Selamun aleykum değerli Hocam.
Bir mezhepsiz şöyle soru sordu: Amelde Hanefi olanlar neden itikada gelince maturidi oluyorlar? Ebu Hanife'nin itikadında ne gibi bir bozukluk gördüler de amelde ona uyuyor ama itikatta başka birini esas alıyorlar?
Yoksa Ebu Hanife'nin hadislere yaklaşımından kaynaklanan bir takım muhaddislerin ona yönelik ağır ifadelerin bunda etkisi var mıdır?
Böylelerinin saptırıcı sorularından insanları korumak adına nasıl cevap verilir?
*******
Ve Aleyküm selam.
Hemen belirtmeliyiz ki; soru saçma, soran da saçmalamış! Şairin, “Avcının attığı da konuştuğu da saçma idi” dediği türden… Siz de buna aletelik etmişsiniz. Bize de mecburen bu “pisliği” temizlemek düşüyor haliyle…
Malumunuz, itikatta esas itibariyle mezhep tektir. Bunun adı da Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’tir. Mâtürîdî ve Eş’arî mezhepleri ise temelde bir olmakla beraber, bu ana kaynağın iki tertemiz koludur.
Hanefî mezhebi Ehl-i Sünnet’in itikatta değil ameldeki mezheplerindendir. İtikadî mezheplerle amelî mezhepleri karıştırmak, ancak kafası karışık, gönlü bulanık tiplere yaraşır bir saçmalamadır. Ulemâ ve sulehâ kendi aralarında bir nevi vazife taksimi yapmışlar… Bu taksimde İmam-ı Azam Ebû Hanife hazretlerine amelî sahadaki faaliyet düşmüştür. Tıpkı İmam Mâlik, İmam Şâfiî, İmam Ahmed b. Hanbel (rahımehumullah) gibi… İmam Mâtürîdi ve İmam Hasenü’l-Eş’arî hazretleri ise, itikadî alanda çalışmalarını sürdürmüşler ve bu kısmın imamları olmuşlardır.
Amelî mezheplerin müntesiplerinden her biri de, Ehl-i Sünnet’e ait iki mezhepten birine intisap etmişler… Şâfiîler, Malikiler genelde Eş’ari mezhebindendir. Mezhep, daha çok Kuzey Afrika, Endonezya ve Hicaz’da yaygındır. Mâtürîdîler ise, genelde fıkıhta İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin (rh.) yolunu mezhebini takip etmiştir. Yani Hanefilerin büyük çoğunluğu Mâtüridî mezhebine bağlıdır. Mezhep Türkiye, Balkanlar, Orta Asya, Hindistan, Pakistan’da yaygındır. Bu durumun bir zorlama ya da sizin ifadenizle, “Ebu Hanife'nin itikadında bozukluk görme” gibi bir saçmalıkla alakası yoktur, olamaz da. Çünkü böyle bir hâl, muhâl!
Keza, “Ebu Hanife'nin hadislere yaklaşımından kaynaklanan bir takım muhaddislerin ona yönelik ağır ifadelerin bunda etkisi var mıdır?” sorusu da, tamamen bir zorlamadır, yara kaşımadır, fitne uyandırma gayretkeşliğidir. Zira Ehl-i Sünnet mezheplerine müntesip Müslümanların, ulema arasındaki bu ve benzeri ilmi münazaralardan zaten genelde bilgisi-haberi yoktur. Olmaması da tabiidir. Olsa bile sıradan mü’min-Müslüman bunların normal olduğunu, âlimler arasındaki ihtilafın / görüş farklılıklarının fitne değil, aksine ümmet için rahmet ve kolaylık olduğunu bilir ve buna inanır. İlahiyat alanında okumuş, yazmış, mürekkep yalamış bilim sapıkları gibi değildirler.
Hatta ben size şu kadarını da söylemiş olayım; sizin bunları böyle ortamlarda uluorta gündeme getirmeniz de hayra, ilme, irfana hizmet değildir. Bunun kime ne faydası olur ki! Zira bu vb. üslup, kafa ve gönül bulandırıcı bir tarzdır, âdeta muzahrafat karışıtırıcılık gibi bir tutum ve davranış değil de nedir?
Son olarak, “Böylelerinin saptırıcı sorularından insanları korumak adına nasıl cevap verilir?” demişsiniz. Verilecek cevap, bunları kendi pislikleri içinde debelenmeye bırakmaktır. Sanki cevap verdiğinde sapıklığından vaz mı geçecek? Niyetleri de maksatları da bozuk tiplerdir bunlar!
Ayrıca sitedeki mezheplerle ilgili yazılara da bkz.
Vesselâm…