hocam istimna yapmanın dini ve sağlık açısından zararları nelerdir? hasan kara
*******
Kişinin şehveti baskın gelir, kalbini meşgul edecek derecede fazla olur, bekâr bulunur veya evli olup da bir özürden dolayı hanımına yaklaşamaz ve şehvetini teskin etmek için yaparsa, bu kimseye bir vebâl olmayacağını söyleyen âlimler vardır. Ama sırf şehvetini celbetmek, kendisini zorla tahrik etmek için yaparsa günahkâr olur. Bir başka ifadeyle, bekâr insan harama gireceğinden korktuğu zaman şehvetini teskin için istimna caizdir. Bu fiilinden dolayı ne sevap, ne de günah kazanır. Fakat bunu sırf zevk için yaparsa, günahkâr olur.
Fazla ‘sû-i istimalat’ kişide zekâ ve hafıza kaybına sebep olmaktadır. Alışkanlık yaptığı ve sıhhati bozduğu takdirde ise, yasak / haram fiiller arasına gireceğinde kimsenin şüphesi yoktur.
***
A ç ı k l a m a
Bilindiği üzere İslâm’ın aslî ve fer’î hemen bütün kaynaklarında ‘cinsî hayat’la ilgili birçok ayrıntılı hüküm yer almaktadır. Bunun için de ‘özel hayat’ın bir parçasını oluşturan cinsî hayatın, dinin bu emir ve tavsiyeleri istikametinde / doğrultusunda düzenlenmesi, Müslüman için ayrı bir önem taşır.
İslâm; akıl ve iradenin bedenî haz ve arzulara tâbi kılınmamasını… İnsanın şehvetin esiri olmamasını ister. Evlenip iffeti koruma, cinsî arzularını meşrû ölçüler dairesinde giderme, sağlıklı ve düzenli bir cinsî hayat dinin emrettiği ve teşvik ettiği bir husustur. Hatta geniş manada evlilik, bir bakıma muâmelat bir bakıma da “ibadet” mefhumuna dahildir.
Bu mevzuda amelde Ehl-i Sünnet âlimlerinin/mezheplerinin görüşleri şöyledir:
İmam Mâlik, Ömeru’n-Nesefî (rahımehumallah); “Onlar ki ırzlarını korurlar. Ancak zevcelerine ve câriyelerine karşı hariç. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar (ayıplanıp yerilmezler, ama onların dışında namuslarını herkesten korurlar). Bundan ötesini (isteyip sınırları aşmak) isteyenler var ya, işte onlar, haddi aşanlardır (aşırı gidenlerdir)” âyetine dayanarak, bu fiilin sınırı aşmaya dahil ve haram olduğunu söylemiştir. [Meâric suresi, 29-31; Bkz. Mü’minûn suresi, 5-6-7; Tefsirü’n-Nesefî, 3, 114]
Adı geçen fiil İmam Şâfiî’nin (rh.) son içtihadına göre de haramdır.
Ahmed b. Hanbel ve İbn Hazm’a (rahımehumallâh) göre “meni, vücudun dışarı atmaya muhtaç olduğu birşeydir; onu eliyle atan, kan aldıran gibidir ve caizdir” demişler… Ancak Hanbelî fukahâsı bunu, “zinâya düşme tehlikesi ve evlenme imkânından mahrum bulunma” şartlarına bağlamışlardır.
Hanefî mezhebinin hükümlerini nakleden İbn Âbidin (rh.), bu hususta bazı âlimlerin görüşlerine yer vermektedir. Kişinin şehveti baskın gelir, kalbini meşgul edecek derecede fazla olur, bekâr bulunur veya evli olup da bir özürden dolayı hanımına yaklaşamazsa, şehvetini teskin etmek isteyen bu kimse için Fakih Ebulleys (rh.), “Böylesine bir vebâl olmayacağını umarım” demektedir. Ama bu fiili sırf şehvetini celbetmek, kendisini zorla tahrik etmek için yaparsa günahkâr olur. [İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 2, 100, 3, 156]
Yine Hanefî âlimlerinden Şürünbilâli (rh.) hazretleri, “Bekâr kimse harama gireceğinden korktuğu zaman şehvetini teskin için istimna caizdir. Bu işinden dolayı ne sevap, ne de günah kazanır. Fakat sırf lezzet almak için yaparsa günahkâr olur” [Merakı’l-Felâh, s. 57] görüşündedir.
