Selamun aleykum hocam. Ateist bir Rock Sanatçısı olan Duman, şöyle bir soru yönetmiş
Devlet en büyük vergiyi alkolden alıyorsa, en fazla parayı diyanete harcıyorsa, imamın maaşını sarhoş ödüyorsa, bu caiz midir ? imamın maaşı helal midir ?
Düşüncelerinizi paylaşırsanız bahtiyar olurum sağolun.
*******
Ve aleyküm selam.
Öncelikle hatırlamak ve hatırlatmakta fayda mülahaza ediyorum; herkes kendi işine bakmalı... Onun bunun meselesine burnunu sokmamalı... Öyle değil mi? İslâm fıkhıyla alakalı / İslâm hukuk sahasını ilgilendiren bir meselede Ataist - Rack’çının ne gibi bir söz hakkı olabilir? Onu ve onun gibileri bu iş ne kadar ilgilendirir? Ve bir Müslüman olarak sizi, böyle birilerinin bağırsak gurultusu mahiyetindeki konuşmaları niçin meşgul eder? Gerçekten bunları anlamakta güçlük çekiyorum.
Daha önce de buna benzer bir sual mollacami sitesine gelmiş idi.
Soru aynen şuydu:
“selamlar hocam,imamlara ödenen maaşta alkollü içeceklerin de vergisi yer alıyor. İmamlara ve hocalara verilen bu maaş helal mıdır?”
Cevabımız da şöyle olmuştu:
“Ve aleyküm selâm.
“Tek akl-ı evvel sen mi çıktın be güzel kardeşim! Bu güne kadar sanki hiç kimse düşünememiş, etmemiş de sen mi aklettin güya bundaki ince(!)liği?!
Hani deveye sormuşlar;
- Boynun neden eğri? diye…
Ne cevap verdiği malumunuz:
- Nerem doğru ki? demiş, öyle değil mi?
Peki, ilahi olmayan bir sistemin İslâm fıkhı ve hukuku kıstaslarıyla neresini ele alıp düzelteceksiniz? Kaldı ki size bu izni kim verir? O bakımdan yapılacak iş; mevcut düzen içinde olabildiğince, şer’-i şerifin müsaade ettiği ölçüler çerçevesinde dinini yaşamaya-yaşatmaya çalışacak, talim-terbiye ve tebliğ hizmetlerini ifaya çaba göstereceksiniz.
Ayrıca gerek imamlara gerekse diğer devlet görevlilerine ödenen maaşların tamamı alkollü içkilerden elde edilen vergilerden mürekkep de değildir. Öyle değil mi? O halde din hizmetlilerine ödenen maaşların, diğer helâl yollardan tahsil edilen vergi gelirlerden olduğunu kabul edemez miyiz?
Pekala edebiliriz.
Öyle ise problem nerde?
Bir de yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, günümüze kadar nice âlim-ârif-fâzıl ulemâ ve sulehâ gelmiş geçmiş ve bu hususta menfî bir düşünce serdetmemişler, yürürlükteki durum âdeta “mürekkep icmâ” halini almış; şimdi kalkıp, bunda şüphe ve tereddüt ortaya koymanın, zihinlerde meydana getireceği bulanıklıktan öte bir manası olur mu?
Hadi diyelim, din görevlileri o maaşı almasınlar… Her din hizmetlisinin başka helâl yollarla maişetini temin edip hizmet etmeye imkân ve vüs’ati var mı? Bu soruya yüzde kaç olumlu cevap verebiliriz? O takdirde İslamî hizmetleri kim ve nasıl yürütecek?
Bazı şeyleri konuşurken, yazarken, hatta düşünürken bile çok dikkatli olmamız; meselenin ilmî, içtimai, iktisadi / ekonomik, idari yönlerini, nerede, hangi devirde yaşadığımızı, hangi şartlarda bulunduğumuzu da çok iyi hesap etmemiz lazım.
S o n s ö z
Son devir dersiâmlarından Tarîkat-ı Aliyye-i Nakşibendiyye-i Müceddidîn Silsilsilesi’nin 33’üncü ve son halkası olan üstâzımız Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri,
“İmamların maaşlarını, ‘erbâb-ı fazeletsiniz, sîret-i nebî üzeresiniz’ diye diye kestiler. Muhtaç bıraktılar, süründürdüler” [Erol, Ali, Hatıratım, s. 60] buyurarak, mevcut sistem ve malum zihniyetin bir başka yolla / tuzakla din adamlarının ücretlerinde oynadıkları oyunlara dikkat çekmişlerdir.
Eğer sizin (ya da ataist-rock’çının) düşündüğü gibi bir mahzur (haramlık, helâl olmama durumu) söz konusu olsaydı, hiç öyle bir söz söylerler, bu yönde bir değerlendirmede bulunurlar mıydı?”