selamün aleyküm hocam,
bir arkadasim cennet nimetleri (huriler) hakkinda soru sordu, ben hurilerin cennet ehlinin zevceleri olacaklarini söyledim.
arkadas hurilerin cinsel obje olup olmadigini soruyor. kafasi biraz karisik galiba, ben ona izah etmeye calistim ama beceremedim.
bu konu hakkinda ayet celile ve hadisi serifleri bize bildirirseniz sevinirim.
selam ve dua.. Mehmet Ates
*******
Ve aleyküm selam.
Evet, hûriler Cennet ehlinin zevceleridirler. Ruhânî ve hissî bütün nimetleri içinde barındıran Cennet, aynı zamanda bedenî ve cismânî bütün lezzetleri de muhtevidir: Yemek, içmek, evlenmek, cinsî hayat Cennet’in en yüksek nimetleri arasında gösterilmiştir. Dünyada kurulan âile hayatları, eşlerin her ikisi de Cennet’e liyakat kazanmaları halinde ebediyen beraber olacak ve karı-koca münasebetleri sonsuza kadar Cennet’te devam edeceği gibi, bunlara hûriler de ilave olunacaktır.
Kur’ân-ı Kerim’de, “Onlara kocalarından önce hiç bir insan ve cin dokunmamıştır.” [Rahmân suresi, 56] “Biz o Cennet kadınlarını ashâb-ı yemînden olan kocalarına düşkün bâkireler kıldık.” [Vâkıa suresi, 36-38] buyrularak, Cennet hûrilerinin cinsî yönüne işaret edilmiştir.
İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) hazretlerinin izahına göre, Cennet çocuklarının nasslarda sadece saçılmış incilere benzetilip, bu teşbihe ilaveten hûrilerin saklı yumurtalara da benzetilmesinde Cennet çocuklarından faydalanmanın hûrilerin aksine sadece zâhirleri (dış görünüşleri) itibarıyla olduğuna (dünyada olduğu gibi gönle sürur ve neşe katmalarına) işaret vardır. Çünkü hûrilerin benzetildiği saklı beyaz yumurta, rengin beyazlığıyla beraber tatma lezzetini de ifade eder. [Tefsîru Ruhu’l-Beyân, 9, 321; 10, 273]
Şüphesiz, Cennet’te her lezzetin yanında cinsî yakınlık da vardır. Kur’an-ı Kerim'de kişilerin eşlerinden ve ayrıca hûrilerden bahseden ayetler, dolayısıyla bu nevi münasebetten de söz etmiş oluyor.
İslâmî ilimler ıstılâhında 40, 70 gibi sayılar, bu rakamlardan ziyade, bir şeyde fazlalığı ifade eder, çokluktan kinayedir. Hadiste, cinsî münasebetin dünyadakinden daha lezzetli olduğunun ifade edilmesi için, onun önemli bir unsuru olan cinsî güçle açıklanmıştır.
Abdullah b. Abbas’ın (r.anhuma), “Cennet’in hiçbir nimeti dünyanınkine benzemez, yalnız bir isim benzerliği vardır.” ifadesi, Cennet’teki evlilik nimeti için de geçerlidir. Sonsuz bir hayatta, sırf dostlar için hazırlanmış ebedi bir saadet diyarındaki lezzetlerin derecesi, her türlü tavsif ve tarifin üstünde ve ötesindedir. Oradaki güzellikler, hadiste ifade edildiği üzere “Ne bir göz görmüş, ne bir kulak işitmiş ve ne de bir kimsenin aklından, hayalinden geçmiştir.” [Bkz. Buhari, Sahih, Bed'ü'l-Halk 8; Müslim, Sahih, Cennet 2]
Cennet’i tam anlayıp kavrayamadığımız için bazı sorular aklımıza gelebilir; bu normaldir. Nitekim Cennet’te;
- İnsan bir anda pek çok yerde bulunabilecek.
