slm hocam
bugunki hiristiyanlarin kestigi yenirmi ve hukme nedir.
bunlar ehli kitapmidirlar veya nasil degerlendirmek gerekiyor.
Saygilar.. gundogdu
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Bu ve benzeri sorular daha önce de mükerreren geldi ve mollacami sitesinde etraflıca cevaplamaya çalışmış idik. Aynı şeyleri tekrar ele almaktansa, o sorular ve cevaplardan birkaçını burada da paylaşmak isterim. Umarım tatmin edici olacaktır.
***
Soru 1- “Hocam bu aralar yoğunlukla KUR’AN-I KERİM tercümesi okuyorum ve sureyi tam hatırlamıyroum ama bi yerde MEVLAMIZ Ehl-i Kitap diye bahsediyor.. Bu Ehl-i Kitap, değiştirilmeden önce Yahudi ve Hiristiyanları da kapsıyo mu, ve şimdiki Yahudi ve Hristiyanlar koyun veya büyük baş kesse onların kestikteri yenir mi? Hayırlı günler.. AEO Muhammed Sefa Güler – Facebook”
Cevabımız:
“Evet, Ehl-i Kitap tabirinin içine; İncil, Tevrat, Zebur tahrif olunmazdan önceki Yahudi ve Hıristiyanlar da, bozulup değiştirildikten sonraki mensupları da dahildir.
“Ehl” ve “Kitap” kelimelerinden meydana gelen bu terkip, Kur’an dışındaki Vahiy yoluyla nazil olmuş semavi kitaplara inananlar hakkında kullanılır. Onları, Allah’a ortak koşan müşriklerden ayırdeden bir ünvandır.
Kur’an-ı Kerim’de 37 ayette Ehl-i Kitap’tan bahsedilir. Bunlardan birkaçı şöyledir:
“(Rasûlüm!) de ki: 'Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın.' Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman, 'Şâhit olun ki biz Müslümanlarız!' deyiniz.” [Al-i İmrân suresi, 64]
Bu ayet indiğinde, önce Hıristiyan iken sonra Müslüman olan Adiy İbn Hâtem (r.a.),
- “Yâ Rasûlallah, biz din büyüklerimize tapmazdık” dedi. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.),
- “Onlar size bir şeyi helâl ve haram kılarlar, siz de onların dediklerine uymaz mı idiniz? İşte bu, onlara tapmak demektir” buyurdu.
Başka bir ayet-i celilede Allah Teala soruyor ve tekdir ediyor: “Ey Ehl-i Kitap! Neden hakkı bâtıla (doğruyu eğriye) karıştırıyor ve bile bile hakkı (hakikati-gerçeği, doğruyu) gizliyorsunuz?” [Al-i İmrân suresi, 71]
Bir diğer ayette ise mü'minleri uyarıyor Rabbimiz (c.c.) ve buyuruyor ki: “Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp yeniden inkârcılığa sevkederler (kâfir yaparlar).” [Al-i İmrân suresi, 71]
Yine bir başka ayette de, Ehl-i Kitap'tan iman, iz'an ve insaf sahibi olanları övüyor, nezdinde onlar için hazırladığı mükâfatı şöyle haber veriyor:
“Ehl-i kitaptan öyleleri var ki; Allah'a, hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eğerek iman ederler. Allah'ın ayetlerini az bir paraya satmazlar. İşte onlar için Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır.” [Al-i İmrân suresi, 199]
Hasılı Kur’an-ı Kerim, bütün Ehl-i Kitab’ı, ‘bir olan Allah’a iman etme’ye, ‘hiçbir şeyi Ona ortak koşmama’ya çağırmakta; böylece de ‘ancak tek Allah’a iman edenlerin mü’min olduğunu/olacağını/olabileceğini’ ifade buyurmaktadır.
