Selamün Aleyküm hocam.nasılsınız? Uzun yıllar önce mollacami com da ilminizden epey istifade etmiştik Allah razı olsun.
hocam size ihya-i mevat hakkında birkaç sorum olacak?günümüz şartlarında devlet bütün boş yerleri hazine arazisi kabul etmektedir.bu durumda atıl vaziyette bir yerin ihyası mümkün olur mu?Bir kimsenin evinin arkasında mülkiyeti kimseye ait olmayan kayalık ve hiçbir kimsenin istifade etmediği bir yer olsa böyle bir yeri düzleyip hayvan barınağı olarak kullanması caiz olur mu?Fıkhi açıdan devletten izin alması şart mıdır? (İsim mahfuz)
*******
Ve aleyküm selam; teşekkür ederim, sağlığınıza duacıyız. Rabbim sizlerden de razı olsun.
Fârisî terkiple “ihyâ-i mevât” Arabî terkiple“ihyâu’l-mevât”; arâzi-yi mevâtı, yani faydalanılmayan ölü toprakları işlemek, faydalanılır hâle getirmek demektir.
Hz. Aişe (r. anhâ) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Sahibi olmayan bir araziyi kim ihya ederse, bu araziyi herkesten ziyade o hak kazanır." Urvetü'bnü Zübeyr (r.a.), "Hz. Ömer (r.a.) halife iken bu hadisin hükmünü tatbik etti” dedi. [Buhârî, Sahih, Hars, 15]
Ancak bizler birer mukallit olarak, doğrudan bu hadisten anladıklarımızla amel edemeyeceğimize göre, mezhep imamlarımızın-müçtehitlerimizin bu ve benzeri nasslardan istinbat ettikleri hükümleri görmemiz-bilmemiz ve ona göre hareket etmemiz gerekir. Bu cümleden olarak;
Sözünü ettiğiniz arâzî ya da arsa ilk bakışta yukardaki kısa tarife ve hadisin mealine uygun gibi gözükse de, meseleyi her yönüyle ele aldığımızda, durumun pek de öyle olmadığı anlaşılır. Zira İslâm hukukuna göre mevât arâzî; kimsenin mülkü olmayan, meskûn beldenin (bölgenin) bitişiğinde de bulunmayan, dışta kalan arâzîdir. Nitekim İmam Ebû Yusuf (rh.), bu arâzîyi şöyle tarif etmiştir:
“Mevât (arâzî) öyle bir parçadır ki, bunun mâmur arâzîye en yakın noktasına duran birisi, bütün gücüyle bağırdığı zaman, mâmur bölgenin ona en yakın yerinden sesi işitilmez.”
Bu tarife bakıldığında, bahsettiğiniz yerin arâzî-yi mevât’tan sayılmayacağı açıktır, el koyup sahiplenmeniz caiz olmaz.
***
Arâzi-yi mevât hakkındaki hüküm ise, Cumhur-i ulemâya (âlimlerin çoğunluğuna, Hanefilerden İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed dahil) göre kişi, burayı ihya edip istifade edebilir, hatta mülkiyetine sahip olabilir. Ancak İmam-ı Azam (rh.) hazretlerine göre, mutlaka devletin izni gerekir. O bakımdan böyle bir durumda hem ihtilaftan kurtulmak, hem de günümüz şartlarında doğabilecek herhangi bir sıkıntıya meydan vermemek için, yetkililerden gerekli izni almamız icap eder.
Bir yerin ihyâsı; oranın sulanması, ekilmesi, ağaç dikilmesi veya bina vb. bir şeyin yapılmasıyla gerçekleşir. İhyâ etmek, yukarıda da belirttiğimiz gibi, lügat olarak hayatlandırmak, canlandırmak demektir. Cumhûr'a göre bir kimse, yukarıdaki evsafta bir mevâtı, ihyâ edecek olsa, ona sâhip olur; bu arâzî, ümrâna (mâmur / bayındır bölgeye) yakın olmuş, uzak olmuş, devlet reisi izin vermiş vermemiş fark etmez. İmâm-ı Âzam’a (rh.) göre ise, devletin mutlaka izni gerekir. Ancak, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed (rahımehumallah) de diğer ulemaya uyarak bu meselede (devletin izni hususunda) İmam Ebu Hanife'ye (rh.) muhalefet ederler.
Mevzuun özeti budur. Daha geniş bilgi için temel fıkhî kaynaklara müracaat edilebilir.