Hocam selamün aleyküm. Bir sorum olacaktı; vitir namazında ‘kunut tekbiri’ alırken eller iki yana salınacak mı, yoksa doğrudan eller çözülüp yukarıya mı kaldırılacak? Teşekkür ederim.. Allah’a emanet olun.
*******
Öncelikle belirtelim; fıkha dair eserlerde, ilmihal kitaplarında, kunut duasından önce alınan tekbir için, bağlı bulunan eller çözülüp yukarı kaldırılarak tekbir alınacağı kaydedilmektedir. Bununla birlikte, eller çözülüp aşağıya saldıktan sonra yukarı kaldırıp tekbir alınsa, onun da namazın sıhhatine zararı olmayacağı açıktır.
Peki bu tekbiri alırken elleri yana salmanın, sonra da kaldırarak tekbir almanın menşei nedir, nereden gelmiş, nasıl sünnet olmuştur?
Bu hususta Rûhu'l-Beyan tefsirinde çeşitli rivayetler nakledilmektedir. Bunlardan birisi şöyledir:
"Mi’rac gecesi Rasûlullah Efendimiz Mescid-i Aksâ'da bütün Peygamberlere (aleyhimü’s-salâtü ve’s-selâmü ve alâ Nebiyyinâ hâssah) imam oldu ve onlara iki rek’ât namaz kıldırdı... Bu esnada Hz. Musa (a.s.) Peygamber Efendimiz'den (s.a.v.) Sidre-i Müntehâ'ya vardığı zaman kendisi nâmına bir rek’ât namaz kılmasını istedi…
Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) Hz. Musa (a.s.) ile Mi’rac gecesinde karşılaşacağı, Secde sûresinde işareten şöyle ifade edilir:
. وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلَا تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ ۖ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَنِي إِسْرَائِيلَ
Meali: "Andolsun biz Musa'ya Kitap verdik, (Rasûlüm!) Sen ona kavuşacağından şüphe etme ve onu İsrailoğullarına hidayet rehberi kıldık." [Secde sûresi, 23]
Bu âyetin birkaç tefsiri vardır... Bunlardan birisi; Peygamberimizin, Kur'ân'ın tamamına kavuşacağından şüphe etmemesi… Diğeri de Mi’rac gecesinde Hz Musa'ya mülâki olacacağından (onunla karşılaşacağından) kuşku duymamasıdır.
"Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Mi’rac'ta, Sidre-i Mühteha'ya çıktı, (Hz. Musa’nın isteğini yerine getirmek için) bir rek’ât namaz kıldı... Buna bir rek’ât da kendisi ilâve etti… Namaz iki rek’ât oldu. Cenab-ı Hak kendisine bir rek’ât daha kılmasını emretti. Böylece namaz, akşam namazı gibi ‘vitr’ yani tek oldu. İşte Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) üçüncü rek’âtı kılacağı sırada öyle bir İlâhî rahmet ve nûr tecelli etti ki, mübarek vücutları o nûr içinde kaldı… Ve kendinden geçmiş vaziyette elleri çözüldü (haliyle yana düştü, bir nevi salıverilmiş oldu)... Sonunda ellerini kaldırarak tekbir aldı. İşte Kunut dualarından önce elleri kaldırmak (ve tekbir almak) böylece sünnet oldu." [İsmail Hakkı Bursevi, Tefsûru Ruhu'l-Beyan, 4, 413-414]
Bir başka rivayet ise şöyledir:
"Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) üçüncü rek’âtı kılacağı sırada Fatiha ve zamm-ı sûre okudu… Rükûa gideceği esnada Cehennemi gördü! Cehennem ehli kömür gibi simsiyah olmuştu… Efendimiz (s.a.v.) bu halde de kendisinden geçti ve elleri çözülüverdi… Hemen Cebrâil (a.s.) geldi, Peygamberimizin (s.a.v.) üzerine Kevser suyundan döktü… Böylece Fahr-i Kainat Efendimiz (s.a.v.) kendine geldi… Tekbir alıp Kunut dualarını okudu… Kunut duasında Cehennemden ve Cehennem ehlinden Allah'a sığındı."
Bizim amelimize / uygulamamıza gelince…
Hocalarımızdan, onlar da hepimizin hocası Üstazımız Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Efendi hazretlerinden böyle gördükleri için, bizler de kunut’ta ellerimizi yan tarafa salıp ondan sonra tekbiri alıyoruz. Yani Rûhu’l-Beyan sahibinin anlattıklarına muvafık ve de "müridin fıkhı mürşidinin amelidir" düsturuna uygun şekilde böyle yapıyoruz. Bu hususta Ahbab Hocaefendi merhumun notu aynen şöyle:
“Vitir namazının üçüncü rek’atinde kunut tekbirini alacak zaman, yani Fâtiha ve zamm-i sure ikmâl edilince rükûa gidecek gibi eller yan tarafa salınır ve kaldırılarak kunut tekbiri alınır ve kunut duası okunur. Bazılarının yaptığı gibi eller göbekte bağlı iken doğru(dan) tekbir için kaldırılmaz. Muhakkak (yana) salınır. Bizzat gördüm.” [Notlar, s. 21]