Sorunuzun ikinci kısmına gelince…
Ehl-i Kitab'ın kestiği yenir; büyükbaş veya küçükbaş olması fark etmez. Başka bir ifadeyle; Yahudi olsun Hıristiyan olsun kestiklerini yemekte mahzur yoktur, caizdir. Yeter ki maddi-manevi açıdan kesim şartlarına uyulmuş olsun...
Gerçi bazıları, “o eski zamanda Peygamber (s.a.v.) devrinde idi, şimdikilerin kestikleri yenmez” gibi laflar ediyor... Ancak bu iddaya katılmamız, bu sözü kabul etmemiz mümkün değil. Zira Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında da Ehl-i Kitap tahrif olmuş bir dine inanıyordu... Yani bugün nasıl bozulmuş bir İncil ve Tevrat varsa, o devirdekilerin elinde de aynısı vardı. İncil’in de Tevrat’ın da aslı yoktu ellerinde; dolayısiyle farklı düşünmemizi gerektirecek bir durum söz konusu olamaz.
Sözün özü; Ehl-i Kitap olan Hristiyan'ın ve Yahudi'nin kestiğinin yeneceğinde tereddüt yoktur... Ama keserken Allah adını anmamışsa bakılır;
Eğer Allah'ın adını unutarak söylemediyse kestiği yenir… Unuttuğundan / ihmalinden değil de, şayet inkârından dolayı Allah adını zikrememişse, onun kestiği yenmez...
Fıkıh kitaplarımızdaki açık hüküm budur. Başka türlü söylenenlere kulak asmayınız.
Vesselâm…”
***
Soru 2- Selamun aleykum Halis hocam.. Hocam bugünkü Ehl-i Kitab’ın kestiğinin yenmesi hakkındaki yazınızı okudum, ama aklıma bazı sorular takıldı:
Birincisi ben Belçika’da yaşıyorum, buradaki Hristiyanlar şirk üzereler, bunu sizler de biliyorsunuz, bunların kestikleri de yenebilir mi? Teslis inancindaki Hristiyan Ehli Kitap mı sayılıyor, hatta daha da fanatikleri var diye duyuyorum.
İkincisi de buradaki kesimler hiçbir zaman bıçakla olmuyor, önce kurşunlanıyor hayvan ölüyor, sonra boğazından birkaç yere bıçak atıp kanını biraz akıtıyorlar?
Ehl-i Kitab’ın kestiği helâldir umumi ifadesi, acaba buralardaki her kasaptan, her et magazasından alınabilirmiş demek ki diye düşünenlere emsal teşkil etmez mi? Vesselam.
Bu hususta hizmetlerimizin bünyesinde kesilen hayvanların dışında helal et yok diye hocalarımız defalarca anlatıyorlar. Biraz kafam karıştı kusuruma bakmayın, biraz daha teferruat verebilir misiniz ? Yusuf Yöndem – Facebook
Cevabımız:
“Değerli kardeşim; Cenabı Hak buyuruyor ki: “Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih'dir’ diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır. (Rasûlüm) de ki: Öyleyse Allah, Meryem oğlu Mesih'i, anasını ve yeryüzündekilerin hepsini imha etmek isterse, Allah'a kim bir şey yapabilecektir (O'na kim bir şeyle engel olabilecektir)! Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah'a aittir. O dilediğini yaratır ve Allah her şeye tam manasıyle kadirdir.” [Mâide suresi, 17]
“Yahudiler, Uzeyr Allah'ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesih (İsa) Allah'ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Konuşmalarını) daha önce kafir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!” [Tevbe suresi, 30]
“Allah çocuk edindi' dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir." [Bakara suresi, 116]
“Ey Kitab Ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında ancak doğru olanı söyleyin! Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah'ın Rasûlü, Meryem'e atmış olduğu kelimesi ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın, (Allah) üçtür demeyin. Kendi yararınız için buna son verin. Muhakkak ki Allah tek bir ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzeh (yüce)dir. Göklerdeki ve yerdekilerin hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter.“ [Nisa suresi, 171]
“Andolsun ki 'Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesih'tir' diyenler kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesih 'Ey İsrailoğulları, Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz. Biliniz ki kim Allah'a ortak koşarsa, muhakkak Allah ona Cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zâlimler için yardımcılar yoktur' demişti. Andolsun 'Allah, üçün üçüncüsüdür' diyenler de kâfir olmuşlardır. Halbuki bir tek Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Eğer söyleyegeldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kâfir olanlara acı bir azap isabet edecektir.” [Maide suresi, 72-73]
Bu ayetlere göre “teslis inancı”nın varlığı yeni değildir.