- Her insana bağlar-bahçeler ve saraylarla dolu dünya kadar, hatta daha da geniş geniş yerler verilecek.
- İnsanın arzu edip istediği her şey olacağı gibi, istemediği hiçbir şey de olmayacak.
- Cennet'i dünyanın ölçüleriyle anlamak mümkün değildir. Anne karnındaki çocuğa dünyayı anlattığımızda anlaması nasıl mümkün değilse, bu dünya da Cennet'e göre anne karnı gibidir. Anlamamız-kavramamız mümkün değildir. Bu sebeple anne karnında sadece göbeğinden beslenen bir insan, dünyada gözü, kulağı, ağzı, dili vs. pek çok uzvuyla istifade etmektedir.
***
Cennette cinsî zevkler
"O gün cennetlikler, gerçekten nimetler içinde safa sürerler (zevk, sevinç ve mutluluk dolu bir meşguliyet içindedirler).” [Yâsîn suresi, 55]
"O cennetlerde gözlerini kocalarından başkasına çevirmeyen hanımlar vardır ki, bu kocalarından önce kendilerine ne bir insan dokunmuştur, ne de bir cin. Onlar yâkut ve mercan gibidirler." [Rahmân suresi, 56, 58]
Cinsiyetin insan hayatında önemli bir yer tuttuğu şüphesizdir. Kur'an'da Rabbimizin sayısız nimetleri ifade edilirken [Rûm, 30/21] haliyle bunların arasında, karşı cinslerin hayatlarını birleştirmekle bedenî ve ruhî tatmine ulaşmaları da bulmaktadır. Aynı tatminin uhrevî hayatta da devam etmesi ise tabiidir. Cennet tasviriyle ilgili çeşitli ayet ve hadislere göre Cennet’te hem dünya kadınları, hem hûriler bulunacaktır. Ayetlerde geçen "tertemiz zevceler" [Bakara suresi, 25; Âl-i İmran suresi, 15] ifadesi, hûrilerle birlikte dünya kadınlarını da şumûlüne almaktadır.
"Orada (Cennet’te) nefislerin arzu ettiği ve gözlerin hoşlandığı her şey vardır ve siz orada ebedi kalacaksınız." [Zuhruf suresi, 71]
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) de Cennet ehlini şöyle tasvîr etmektedir:
"Cennet ehlinden her birinin iki kadını vardır ki, vücutlarının şeffaflığından baldır kemiklerinin ilikleri etinin üstünden görünür. Ehl-i Cennet arasında ne ihtilaf vardır ne de düşmanlık (ve çekememezlik); gönüller sanki bir gönül, sabah-akşam Allah'ı tesbih ederler." [Buhârî, Sahih, Bed'ü’l-Halk, 59, ayrıca bkz. Sıfâtü'l-Cenneh]
Cinsî yakınlık da nefislerin arzu ettiği şeylerdendir. Dolayısıyla yukardaki ayet, Cennet’te cinsî hayatın da bulunduğuna işaret etmektedir. Cennet’e giriş öncesinde mü'minlere uygulanacak bedenî ve ruhî arındırma operasyonu sonunda, kadınların cinsî hayatlarına olumsuz etki yapan, mutluluklarını bölen fizyolojik ârızaların ve ruhî depresyonların tamamen giderileceği anlaşılmaktadır. Çeşitli ayet ve hadislerde Cennet kadınlarının güzelliği, zarafeti ve çekiciliği hususunda canlı tasvirler mevcuttur. Bir rivayette hûriler, kendi ayrıcalıklarından söz edecekleri bir sırada Cennet’teki dünya kadınları, dünya hayatında işledikleri güzel ameller sebebiyle onlardan üstün olduklarını ifade edecekler ve onları susturacaklardır.
