selamün aleyküm. hocam büyünün dinimizdeki yeri nedir, karı koca arasında büyü yapılırsa onu bozmak için ne yapmamız lazım? yardımcı olabilirseniz çok makbule geçecek. tşk ederim. hatice eda naz – hollanda
*******
Ve aleyküm selam.
Değerli kardeşim;
Büyü, malumunuz sihir demektir. Sihr’in dilimizdeki diğer bazı manaları da; gözbağcılık-gözboyacılık-elçabukluğu, hile [Firavun’unun sihirbazları gibi. Bkz. A’raf suresi, 116; Ta-ha suresi, 66]; kehanet, üfürükçülük; bir takım gizli güçlerle irtibat / bağlantı kurarak iş görme, akıl üstü bir kısım hadiseleri / olayları gerçekleştirme işidir.
İslâmiyet’te sihir yapmak ve yaptırmak en büyük günahlardandır, haramdır. Müslümanların büyü yapmaktan ve yaptırmaktan kesinlikle uzak durmaları gerekir.
Kur’an-ı Kerim bize, büyüden / büyünün şerrinden Allah’a sığınmamızı haber vermektedir. [Nâs suresi, 4] Büyü yapanlar asla iflah olmazlar. [Yunus suresi, 77] Müfessirler sihirle ilgili ayetlerin genişçe tefsir ve te’vilini (detaylı açıklama ve yorumlarını) yapmışlardır. Sihir yapanlar;
- Hakikate yalan karıştırdıkları…
- Hakkı bâtıl, bâtılı hak diye göstermeye çalıştıkları…
- Fitne ve karışıklığa yol açtıkları…
- Hayâle, yalana şeytanlığa yaslandıkları için, hangi türden sihir yaparlarsa yapsınlar, çok büyük günah işlemiş olurlar. Bu haram işleyiş, sihir mevzuundaki bilgilerinden dolayı değil, bu bilgileri kötüye kullanarak büyü yaptıkları içindir. Gerçi, Allah Teala’nın izni olmadıkça bunlarla hiç kimseye zarar veremezler. [Bakara suresi, 102] Fakat, o bilgileri satıp çıkar sağlayanın ahirette nasibi yoktur.
Sihir yapan kişi, dine zıt olan fuhuş ve küfür lafızlarını kullanarak, cinlere-şeytanlara bir nevi yakınlık ile onların yardımını talep eder. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de buyruluyor ki: “Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin (vebâl yüklenici her bir sahtekârın) üstüne inerler. Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.” [Şuarâ suresi, 221-22-23] “… Lakin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri…. öğretiyorlardı…” [Bakara Suresi, 102] Bu ayet-i kerimelerin mealinde bu mana üzerine delalet vardır.
Sihir mevzuunda gelen bazı hadis-i şerifler
Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Kim (sihir maksadıyla) bir düğüm vurur sonra da onu üflerse, sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa şirke düşer. Kim birşey asarsa, o astığı şeye havale edilir.” [Nesai, Sünen, Tahrim 19, (7,112)]
Safiyye Bintu Ebî Ubeyd (r.a.) Rasûlullah’ın (s.a.v.) zevce-i pâklerinden naklen anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Kim bir arrâfa (kâhine) gelir, birşeyler sorar ve söylediklerine de (inanıp) onu tasdik ederse, kırk gün namazı kabul edilmez.” [Müslim, Sahih, Selam, 125, Hadis no: 2230]
Hz. Âişe (r.anha) bildiriyor: Rasûlullah’a (s.a.v. Yahudiler tarafından) sihir yapıldı. Öyle ki, Rasûlullah (s.a.v.) yapmadığı bir şeyi yaptım vehmine düşüyordu. Bir gün benim yanımda iken Allah’a dua etti, sonra tekrar dua etti. Ve dedi ki:
- ‘Ey Aişe, hissettin mi, sorduğum hususta Allah bana fetva verdi?’
- ‘Hangi hususta ey Allah’ın Rasûlü?” dedim.
- ‘İki kişi bana gelip, biri başucumda, diğeri de ayak tarafımda oturdu. Biri diğerine:
- ‘Bu zatın rahatsızlığı nedir?’ dedi. Öbürü:
- ‘Büyüdür!’ dedi. Önceki tekrar sordu:
- ‘Kim büyüledi?’ Diğeri:
- ‘Lebid İbnu’l-A’sam adındaki Benî Züreykli bir Yahudi’ diye cevap verdi. Öbürü:
- ‘Büyüyü neye yaptı?’ dedi. Arkadaşı:
- ‘Bir tarakla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurma tomurcuğunun içine’ cevabını verdi. Diğeri:
- ‘Pekala, şimdi nerede?’ diye sordu. Arkadaşı:
- ‘Zervan kuyusunda!’ cevabını verdi.’
