hayal ürünü bir [günah] hikayesine güzel diyen kafir olur mu? kardeş
*******
Bakıyorum ‘kardeş’, gene soru tevlidi için kendini hayli zorlamışsın! Bu kadar basit kavlî-ahlâkî bir meselenin itikadî durumunun ne olduğunu, ne olacağını mı düşünemedin? Bırak bunlarla uğraşmayı da asıl seni ilgilendiren hususlarla-hasletlerle meşgul olmaya bak. Bu ve benzeri menhiyat, süflî haller-hareketler, mâlâyani davranışlar şuurlu Müslümanların, hakiki mü’minlerin işi olmaz. Bunlar, hevâiyat ehli mâlâyani yığınların işi, sokak taifesinin meşgalesidir.
Her neyse… Belki senin gibi mâlâyani ile / fuzuliyatla meşgul olan başkaları da vardır, bu sebeple faydalı olabilir düşüncesi ile sözde sorunuzun üzerinde bir nebze durmaya çalışalım.
1- Öncelikle meseleyi, bu iğrenç hikâyeyi uydurup anlatma bedbahtlığında bulunan kişi açısından ele alacak olursak;
a) İnsanın görmediği, yaşamadığı bir şeyi uydurup yalan söylemesi haramdır, büyük günahtır. Hele ki anlattığı şey de haram bir fiilse, işlemediği halde işlemiş gibi anlatarak kendisine şahitler edinmiş, günahkârlığını katmerlemiş-pekiştirmiş olur. Bu gibi haller, hakiki iman sahibi bir mü’mine yakışan huylar değildir. Bunu böylece tesbit edelim ve bilmiş olalım. Nitekim rivayete göre, Ebu’d-Derda (r.a.) ile Rasûlullah (s.a.v.) arasında şöyle bir muhavere / diyalog geçer: “Ebu’d-Derda (r.a.),
- Yâ Rasûlallah! Mü’min hırsızlık yapar mı? Rasûlullah (s.a.v.),
- Evet bazen olabilir. Ebu’d-Derda (r.a.),
- Peki, mü’min zina edebilir mi? Rasûlullah (s.a.v.),
- Ebu’d-Derda hoşlanmazsa da ‘Evet!’ Ebu’d-Derda (r.a.),
- Peki, mümin yalan söyler mi? Rasûlullah (s.a.v.),
- Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur.” [Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, Hadis no: 8994]
Demek ki neymiş: “Yalanı ancak (hakiki manada) iman etmeyen (kâmil bir mü’min olamayan) kimse uydurur” imiş. Tamam mı kardeş!
Evet, günah-ı kebâir / büyük günahlar mü’mini küfre götürmez. Hadiste “müminin hırsızlık ve zina yapabileceğine” dair hüküm bunu göstermektedir.
Ancak bazen küçük bir günah büyük bir günahtan daha riskli olabilir. Küllî manada büyük günahlar küçük günahlardan daha kötü olmakla beraber, bazen hususî manada -kimi özellikleriyle- küçük günah büyük günahtan daha büyük vebâli mucip olabilir. Nitekim baş, bir batman ağırlığı kaldırdığı halde, göz, bir kıla, hatta mini-mini minnacık bir çöpe bile tahammül etmez.
İşte hadis-i şerifte yalanın hırsızlık veya zinadan daha kötü gösterilmesi, onların genel formatlarına göre değil, hususî karakterlerine göredir. Bunun manası şudur: Bir bakıma iman, diğer büyük günâhlar ile bir arada olabilir; fakat, yalan ile beraber olmaz. Hadiste; yalanın, bizatihi hırsızlıktan daha büyük olduğunun anlatılmasından ziyade, onun, küfrün temelini teşkil eden karakterine işaret edilmiştir.
Doğruluk imanın ayrılmaz sembolü olduğu gibi, yalan da küfrün temel esasıdır. Kur’an’ın Allah kelâmı olduğuna inanan kimse, tam doğru bir hakikati yakaladığı gibi, Kur’an’ın İlâhî kelâm olduğunu inkâr eden de hakikatte yalancılığın zirvesine tırmanmış olur.
Nitekim Asr-ı Saadet’te, küfrün simgesi haline gelen yalan, Müseylemetü’l-Kezzâb’ın en büyük nişanesi olduğu gibi, doğruluk da Hz. Ebu Bekir Sıddîk’ın (r.a.) en büyük ünvanı olmuştur. Bu iki sembol şahsiyet, doğruluk ile yalanın arasının yer ile gök kadar birbirinden ayrı ve uzak olduğunu hayatlarıyla ilan etmişlerdi. İşte yukarıda zikri geçen hadisin manasına bir de Asr-ı Saadet penceresinden bakmakta fayda vardır.
