Cennette yedi köşk gördüm. Dürr’ü yakuttan idi. Her birisinin arası doğu ile batı kadardı. Cebrâil (Aleyhis-selâm)’e sordum: – Bu köşkler kimindir? – Bir amâyı elinden tutup yedi adım yol miktarı yürüten kimse içindir. – Müjde edeyim mi? – Bundan daha büyük bir müjde var. Bir mü’min sabahleyin kalkıp yedi kere “Lâ ilahe illallah” dese sonra abdest alıp namaz kılsa Hakk Teâlâ ona cennette arası doğu ile batı arası olan yirmi tane dünya büyüklüğünde mekân verir. [Delâil-i Hayrat Şerhi s.344.]
Bunun üzerine Allahü Teala onların her birine, cennette kırmızı yakuttan ve yeşil zümrütten yüz bin tane şehir armağan eder, her bir şehirde bin kere bin yani milyon köşk vardır. Mev'ıza–i Hasene
Muhakkak ki cennet saraylarından bir sarayın içinde yetmiş menzil dünya bulunur. Her menzilde, içerisine girilmek üzere yetmiş kapı, her kapının da diğerinden girmekte olan kokudan başka cennet kokularından koku girer . (Tezkireti'l Kurtubi, s. 323-324/555)
Hasan bin Ali -radıyallâhu anhümâ-, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururken işittiğini söylemiştir: “Bir kimse, namaz kıldığı mescitte güneş doğuncaya kadar oturup Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerini zikirle meşgul olur ve güneş doğunca da Allâh’a hamd ederek kalkıp (kerahet vakti geçtikten sonra) iki rek’at namaz kılarsa, Allâh Teâlâ, her rek’atı için ona Cennette bir milyon köşk ihsan eder. O köşklerin her birinde bir milyon hûrî vardır. O hûrîlerin her birinin bir milyon hizmetçisi vardır. Ve Allâh katında o kimse evvâbîn zümresinden Olur.” (Gunye 2 / 94)
"Recebden bir gün oruç tutan, bin sene oruç tutmuş ve bin köle azad etmiş gibi olur. Herkim Receb ayında bir sadaka verirse sanki bin dinar tasaddukta bulunmuş gibidir.ALLAH'u Teâlâ ona bedenindeki her tüy mukabili bin hasene yazar, bin derecesini yükseltir, bin günahını siler, tuttuğu her günün orucuna karşılık, bin hac ve bin umre yazar. Ve ona cennette bin yurt, bin köşk ve bin oda bina eder ki her bir odada bin zifafhane ve bin huri bulunur. Her bir huri ise güneşten bin kat güzeldir." Hadis'i Şerif, Abdulkadir Geylani, Gunye,1/326-327, Safûri, Nüzhetü'l mecalis,1/141
Ali b. Ebi Talib hadisi:“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ey Ali, kim Şa'ban ayının yansının gecesinde yüz rekat namaz kılar ve her rekatında Fatihatu'l-Kitab ile on bir kez “İhlas” suresi okursa.
Eğer üzerinden bir yıl geçmeden o gece ölürse şehid olarak ölür. Allah ona İhlas suresinin her harfine karşılık o gece, yetmiş bin huri verir. Her hurinin bir erkek birde kız hizmetçisi olur. Sonra ona yetmiş bin delikanlı, yetmiş bin çocuk ve yetmiş bin kahraman, ve yetmiş bin perde verilir.es-Suyuti(Hadis-i Şerifleri sahih midir ? )
*******
Madem bunlarla bu kadar ilgilisin; şayet ilmin yetiyor, gücün elveriyorsa araştıracaksın. Senden ricam; vardığın neticeyi bize de bildir!!!
Fakat şunu unutma; Cennet’le ilgili rivayetler bunlardan ibaret de değildir. Daha niceleri vardır. Hepsini birlikte okursan biraz daha sağlıklı düşünüp kavramana belki yardımcı olur.
Bizim isteğimiz de maksadımız da Allah Teala’nın rızasıdır. Tek hedef o. Onun dışında bir arzumuz yok. O hâsıl olunca da zaten başka hiçbir şeye ihtiyaç yok. Mevlâ-yi zû’l-Celâl, dilediğini dilediği gibi ve dilediği kadar yaratır. Onu tahdid edecek / Onun kudretine sınır koyacak herhangi bir güç yoktur. Bunu akıl terazisiyle tartmaya kalkışmak ise, abesle iştigâl olur.