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) ashabından (r.anhum) bir grupla birlikte kuyuya gitti, ona baktı, kuyunun üzerinde bir hurma vardı. Sonra benim yanıma dönüp:
- ‘Ey Aişe! Allah’a yemin olsun, kuyunun suyu sanki kına ıslatılmış gibi (bulanık) ve (o kuyu ile sulanan) hurma ağaçlarının başları da sanki Şeytanların başları gibiydi!’ dedi. Ben:
- ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Onu (kuyudan) çıkardın mı?’ diye sordum.
- ‘Hayır!’ dedi ve ilave etti: ‘Bana gelince, Allah bana afiyet lütfetti ve şifa verdi. Ben ondan halka bir şer gelmesine sebep olmaktan korktum!’ Rasûlullah onun gömülmesini emretti ve yere gömüldü.” [Buhari, Sahih, Tıbb 47, 49, 50, Cizye 14, Edeb 56; Müslim, Sahih, Selam 43, Hadis no: 2189]
Zeyd b. Erkam (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah’a (s.a.v.) sihir yapıldı. Bu yüzden günlerce hasta düştü. Sonunda Cebrail aleyhisselam gelerek: ‘Seni Yahudilerden bir adam sihirledi. Yaptığı sihir düğümünü falanca kuyuya attı’ dedi. Rasûlullah (s.a.v.) Hz. Ali’yi (r.a. bu maksadla oraya) gönderdi. Ali (r.a.) düğümü oradan çıkarıp çözdü. (Sihir çözülünce Efendimiz) Aleyhissalâtü vesselâm, bağdan kurtulmuş gibi kendine geldi. Rasûlullah (s.a.v.) bunu, o Yahudiye zikretmedi (anlatmadı) ve onun yüzünü de hiç görmedi.” [Nesai, Sünen, Tahrim 20, (7,112,113)]
Büyü yapmak, küfre en yakın olan en kötü haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Müslüman büyü yapmaz. Allah saklasın, imanı gittikten sonra büyü tesir eder.” [İmam-ı Rabbani (k.s.) el-Mektubat, 3, 41]
Sihrin tesiri
Sihir insanları hasta eder, sevgi veya muhabbetsizlik yapar. Yani cesede ve rûha müessir olur. Sihir, kadınlara ve çocuklara daha fazla tesir eder. Sihrin tesiri kat'i değildir. İlâcın tesiri gibidir, Allah Teâlâ isterse tesirini yaratır, istemezse hiç tesir ettirmez.
Bazı kimseler sihri, ‘maddeleri bulunduğu halden başka bir hale çevirmek’ şeklinde tarif ederek, sihirbazın su üzerinde ve havada yürüyebileceğine; insanı hayvan suretine, hayvanı da insan suretine çevirebileceğine inanırlar. Bu sadece bir hayaldir. Hakikatte böyle bir şey olmaz. [Kitabü’l-Fisal fi’l-Milel vel-Ehva ve’n-Nihal, 5, 2]
Sihrin farklı ve başka manaları
Sihir kavramı, ruhlar üzerinde hâsıl edilen müsbet tesir için de kullanılır. Mesela Rasûlullâh Efendimizin (s.a.v.), "Güzel beyanda (ifadede-konuşmada) sihir (tesiri) vadır" [Buhari, Sahih, Tıbb 10, 237] hadisinde ifade edilen sihir, mezmum (yerilmiş, beğenilmemiş) olamaz. Zaten bu cümle, dinleyenleri ikna ve teshir eden cerbezeli bir hitabet üzerine takdir makamında irad buyurulmuştur.
Yani bir söz, güzelliği ve nüktesiyle kalpleri kendisine çevirir, yöneltir… Böylece, kalplerin kendisine meyletmiş olduğu sihre benzemiş olur. Bu bakımdan, o söze de sihir denir.
Yine ifade gücü yüksek olan kimse, kötü bir şeyi güzel, güzel olan bir şeyi de kötü gösterebilir. Bu sebeple böyle kimsenin sözü de yine sihre benzetilebilir. [Allâme Râgıb el-İsfehanî, Müfredatu Elfazı’l-Kur’an, 400-401]
Sihre karşı tavrımız, inanç ve tumumuz ne olmalı
Yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız gibi, sihir / büyü vardır ve gerçektir. Kur'ân'ın ifadesiyle eski bir medeniyet merkezi olan Bâbil halkından bazı insanlar Hârut ve Mârut isimli iki melekten birtakım gizli bilgiler ve olağandışı şeyler öğrendiler. Bu melekler, insanları uyarıyorlar ve "Biz ancak sizi imtihan/denemek için gönderildik. Sakın sihir yapıp da kâfir olmayın" demeden kimseye bir şey öğretmiyorlardı. [Bakara suresi, 102]
Fakat bu ikazlara / uyarılara rağmen insanlar, meleklerden aldıkları bu bilgileri sihir yolunda kullandılar. Zaman içinde başkalarına da öğreterek sihri yaygın hale getirdiler. Elmalı’lı Hamdi Efendi merhumun ifadesiyle, ilimler iyiye kullanılırsa zehirden ilâç yapılır, kötüye kullanıldığında da ilâçtan zehir elde edilir.
