplerin telfiki” diye bir bahis vardır ve bununla alakalı meseleler ele alınır... Müçtehit imamların, bu ilim dalını tesis eden ulemanın mürekkep icma’ıdır sorduğun hususun kaynağı. Sen daha hangi kaynaktan bahsediyorsun! Herhangi bir hikaye kitabı, mev’iza ve saire değil bu. Tamam mı benim güzel kardeşim?

(2) Makalenin netice bölümünde, “Diğer mezheplerden, ancak zarûret hallerinde, telfîk’a kaçmamak kaydıyla istifade edilebilir. Aslolan, kişinin kendi mezhebinin ictihatlarına uymak, mensubu bulunduğu mezhebe tâbi olmaktır” cümlesini görmedin mi, okumadın mı?!

“Zaruret hali” öyle herkesin / her ferdin / her önüne gelenin kendi kafasına göre belirleyip uygulayacağı bir durum değildir ki, “Bir kimse namazı hanefi mezhebine göre kılıyorum, orucu da şafii mezhebine göre tutuyorum, yani bilerek yiyip içsem de keffaret lazım gelmez” diyebilsin… “Zaruret durum”un nedir ki böyle bir uygulamaya gidiyorsun? Tabii bunun ardından da, “bu doğru mu oluyor? Telfikten farkı nedir?” diye sorulabilsin...

Zaruret, en basit anlamıyla, herhangi bir “hayati mesele”de kalınan mecburiyet halidir. Şer’an mecbur kalınmadıkça hiçbir durumda mezhep taklidine gidilmez.

Öyle keyfine göre mezhep taklit edilebileceğini, ancak “küllü mezhebin yüzheb” mantığıyla hareket eden “mezhepsizler” iddia edebilir, uygulayabilir; Ehl-i Sünnet müntesibi mütedeyyin mü’minler değil. Hatta günümüzde birçok mezhepsizin uyguladıklarının da bizzat şahidiyim. Geç bunları… Bu familyadan olanlar bizi enterese etmez.

Zaruretin izahına gelince…

Zaruretin tarifleri ve çeşitleri vardır. Bir kısmını nakledelim.

Mecelle şârihlerinden Ali Haydar efendi merhum, Dinin yasak ettiği bir şeyi yapmaya veya yemeye mecbur eden duruma zaruret’ derken, Hidâye şârihi İbn Hümam (rh.), Zaruret, kişinin öyle bir duruma gelmesidir ki, şayet yasak olan şeyi işlemese helâk olmasıdır’ diye beyan etmiştir. Ebu Bekir Cessas (rh.) gibi bazı âlimler de zarureti, ‘kişinin kendisi veya uzvu helâk olması’ olarak açıklamışlardır.

Bu tarifler ve diğer başka izahlar ışığında zarureti kısaca iki maddede toparlayabiliriz:

a) Can veya organ helâkinden endişe etmek

b) Ölüm veya şiddetli hastalık yahut onun artmasından ya da uzamasından yahut da (yolculuk esnasında) arkadaşlardan geri kalmaktan endişe etmek, zarurettir.

Bu gibi hallerde, başka bir mezhabi taklit bir yana, kendini kurtarmak için, “ez-Zarûrâtu tübîhu’l-mahzûrât” kaidesi devreye girer, yani haram olan şey dahi helâl olur.

Ancak bu kural da sınırsız değildir. “ez-Zarûrâtü tetekadderu bi-kaderiha” (zaruretler kendi miktarınca takdir olunur) kaidesiyle de bunun hududunun olduğu belirtilmiştir. Yani bu kaide, yukarıdaki kaidenin tamamlayıcısı mahiyetindedir.

İşaret edildiği gibi, zarurî bir sebeple mubah olan şey, ancak zaruret miktarınca mubah olur; fazlası mubah (helâl) olmaz. Çünkü haramı mubah kılan cevaz illeti, zaruret miktarıyla kalkmış olur; fazlası ise zarûretsiz alınmış olur. Mesela;

Soğuktan donmak üzere bulunan bir kimse, tehlikeyi atlatacak miktarda başkasına ait odun veya yakıttan ileride bedelini ödemek niyetiyle kullanabilir; fazlası ise haramdır. Aynı ölçü mezheplerarası “taklit” mevzuunda da câri ve mer’idir.

 

Go to top