Ahiret hayatı ebedidir. Dünya hayatı gibi sınırlı değildir. Orada mü’minlerin çok yere, çok şeye ihtiyacı olacağı, her isteklerinin karşılanacağı da muhakkak… Çünkü orası ebedî saadet diyarıdır. Bu cümleden olarak Cehennem’den en son kurtulan mü’mine bile, bu dünyanın 10 katı mülk verileceği gene rivayetlerde mezkürdür! Tabii bunu duyunca, al sana bir dert daha… Öyle değil mi? Çünkü bunu da o küçücük beyninle-aklınla tartmaya kalkışacaksın, o da tartmayacak!
Geç bunları… Allah’ın rızasına talip ol yeter. O nasıl isterse öyle yapar, yaptığı her şey de mutlak manada hayırdır, güzeldir. Yeter ki İslâm’a teslim olmayı bil.
Bu sorduklarından ötürü ayrıca bilmende fayda var; söz konusu o kaynakların hemen hepsi de birer mev’iza ve irşat kitabıdır. Muhaddislere göre, ahkâmla alakalı hadislerin mütevâter veya meşhur olması gerekir ama, amellerin faziletleriyle, mükâfatlarıyla ilgili olan hadisler zayıf da olabilir. İmam Ahmed b. Hanbel (rh.) bu mevzuda şöyle demiştir: "Biz ahkâmla ilgili hadisleri kaydederken elimizi sıkı tutar, sık dokuruz. Amellerin faziletleriyle (ve bunların makâfatıyla) alakalı olunca, ellerimizi biraz gevşek tutarız."
Bu sebeple, mezkür hadislerinin ve benzerlerinin zafiyetini bahane ederek ileri geri konuşanlar, çok büyük bir yanlışlık içinde olabilirler. Nitekim ‘mevzu’ olduğu iddia edilen nice hadislerin, zamanla sıhhati tebellür etmiştir. Her şey kuru zahirî ilimle hallolmaz. Bâtına da ihtiyaç vardır. Hem de çoook… Binaenaleyh sadece burada adı geçen eserler de değil, İmam-ı Rabbanî (k.s.) hazretlerinin Mektubat'ında, sair tasavvufî eserlerde, siyer, tefsirler ve hadis şerh ve haşiyelerinde de, hadis usûlü kriterlerince zayıf olduğu iddia edilen bu nevi hadisler çoktur ve bu husus, hiçbir zaman bu eserlerin ve müelliflerinin kıymetini düşürmez, değerinden bir şey kaybettirmez.
Kütüb-i Tis’a’da, hatta Kütüb-i Sitte’de dahi anlatılan sebebe binaen zayıf kabul edilen hadislere yer verilmişken, hüküm istinbatında mesnet olmayan mev’iza ve irşat kitaplarında bu çeşit hadislerin varlığı gayet tabiidir. Kaldı ki, Aliyyü’l-Kaarî, Aclunî (rahımehumallah) gibi âlimlerin de ifade ettiği gibi bu husus, her zayıf hadisin manası yanlıştır, demek de değildir. Hatta aynı metni ihtiva eden hadislerden biri senedinden dolayı zayıf kabul edilirken, diğer nakli sahih kabul edilmektedir.
Bir müctehit, eserine aldığı ve ondan hüküm çıkardığı bir hadisi, o mevzuda geçerli kabul ediyor demektir. Nitekim bu açıdan baktığımızda, mesela İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretleri de, İmam Gazali (rh.) hazretleri de, Abdülkadir Geylani (k.s.) ve diğerleri de eserlerine aldıkları her hadisin sahih olduğunu tasdik ediyorlar demektir, bunun manası budur. Başkalarının o hadisler hakkında fikir beyan etmesi, o büyük zevatın o hadisler ile ilgili hükmünü yok etmez, ortadan kaldırmaz.
Ayrıca isimleri zikrolunan bu zâhir ve bâtın (zû’l-cenâhayn) âlimlerin, eserlerine uydurma bir rivayeti almaları da asla düşünülemez.
Sonuç: Bir önceki cevabi yazımızda da belirttiğimiz gibi, “Sen nasıl istiyorsan öyle anlayabilirsin. Yeter ki bizi meşgul etme! Soracaklarını da, o bilgileri kopyalayıp derlediğin yerlere sor!”
Vesselâm…