Ancak bilinmesi gerekir ki; insanlar elde ettikleri bilgileri sihir gibi kötü yollarda kullansalar da Kur'ân'a göre, o sihri yapanlar, Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar verebilecek durumda değillerdir. Onlar böylece kendilerine fayda veren şeyleri değil de, zarar verecek şeyleri öğrendiler. [Bkz. Bakara suresi, 102]
Velhasıl, sihir yaparak iki kişi özellikle de karı-kocanın arasını ayıranlar, bu kadar kuvvetli bir sevgi bağını kıranlar bir topluma daha neler yapmazlar ki? Sihrin en büyük tesiri ruh üzerindedir. Fikirleri bozar, kalpleri çeler, ahlâkı perişan eder, toplumun altını üstüne getirir. Bunun için sihirbazlardan/büyücülerden uzak durmalı, hiçbir şekilde onlarla bir araya gelmemelidir.
Bununla birlikte biliyor ve inanıyoruz ki; gerçek tesir, ne sihirde, ne sihirbazda, ne tabiatta, ne ruhta, ne yerde, ne gökte, ne şeytanda, ne de melektedir. Asıl tesir gücü Cenab-ı Mevlâ’ya aittir. Fayda ve zarar denilen şey de ancak O'nun izniyle meydana gelir. O halde, her şeyden önce Allah'a sığınmalı ve bunlara karşı koymak için de Allah'ın kitabına, Rasûlünün sünnetine, vârislerinin yoluna sarılmalıdır.
Bir yerde muska ve benzeri büyü malzemeleri bulunsa ve görülse yahut birisinin bize büyü yaptığından şüphe etsek bile, her şeyden önce bir endişeye düşmemeli, moralimizi bozmamalı ve ümitsizlik içerisine girmemeliyiz. Özellikle de her şeyi büyüden bilme gibi bir yanlışın içinde olmamalıyız. Çünkü her hadisenin dizgini ve idaresi Allah'ın yed-i kudretindedir. O halde sihirden ve sihirbazların şerirnden de Ona sığınmalı, Ona yönelmeli, ancak Ondan yardım istemeliyiz.
Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) tatbik ve tavsiye buyurduğu gibi, Felak ve Nâs sureleriyle birlikte, Âyetü'l-Kürsî’yi sıkça okumalı, kendimizi manevi bir siper ve koruma altına almalı, sonra da Allah Teala'ya tevekkül etmeliyiz.
Sihrin hakikati nedir, ondan kurtuluş nasıldır, korunmak için ne yapılır
Son devir dersiâmlarından Nakşî yolu Müceddidîn kolunun 33’üncü ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Tunahan Efendi (k.s.) hazretleri bu hususta şöyle buyurmuştur:
“Sihir, insanin nefsindeki habâseti (pisliği, kötülük ve alçaklığı), başka bir habâsete bağlayarak, bir başkasına havale etmektir.”
İptâl-i sihr yani yapılan bir büyüyü bozmak için de tavsiyeleri şöyledir:
‘Cünnetü’l-Esmâ’yı, her birerinin başında Besmele çekmek suretiyle aşağıdaki şekilde 19 defa okuyunuz.
Bismillâhirrahmânirrahîm: “Ferdün Hayyün Kayyûmün Hakemün Adlün Kuddûsün min şerri’n-neffâsâti fi’l-ukadi”.
Bunu okumaya, asgari 7 gün devam eden, Allah’ın izniyle tesirini / faydasını mutlaka görür.
Bu illete yakalanmamak/çarpılmamak için de tavsiyeleri; son iki rek’at sünneti olan vakit namazlarının, bu son sünnetlerinin edasında da, Fatiha´dan sonra zamm-ı sure olarak Felak ve Nâs surelerini okumaktır. Bu vesileyle Cenab-ı Hak, onları okuyan mü’mini, sihir / büyü gibi tehlikelere karşı koruma altına alıyor.
Rabbim (c.c.) bizleri, bu âdi-alçak büyücülerin / havalecilerin her türlü kötülük ve pisliklerinden rahmetiyle hıfz u himale ve vikaye buyursun.