Harama düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir kimse, haram olan zinayı işlememek için ehven-i şer olan istimnayı yaparsa ve buradaki niyeti de haramdan kaçınmak, namusunu korumak olursa, caiz gören âlimlerin içtihatlarına göre mümkündür. Ama istimnayı alışkanlık haline getirmek iyi bir insana yakışmayan çirkin bir iş olur. Zaten fazla ‘sû-i istimalat’ kişide zekâ ve hafıza kaybına sebep olmaktadır.
Alışkanlık yaptığı ve sıhhati bozduğu takdirde ise, yasak fiiller arasına gireceğinde kimsenin şüphesi yoktur.
Günümüzde pek çoğumuz, müstehcen yayınların çevremizi kuşattığı, açık saçıklığın, ahlâksızlığın salgın halini aldığı ortamlarda yaşıyoruz. Sokaklar-caddeler, çarşı-pazar, alışveriş merkezleri ayrı bir âlem… Dolayısiyle bu hastalık az ya da çok hemen herkesi tesiri altına alıyor... Bilhassa gençliğin mukaddes duygu ve düşüncelerini sürekli kemiriyor… İçten içe cevherini, değerlerini, manevî duygularını tahrip ediyor. Nefsanî arzuları tahrik eden unsurların çoğalması, insanlarda bazı kötü alışkanlıkların da artmasına yol açıyor... Nikâhı düşebilen nâmahreme bakmak, insanda harama karşı olan hassasiyeti zayıflıyor… Kendisine çeki düzen veremeyen dağınık ruhlu kimseler, harama bakmayı normal ve mubah görmeye başlıyor... Neticede gerek fert ve gerekse toplum olarak maddî ve manevî bünyemizde bazı önemli aksaklıklar başgösteriyor…
Tedbir ve çare
Evlenme çağına gelip de nikâh yapamayanlara Rabbimiz (c.c.), iffetli olmalarını tavsiye ederek buyuruyor ki:
“Evlenme imkânını bulamayanlar; Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar.” [Nur suresi, 24/33]
Nefis ve şeytanın, heva ve heveslerinin tazyiki altında bulunan gençlere Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) gösterdiği yol ne kadar güzel ve ne kadar anlamlıdır. Bu yolla genç, Rabbine kulluğunu yapmış, hem de kendisine hâkim olmuş olur.
İbn Mesud (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Ey gençler topluluğu, sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlilik gözü harama bakmaktan son derece önleyici, iffeti de en iyi koruyucudur. Evlenme masrafına gücü yetmeyen kimse de oruç tutsun. Çünkü oruç kuvvetli bir şehvet kırıcıdır.” [Buharî, Sahih, c. 6, s. 117; İbn Mâce, Sünen, Nikâh, 1]
Hadis-i şerifte ‘kuvvetli bir şehvet kırıcıdır’ diye terceme edilen kelime ‘vicâun’dür. Vicâ’nın asıl manası, Türkçemizdeki karşılığıyla ‘iğdiş etmek’ demektir. İğdişi bilirsiniz; hayvanın hayasını döğmek, burmak, cimâ’dan mahrum bırakmaktır. Demek ki oruç, öylesine kuvvetli bir şehvet kırıcı ki; insanın nefsanî arzularını âdeta ‘vicâ’ gibi önlüyor, engelliyor.
Meseleyle ilgili ayrıca bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1088-oruc-ihtilam-istimna-bil-yed-hk.html