Evet, dünyada iken iman etmiş ve salih kullar sınıfına girmiş kadınlar, "hûrîler"den de üstündürler. Çünkü onlar bir taraftan şeytanlarıyla, diğer taraftan nefisleriyle mücadele etmek zorundadırlar. Onlar, bu mücadelede galip gelerek, Hakk'ın rızasını kazanmış ve Cennet’e girmeyi hak etmişlerdir. Hûrîler ise kendi amelleri dolayısıyla Cennet’e girmiş değiller. Allahu Teala onları, diğer nimetler gibi Cennet ehli için yaratmıştır. Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v.) aşağıdaki hadisi bunu teyid etmektedir.
Ümmü Seleme (r.anha), Nebî sallallahu aleyhi veselleme bir gün,
- "Yâ Rasûlüllah! Dünyadaki kadınları mı, yoksa Cennet’teki hûrîler mi daha iyidir?" diye sorar. Rasûlüllah (s.a.v.);
- "Dünyadaki kadınların üstünlüğü, yüzün astara üstünlüğü gibidir." diye cevap verir.
Ümmü Seleme (r.anha);
- "Niçin?" deyince, O şöyle cevap verir:
- "Dünyadaki kadınlar namaz kıldıkları, oruç tuttukları ve birçok ibadetlerde bulundukları için." [Taberânî'den naklen; Mevdûdî, Tefhîmü'l-Kur'ân Terc., VI. 81]
Hûriler, Rahîm-ı zû’l-Cemâl’in mü’min erkekler için Cennet’te hususan yarattığı ve dünyalık kadınların emrine verdiği çok güzel Cennet kadınlarıdır. Birçok âyet onlardan bahsetmekte ve onları târif etmektedir. Umumi olarak “İri gözlerinin beyazı saf, siyahı koyu, gümüş berraklığında beyaz tenli kızlar” olarak anlatılan hûriler, “erkeklerine düşkün, başkalarında gözü olmayan, kimse tarafından dokunulmayan, inci tenli, yakut yanaklı, yaşıt genç kızlar” tarzında muhtelif âyetlerde tavsif olunur. O kadar güzel yaratılmışlardır ki, hadis-i şerifte “Hûriler yetmiş elbiseyi giydikleri halde, bacaklarının kemiklerindeki ilikleri görünüyor” [Buharî, Sahih, Bed’u’l-halk,8; Müslim, Sahih, Cennet, 14; Tirmizî, Sünen, Kıyame, 60] buyrulmuştur.
Bir erkeğin kaç eşe, özellikle kaç dünya kadınına sahip olacağı hususunda farklı görüşler ileri sürülmesine rağmen, bu mevzuda Buhâri ile Müslim'de yer alan hadise göre Cennet’teki her erkeğe, asgari manada "zarif ve şeffaf tenli" iki kadın verilecek ve orada evlenmemiş kimse kalmayacaktır. [Buhâri, Sahih, Bed'ü'l-halk 8; Müslim, Sahih, Cennet 14] Kadınların ikisi de hûri veya dünya kadını olabileceği gibi birinin hûri, birinin de dünyalı olması muhtemeldir.
Cennet’teki cinsî hayatla ilgili tasvirlerde güzellik, çekicilik vb. unsurlar-faktörler kadınlara nisbet edildiği halde bu nevi tasvirlerin sağladığı özendirici sonuç ve avantajların umumiyetle erkekler için söz konusu edildiği ve kadının âdeta erkeğin zevklerini tatmin eden bir vasıta olarak gösterildiği mealinde bir itirazın ileri sürülmesi mümkündür. Arap dilinde kadınlı-erkekli bir topluluğa hitap edilirken veya onlara yönelik açıklamalar yapılırken müzekker (eril) sîgaların kullanıldığı bilinmektedir. Ayrıca hemen bütün milletlerin-toplumların sanat ve edebiyatlarında kadın, zarafet ve câzibenin odak noktası olarak kabul edilmiş, aşk şiirleri ve diğer sanat alanlarının ana teması kadın olmuş, büyük bir çoğunlukla kadın talep eden değil, talep edilen konumunda bulunmuştur.
