Hocam Hz Adamin cennetde yediyi meyve hangisidir? Bahtiyar
*******
Söz konusu “yasak meyve”, Kur’an-ı Kerim’de sadece “ağaç” diye ifade edilmiştir: “Biz, Ey Âdem! Sen ve zevcen (Havva) beraberce Cennet’e yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde Cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zâlimlerden olursunuz, dedik”. [Bkz. Bakara suresi, 35; A’raf suresi, 19]
İmam Taberî’nin (rh.) bildirdiğine göre, bu mevzuda ayetlerde olduğu gibi, hadis kaynaklarında da kesin bir bilgi yoktur. Bu sebeple tefsirlerde bu ağacın buğday, hurma, sümbül, üzüm, zeytin, incir ağacı gibi ağaçlar olabileceği hususunda çok farklı görüşler vardır. [Bkz. İbn Cerîr et-Taberî, Tefsîru’t-Taberî (Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’an), ilgili ayet tefsiri]
Ayetlerde geçen ve yaklaşılması men’edilen “yasak ağaç” meselesini, dilerseniz büyük müfessir Elmalı’lı merhumun tefsirinden takip edelim.
“Doğrusu bunu, Allah Teâlâ Kur'ân'da bize ismiyle bildirmemiştir. Ancak bunun Cennet’te belli ağaç olduğunu, Âdem'in kurtuluş ve saadetinin bozulmasına sebep olma vasfı bulunduğunu anlatmıştır. Demek ki, fazlasını bilmemizde Allah katında bizim için bir fayda yoktur. Ve bunu bilmemiz şimdilik mümkün değildir ve muhakkik (kritikçi) müfessirlerin alternatifi / şıkkı / seçeneği budur.
Bununla beraber buğday veya üzüm veya incir olduğu hakkında bazı rivayetler de vardır. Tevrat ehli, ‘bür’ yani buğday demişler; Vehb b. Yemâmî'den de, ‘Fakat öyle bir Cennet buğdayı ki, tanesi sığır yüreği gibi, kaymaktan lezzetli, baldan tatlı’ diye bir tabir nakledilmiştir. İbn Abbas (r.anhuma) ve daha bazılarından ‘sünbüle (başak)’ diye rivayet edilmiştir. ‘Dünyada evladına rızık kılınan başaktır’ tabiri dahi naklediliyor. İbn Mes’ud'dan (r.a.) asma, üzüm ağacı ve bazılarından incir tabiri vârid olmuştur. Bu meyanda şu tabir de vardır: ‘Bu öyle bir ağaçtır ki, melekler hulûd (ölümsüzlüğe ermek) için bununla kaşınırlar’. Bunların bir temsilî mânâyı ifade ettikleri de açıktır.
Hristiyanlardan rivayet edilen telakkiye göre, bunun kadınla erkek arasındaki cinsî yaklaşmadan kinaye olduğudur. Hristiyanlıktaki ruhbaniyet (yani evlenmemek), evlenmemeyi ibadet ve sevap itikat etmek kazıyyesinin bu telakkî ile ilgili bulunduğu da düşünülür. Fakat Kur'ân'ın metni buna müsait görünmüyor. O zaman ‘haazihi’ş-şecerati: şu ağaç’ ifadesi mânâsız kalır. "Velâ takrabâ: Birbirinize yaklaşmayınız" demek, hem yeterli ve hem açık olurdu. Bu şekilde Hz. Âdem’in (a.s.) ilk evlenmesi -hâşâ- gayrimeşru olması gerekirdi!
Şüphesiz bizce daha uygun olan bu mevzuda tevakkuftur (durup sükût etmektir). Biz o ağacı tayin edemeyiz.
Ancak şu kadar düşünebiliriz ki, ondan yemek, vekilliği (halifeliği) unutmak ve asalet davasına kalkışmak duygusunu verir. Bu da insanın aslî yaratılışından değil, şeytanın telkininden başlar.
Bu buğday ise, delice buğdaydır. Bir üzüm ise, şarap üzümüdür. Bir incir ise, kurtlu incirdir. Ve her halde bir hamr’ı (sarhoş ediciliği) vardır. Ve o hamr aklı alır ve Allah'ı unutturur. Cennet’e bu, yenilmek için değil, tahdit (sınırlama) ve kulluk için konulmuştur... [Daha geniş bilgi için bkz. Elmalılı, M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul, 1971, I, 322]