Çünkü Allah Teala onlar için “Kâfir” buyurmaktadır.
Demek ki Hristiyanların “teslis anlayışları-inançları” Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanından öncesine aittir.
Buna rağmen Kuran-ı Kerim onlar için aynı ayetlerde, “Ehl-i Kitap” tabirini kullanır.
Bu sebeple “teslis inancı”na sahip olanlar Ehl-i Kitap’tır; Ehl-i Sünnet âlimlerimizin içtihatlarıyla “kestikleri yenilir ve ehl-i kitap kadınla evlenmek de helaldir”. Elmalı’lı merhum da tefsirinde bunu böyle ifade etmişlerdir.
Hemen her zümrenin, her toplumun, hatta her milletin içinde "fanatikler" olabileceği gibi, elbette ki bunların arasından da fanatikler çıkabilir. Biz, bırakın onları, Müslümanların durumunu, katmanlarını bile ölçmekten aciziz. O ayrı bir mesele. Kafanıza takılan birinci maddenin cevabı bu.
İkincisine gelince... Diyorsunuz ki; "İkincisi de buradaki kesimler hiçbir zaman bıçakla olmuyor, önce kurşunlanıyor hayvan ölüyor, sonra boğazından birkaç yere bıçak atıp kanını biraz akıtıyorlar?"
Bu apayrı bir mesele. Yani kesim şekli… Biz verdiğimiz cevapta normal kesimden bahsediyoruz, bu tip farklı durumlardan değil. Niye kafa karışsın ki!
O durum sorulmamış ki bize, bir açıklamada bulunalım. Öyle değil mi? Madem şimdi sen sordun, meselenin o yönünü de ele alalım…
Eğer kan akıtmadan, hayvanların kafasına kurşun sıkarak ya da boğarak öldürüyorlarsa ve böyle yaptıkları da kesin olarak biliniyorsa, elbette ki bunların etleri yenmez. Ancak unutmamak lazım; zan üzere hüküm bina edilmez. Kesin olarak bilmeniz lazım. Biliyorsanız ki kesim olmuyor, söylenildiği gibi öldürülüyorsa hayvanlar, onları yiyemezsiniz/yiyemeyiz haramdır.
Lakin sizin dediğiniz gibi hayvan vuruluyor ve ölmeden önce (söylenildiğine göre 7-8 dk. sürüyormuş vurulduktan sonra hayvanın ölmesi) birkaç damarına bıçak atıp kanını akıtıyorlarsa, böyle bir hayvanın eti yenilir. Delilimiz nedir? Maide suresinin, 3. ayeti. Ne buyuruyor Mevlamız orada: “Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen; boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, canavar yırtmış olup da canlı iken kesmedikleriniz; dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanan hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet (şans) aramanız size haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâmı beğendim. Kim açlıktan daralır, günaha istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”
Demek ki neymiş; boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden atlamış ya da düşmüş, boynuz darbeleri almış, canavar saldırısına uğramış hayvanlar, ölmezden evvel yetişip kesilirse helâl, yani yenebilirmiş… Bu hüküm, Rabbimizin bize beyanı. Bunun aksini iddia edebilir ve yenmez diyebilir miyiz, şayet ölmezden önce kesilip kanı akıtılıyorsa… Ki, anlattığınızdan ve görenlerin-bilenlerin söylediklerinden durumun böyle olduğu, ölmeden evvel kanının akıtıldığı anlaşılıyor.