Aynı üslup ve yaklaşımın Cennet’teki cinsî hayatın tasvirinde de hâkim olduğu anlaşılmaktadır. Kimsenin bekâr kalmayacağı Cennet hayatında erkeğe -biri dünya kadını, biri de hûri olmak üzere- en az iki eş verileceği halde, kadının birden fazla kocaya sahip bulunmaması da aynı temaya bağlı olmalıdır. Gerçekten dünya hayatında kadın psikolojisi üzerinde sürdürülen çalışmalar, yapılan anket ve araştırmalardan onun monogam olduğu, gönül ve hayâl âleminde sadece bir erkeğe yer verdiği anlaşılmıştır. Bu aynı zamanda insan nev’inin devamını sağlayan ana rahminin korunması, dolayısıyla nesebin tayini ve neslin bekası için de gereklidir.
***
Gaye; cismanî zevkler sağlayan Cennet nimetleri değil, Allâh'ın rızâsıdır
Bedenî ihtiyaçları gideren ve cismanî zevkler sağlayan Cennet nimetleri, aslında Cennet sakinleri için gaye değildir; ulaşılmak istenen asıl hedef Allah’ın rızasıdır. İnsan için bu rızaya nail olmak, Allah'ın kendi nezdinden bedene bahşettiği ruhu [Hicr suresi, 29] yine O'na yöneltmek, O'nu müşahede etmek, O'nunla konuşmaktır.
Müslümanlar arasında minnet ve şükran duygularını dile getirmeye vesile olan en samimi ve en yaygın dua ifadesi, "Allah râzı olsun!" cümlesidir. Allah'ın dostları O'na en yakın olan, O'nun rıza ve muhabbetini kazanan, O'nu gönülden sevip rıza ve teslimiyetle en büyük saadete erenlerdir. Cennet ve Allah rızası münasebetini dile getiren bir ayette, "Allah, mü'min erkeklerle mü'min kadınlara içlerinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler, Adn bahçelerinde güzel meskenler vaad etti. Allah'ın rızası ise hepsinden daha üstündür. İşte en büyük saadet budur." [Tevbe suresi, 72] buyrularak uhrevî saadetin bu manevî unsurunun, maddî muhtevalı kavramlarla anlatılan diğer bütün nimetlerden daha değerli ve üstün olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Ve yine buyrulmuştur ki: "Ey o Rabbına muti' olan nefs-i mutmeinne (makamına ermiş insan)! Sen O'ndan râzı / hoşnut, O da senden râzı olarak Rabbine dön. Gir kullarımın içine! Ve gir Cennetim’e!" [Fecr suresi, 27-30]
***
A ç ı k l a m a
“Benim zatıma mahsus fâzıl ve sevgili kullarımın içine girin, isyan içinde olanların değil. Bu takdirde Cennetim’e dâhil olursunuz. Yani benim kâmil kullarımın kalbinden feyiz çekerek, latifenizi çalıştırın, Cennetim’e girin. Ayet-i celilede ‘abdî’ buyrulsaydı, yalnız Rasûlullah (s.a.v.) murad olurdu. Halbuki cemi’ sîgası ile ‘ibâdî’ buyrulduğundan, dehrin cemi’ zamanında mevcut bulunan zâtıma mahsus hâlis kullarımın kalbine girip, feyiz alın ve Cennetim’e dâhil olun, fermân-ı celilinde ehl-i râbıtaya zatının Cenneti’yle ihsan buyrulacağı bildirilmiştir.
İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretleri, râbıtaya ehil olanların üstâzı olup, doğrudan doğruya Sıddîk-ı Ekber’e bağlıdır (radıyallahu an zâtihi’l-athar)…
“Cennet taamlarından bir lokma yiyen kimse, kırk gün dünya taamlarına rağbet etmez, yemez (içmez). Bu, sıfatının Cenneti’dir. Zâtının Cenneti’ni gösterse, belki üçyüz yıl ayılamaz. Zâtının Cenneti’ni ehl-i râbıtaya ihsan buyuracaktır. Çünkü râbıta ehli, zât-ı ilahinin nûriyle alakadardır. Sade zikirle meşgul olup, râbıtası olmayanlar, Sıfatının Cenneti’yle ikram olunur. Zira ehl-i zikir, ef’âl ve sıfat ile alakadardır…. Bu âlemde râbıtanın tadını alanlar, ahirette bu tadı arayacaklar. Râbıta ile gelen feyz ve zevk-i manevi, başka ibadetlerle mümkün değildir. Bu, farz ibadetlerin ihmâli manasına gelmesin. Onlar, Cenab-ı Hakk’a kulluğun ızharı için zarûridir”. [Erol, Ali, Hatıratım, s. 30-31]
Hadislerde belirtildiği gibi, bütün mü'minler cennetteki yerlerini aldıktan sonra Cenab-ı Hak kendilerine hitap ederek hallerinden memnun olup olmadıklarını soracak. Onlar da son derece memnun olduklarını ifade edeceklerdir. Bunun üzerine Allahu Teâla,
"Size bundan daha değerli bir şey veriyorum: Size rızamı saçıyorum, artık size gadabım bir daha dokunmayacak" [Müslim, Sahih, Cennet, 9] buyaracaktır.
Cennet, dolayısıyla Cehennem ve topyekün ahiret hayatı sadece ruhlar âleminde değil; ruh ve bedenden oluşan; ayrıca bağı bahçesi, nehri, yapısı vb. bulunan bir maddeler ve hakikatler âleminde başlayıp devam edecektir. Sadece Kur'an ayetleri çerçevesinde bile mevcut nassların ihtiva ettiği maddî unsurları, manevî ve ruhî anlatımlar veya sembollerle te'vil etmek mümkün değildir. İmam Gazzali (rh.), Cennet zevklerinin hissî, hayalî ve aklî olmak üzere üçe ayrıldığını ve herkesin kendi kabiliyetine göre bunların tamamından veya bir kısmından faydalanacağını ifade etmiştir. Dünya hayatında özellikle hayalî ve aklî zevklerin kusuru olan kesintiler, ahirette bertaraf edilip bu zevkler süreklilik kazandığında son derece câzip olurlar.
***
Cennet’te mahremiyet nasıl olacak?
Hadislerden anlaşıldığına göre Cennet’te her bir insana beş yüz senelik, tahminen yeryüzü kadar bir mekân, hatta bazı rivayetlerde, Cehennem’den en son kurtulup Cennet’e giren mü’mine dahi, bu dünyanın on katı büyüklüğünde yer verilecektir. Bu kadar geniş bir yerde bütün dostlarıyla beraber olacağı âlemle hususi dairesi ayrı olacaktır.
Bununla beraber, bütün kötü huyların Cennet’te yeri yoktur. Bu itibarla kıskançlık olmayacağı gibi, helâli olmayana şehveti de olmayacaktır. Nitekim gözü olmayan göremiyor, duyması olmayan duyamıyor. Gözü olmayan birinin yanında sizi görmesinden rahatsız olur musunuz? Henüz şehevî duygusu gelişmemiş bir çocuğun, annenizin veya kız kardeşinizin yanında olmasından endişe eder misiniz?
Demek ki;
Cennet’te kötü düşünce ve huyların yeri yok. Onlar bu âlemde imtihan için verilmiştir. Orada imtihana gerek olmadığından bunlara da yer yoktur. Sadece helâline olan şehvet duygusu başkasına kapalıdır. Bu sebeple kimse kimseden rahatsız olmayacaktır.
Vildân, ğılmân için bkz.
http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2073-cennet-te-cocuk-sahibi-olunacak-mi.html
Bilmukabele selam ve dualar…