s.a. hocam bir sorum olacaktı, cevaplarsanız sevinirim. tabak, sürahi, bardak gibi kap kacağın kırılması hayra mı alamettir ve böylesi durumlarda tavrımız nasıl olmalı? h. hüseyin çardaklı

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Tabak, bardak ve sair eşyanın kırılmasının bir şeye sebep olacağını sanmak, hele de hayra vesile olacağını düşünmek, halk arasında dolaşan bir hurâfedir, bâtıl inançlardandır.

Esas itibariyle canlı-cansız her şeyin bir eceli vardır.

Ecel; Allah Teala’nın yoktan var ettiği bütün kâinat ve içindekilerin bir başka ifadeyle, Zâtının dışındaki her yaratığın var oluşuyla yok oluşu arasındaki zaman diliminin adıdır.

İlim dilinde kâinatta temel olarak iki türlü varlık vardır:

1- Canlı varlıklar

2- Cansız varlıklar...

Nasıl canlı varlıklar, doğarlar büyürler ölürlerse, cansız varlıklar için de hayatın bir başlangıcı bir de sonu vardır. Çünkü, varlığının başlangıcı olan her şeyin bir de sonu yani eceli vardır.

Demek ki ecel, sadece insan için değil, yaratılmış olan bütün varlıklar için geçerlidir. Her yaratılan varlığın bir başı/başlangıcı olduğu gibi bir de sonu vardır. Topyekün mükevvenat ve içindekilerin tamamı öyledir. Zerreden küreye, habbeden kubbeye her şeyin bir eceli vardır. Yıldızlar, ay, güneş ve galaksilerin hepsi eceli geldiğinde yok olacaklardır. Hâlık-i zû’l-Celâl ve’l-Kemâl hazretleri bizlere bu durumu bildirdiği ayet-i celilesinde buyuruyor ki:

Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ile ve belirli bir süre için yarattık...” [Ahkaf suresi, 46/3]

Aynen bunun gibi, kullandığımız eşyanın, tabak-çömlek, sürahi-bardak gibi eşyanın da elbette ki bir eceli vardır. Ömürleri bittiğinde, ya kırılır-dökülür, ya çürür işlevlerini göremez hale gelirler. Nitekim Muhammed bin Ka’b el-Kurazî (rh.) hazretleri demiştir ki: “Ev eşyanızdan biri kırıldığı (veya hizmetçiniz, çocuklarınız kırdığı) zaman öfkelenmeyin... Çünkü sizin gibi onların da eceli vardır.”

N e t i c e

Ecel, Hâlık Teâlâ’nın yaratmış olduğu canlı-cansız bütün varlıklar için takdir etmiş olduğu / yazdığı / belirlediği bir süredir… O süre bitti mi, onu geciktirebilecek ya da öne alabilecek hiçbir güç-kuvvet yoktur. Bu hüküm canlılar için de, cansız varlıklar / eşya için de aynıdır. Onların kırılmasından dolayı da bu inancın dışında bir şey düşünmemek lazımdır.

Yazımızı, son devir dersiâmlarından Tarîkat-ı Aliyye-i Nakşibendiyye-i Müceddidîn kolunun 33'üncü ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Silistrevî (k.s.) hazretlerinin bu husustaki mübarek sözleriyle noktalayalım:

“Bu dünyada en çok rıfk ile muâmele, âile üzerinde olmalıdır. İyi geçim sebebi ile evde hayır ve bereket bollaşır. Evdekiler yanlış bir iş yaptığında hemen kızışmamalı, kırılan kap-kacak hususunda, 'zararı yok, ben de kırmıştım, yenisini alırız' gibi şeyler söylemeli. Zira hadis-i şerifte, 'İnne li'l-inâi aacâlen felâ tadribuu imâeküm' buyrulmuştur. Yani; vazo, kap-kacak (gibi câmid eşya)nın da muhakkak ki (canlılar gibi) ecelleri vardır. O halde câriyeleriniz (hizmetçi ve çocuklarınız, bu nevi eşyadan bir şey kırdıklarında), onları dövmeyiniz (kızıp azarlamayınız)”. [Ziya Sunguroğlu, Notlarım, s. 86]

Go to top