Yalan ile zina ve hırsızlık gibi diğer büyük günahlar arasında, iman açısından büyüğü küçülten, küçüğü büyüten şöyle bir fark vardır. Hırsızlık ve zina gibi günahları işleyenler genellikle kendi heva ve heveslerine uyarlar… Nefsin zevkine mahkum olup, hayvanî duygularının esiri haline gelirler… Kalplerineki imanın iletişim hattını geçici olarak servis dışı bırakarak bu günahları işlerler. Bu ise, doğrudan imana zıt bir tutumdan kaynaklanmıyor. Binaenaleyh imanla birlikte bu günahlar işlenebilir, mü’min böyle bir hataya düşebilir. Bu durumda sadece o anda imanın devre dışı kalması söz konusudur. “Zina eden kimse zina ederken mü’min değildir. İçki içen kimse içki içerken mü’min değildir…” [Buhari, Sahihh, Mezâlim, 30; Müslim, Sahih, İman, 100] mealindeki hadis-i şerifte, imanın o andaki devre dışı bırakılmış konumuna işaret edilmiştir.
Halbuki, yalan söylemekte, nefsin kuvvetli insiyâkini (içgüdüsünü) tatmin eden, ona lezzet veren, hayvanî hislerine zevk aşılayan bir şey söz konusu değildir. Bu sebeple, imanı olan bir kimsenin yalan söylemesi, imanına yakışmayan bir davranıştır. Hadiste yalanın bu yakışıksız karakterine işaret edilmiştir. Unutmamak gerekir ki, insanların karakterini şekillendiren ahlakî değerlerdir, bu da doğruluk, güvenirlilik gibi mücerret kavramlardır, güzel ahlâkın şûbeleridir. “Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” [İmam Ahmed, Müsned, 2, 381] manasına gelen hadiste de bu hakikat dile getirilmiştir.
Kaldı ki Efendimiz (s.a.v.), uyanıkken olduğu gibi rüya yoluyla da yalan uydurmayı yasaklamış ve buyurmuştur ki:
“Rüyasına yalan karıştıran veya görmediği halde görmüş gibi rüya anlatan kimse, kıyamet günü bir arpa tanesini bağlamakla mükellef tutulacaktır.” [Dârimî, Sünen, Rüya, 5, Rikak 3; İbn Mâce, Sünen, Rü'ya 8]
“Yalandan rüya gördüğünü söyleyen kimse kıyamet günü iki arpa tanesini birbirine bağlamakla mükellef olacak, fakat asla onları birbirine bağlayamayacaktır.” [Bkz. Buhârî, Sahih, Ta’bir, 45]
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de, “Şüphe yok ki Allah musrif (aşırı giden) bir yalancıyı hidâyete erdirmez (doğru yola çıkarmaz).” [Mü’min suresi, 28] buyurmuştur.
Bir insanın yaptığı bir şey için ‘yapmadım’ demesi ya da söylediği bir şey için ‘söylemedim’ demesi nasıl yalan hükmündeyse, görmediği bir rüya için ‘gördüm’ demesi de yalan hükmündedir. Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde de, “Yalanların en büyüğü kişinin görmediği rüyayı gördüm demesidir.” [Buhari, Sahih, Tabir, 45; Ahmed, Müsned, 2, 96, 119] buyurarak, bunu yalanların en büyüğü olarak belirtmiştir. Dolayısıyla insanın görmediği bir rüyayı görmüş gibi anlatmasının haram olduğuna dikkat çekerek, insanları bu günaha karşı uyarmıştır. İnsanın rüya dışında da yapmadığı, görmediği bir şeyi hayalinde canlandırarak yapmış-görmüş gibi anlatması aynı hükümdedir.
Görmediği bir rüyayı gördüğünü söyleyen bir kimse bilerek yalan söylemiş olur ve bu yalanını uydurma sözlerle anlatmaya çalışır. Nasıl iki, arpa tanesinin biriyle diğerinin ucunu düğümlemek mümkün değildir. Bu yalancı şahıs, birbiri ile irtibatı olmayan uyduruk sözler düzenlediği için birbiri ile irtibatı ve düğümlenmesi mümkün olmayan iki arpa tanesini düğümleyip düzenlemesi teklif edilecek, yâni cezası, işlediği suçun cinsinden / türünden olacaktır. Teklif edilen bu işi yapamadığından dolayı da azaba uğrayacaktır. Nitekim bâzı rivayetlerde “ve adam iki arpayı biribirine düğümleyemeyecektir” ilâvesi vardır.
2- Bu hayâli / uydurma hikâyeyi dinleyip, sözde işlendiği söylenen o çirkef fiile ‘güzel’ deme dangalaklığında bulunan muhatabın durumuna gelince… Bunun cevabı için de lütfen bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1620-harama-guzel-demek-kufur-mudur.html