“Ehl-i Kitab’ın kestiği helâldir’ umumi ifadesi, acaba buralardaki her kasaptan, her et magazasından alınabilirmiş demek ki diye düşünenlere emsal teşkil etmez mi?” cümlenize bakalım…
Usûl-i fıkıhta bir kaide vardır, “Hiçbir umumi söz/hüküm yoktur ki, içerisinden bazıları müstesna kılınmasın”. Elbette ki “Ehl-i Kitab’ın kestiği helâldir” ifadesi umumi bir fıkhî hükümdür. Normal kesim şartları için söz konusudur. Bu şartlar uygulanmayan istisnai haller, bu hükmün dışında kalır; bunu anlatmak bile zait.
Gözü kapalı her kasaptan her mağazadan et al diyen mi var ki? Bunu Türkiye’de bile yapamazsınız; bırakınız Belçika’yı… Araştıracak, soruşturacak, güvendiğin, itimat ettiğin yerden alacaksın. Ancak yukarda da belirttiğimiz gibi, zanla değil, katî bilgiler üzerine hüküm bina edeceksin. Bunun neresi yanlış düşüncelere götürür insanı ve yanlış şeylere emsal teşkil eder ki? Lütfen meselelere biraz teenni ile ve ilmi açıdan yaklaşmaya çalışalım; fevri ve vehmilikten uzak duralım.
Tabii bütün bunları yaparken meselenin ihtiyatî yönünü, azimet cihetini tercih edeceğiz mutlaka… Başka bir ifadeyle; meselelerin fetva yönü ile değil, mümkün mertebe takvâ yönü ile amel etmeye gayret edeceğiz.
Son cümleniz: “Bu hususta hizmetlerimizin bünyesinde kesilen hayvanların dışında helal et yok diye hocalarımız defalarca anlatıyorlar. Biraz kafam karıştı kusuruma bakmayın, biraz daha teferruat verebilir misiniz?”
Hocalarımız haklı. Elbette ki ihtiyatlı, dikkatli, tedbirli davranıp, azimet ve takva yolunu esas alıyorlar. Size de bunun için öyle söylüyorlar. Ama bu ve benzeri mevzular toplum önünde konuşulurken, meselenin hem şer’î / fetva yönünü hem de takva yönünü açıklamak daha isabetli ve daha uygun olur. Dileyen dilediği gibi hareket edebilir. Helâl olan bir şey varsa, ona da hiç kimsenin haram demeye hakkı olmaz. Allah korusun bu durum aynen harama helâl demek gibi tehlikeli olur ki, insanı küfre götürür. Tam da bu noktada merhum Kemal Bey Ağabeyimizin bir sözünü hatırlatmak isterim; buna benzer bir meselenin söz konusu edildiği bir gazete yazısından dolayı buyurmuşlardı ki, “Müslümanları sıkmamak, sıkıntıya sokmamak lazım”… İmam-ı Rabbanî (k.s.) hazretleri de şöyle buyururlar: "... Dinde güçlük yoktur... Allah'ın kullarını zora koşmak haramdır, rıza-i ilahiye aykırıdır..." [Bkz. el-Mektûbat, 3, 22]
Vermeye çalıştığım bunca teferruatın, kafa karışıklığınıza faydalı olmasını temenni etmekten öte yapabileceğim bir şey yok. Babamın adı Hıdır değil ama, elimden de gelen ancak budur. Vesselâm…”
Ayrıca şu linke de bakmanızı, dikkatlice okumanızı tavsiye ederiz: http://halisece.com/islami-yazilar-ve-makeleler/2231-gayrimuslimlerle-munasebetlerimiz.html