es-selamün aleyküm hocam,Allah Tebareke ve Teala mealen şöyle buyuruyor;
Dünya hayatını ve güzelliklerini isteyenlere, orada işlediklerinin karşılığını tastamam veririz; onlar orada bir eksikliğe de uğratılmazlar.İşte ahirette onlara ateşten başka(illen naru) bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zaten yapmakta oldukları da batıldır.(Hud 11/15-16)
''İşte ahirette onlara ateşten başka(illen naru) bir şey yoktur.'' denilmiş cehennemde farklı azab türleri,zakkum,irinli kaynar sular gibi şeyler v.b var.Acaba burada 'nar' dan maksat cehennemmidir?
Birde 15.ayette genel bir ifade var ''Dünya hayatını ve güzelliklerini isteyenlere,'' şeklinde bu ayeti kafirlere mi yoksa umuma mı hamletmek lazımdır?
Açıklamanızı rica ederim.Teşekkürler.
*******
Ve aleykümü’s-selâm.
Öncelikle Allah Tebareke ve Teala hazretlerinin, mevzuu bahs ettiğiniz ayetlerinin meal ve tefsirini nakledelim. Sonra da ricanız üzere -teşekkür filan beklemeden- âcizane elimizden geldiğince / vüs’atimiz yettiğince, vaktimizin de müsaadesi nisbetinde açıklamalarda bulunmaya çalışalım.
***
“Her kim Dünya hayatı ve zinetini murad ederse (onun süsünü-güzelliklerini isterse), Biz, onlara amellerini Dünya’da (yaptıklarının karşılığını) tamamen öderiz / veririz ve bu bâbda kendilerine densizlik yapılmaz (bu hususta kendilerine bir eksiklik yapılmaz, zarara uğratılmazlar).” [Hud suresi, 15]
“Fakat onlar Âhıret’te öyle olurlar ki, kendilerine nâr’dan / ateşten (Cehennem azabından) başka bir şey yoktur. Orada / Dünya’da işledikleri bütün iyilikler heder olmuştur ve bütün yaptıkları bâtıldır / boştur.” [Hud suresi, 16]
***
Son asrın büyük müfessirlerinden Elmalılı Hamdi Efendi merhum, meşhur tefsiri Hak Dini Kur’an Dili’nde bu ayetleri şöyle tefsir etmiştir:
“15’inci ayet: Her kim dünya hayatını ve ziynetini isterse, yani muradı ve niyeti dünya nimetleri olur ve hep buna çalışırsa, dünyada amellerinin karşılığını kendilerine öderiz. Ne kadar çalışmış, neyi hak etmişlerse eksiksiz veririz. Ve onlar bu dünyada hiç mağdur edilmezler. Yani hakları yenmez, emek ve çalışmalarının bedelinden hiç bir şey eksik verilmez, bekletilmez ve ertelenmez. Hepsi emeklerinin karşılığını bu dünyada muhakkak alır.
Hâsılı ulûhiyetin şânı, kullarının istediklerini çalıştıklarından daha aşağı olmamak üzere vermeyi gerektirir.
Ameller de niyetlere göredir. Onun için muradı sırf dünya olanların çalışma ve gayretlerinin karşılığı bütün değeriyle, hatta fazlasıyla bu dünyada kendilerine verilir; alacak-verecek kalmaz, hesap kesilir ve iş bitirilir. Bundan "Onların hepsinin eşit olarak bütün dünya muratları hâsıl olur." gibi mânâ çıkarılmamalı ve böyle bir vehme kapılmamalıdır. Zira onlara ödenen muratları ve emelleri değil, amelleridir [yaptıklarının karşılığıdır]. Bundan anlaşılacak olan şudur ki;
Dünyada insanlar güzel amellerde yarış yapmak ve imtihan vermek için yaratılmış olduklarından, her amelin üzerine gerekecek iyi ve kötü bir ürün vardır. Her çalışan, çaba ve çalışması ölçüsünde mutlaka bir yere gelir, bir sonuca, bir ürüne kavuşur. "Ve emeği ilerde görülür." [Necm suresi, 40] ki, söz konusu ürün kendi muradı ve arzusu kadar olmasa bile, muhakkak ki, ameli ve çalışması kadardır. Verdiği emekten daha az, daha aşağı olmaz. Mesela bir inci bulmak niyetiyle denize dalan bir kimse, arzu ettiği inciyi bulamazsa da denize dalıp çıkarak dalgıçlığı öğrenir. Denize dalmayı öğrenme niyetine erer. Buna da acı veya tatlı bir sonuç bir semere terettüp eder. Ya inci avcılığına devam eder, belki beklediğinden de fazla inci daneleri elde eder ya da bir kazaya uğrar, ölür veya sakatlanır.
İşte her amelin asıl semeresi ve âkıbeti Allah'ın ona takdir ve tayin etmiş olduğu neticesidir. Bunun a’zamî hakkı da bundan amel sahibinin gözetmiş olduğu maksat ve hedefi geçmemektir. Bundan dolayı en büyük muradları, fâni olan bu dünya hayatının lüksünden ibaret olan kimselerin emek ve çalışmalarının ecri de, dünya hayatından ileri geçmez. Bâki olan ahiret hayatına birşey kalmaz. Bunlar maksat ve niyetlerine göre emek ve gayretlerinin bütün mükâfatını dünyada iken almış tüketmişlerdir. Sonuna gelince:
16’ncı ayet: Bunlar, yani dünya hayatının nimetini ve lüksünü gaye edinmiş bulunanlar, o kimselerdir ki; ahirette kendilerine ateşten başka hiç bir şey yoktur. Ve bütün yaptıkları orada yok olmuş olur. Yani dünya hayatında bir iyilik de işlemiş olsalar, ahiret sevabı elde etmek gibi bir niyetleri bulunmadığı, bütün çabalarını ve niyetlerini dünya hayatına yöneltmiş bulundukları için ahirette hepsinin eli boş kalır; amelleri, fani olan dünya hayatı ile birlikte yok olup gitmiştir. Ahirette durum böyle tezahür eder. Ve yaptıkları herşey bâtıldır. Hadd-i zâtında boştur, temelsizdir, sonu yoktur. Çünkü zaten dünya hayatı fânidir, onu tutmak veya donatmak için her ne yapılsa boştur. Ecel gelince hepsini siler, süpürür götürür. Açıkçası Allah'tan başkası fâni olduğundan, sırf Allah için yapılmış olmayan her amel bâtıldır. Çünkü "Yeryüzünde ne varsa hepsi fânidir, bâki kalacak olan yalnızca celâl ve ikrâm sahibi olan Rabbinin zâtıdır". [Rahmân suresi, 26-27]
***
İlk sorunuz:''İşte ahirette onlara ateşten başka (illen naru) bir şey yoktur.'' denilmiş cehennemde farklı azab türleri,zakkum,irinli kaynar sular gibi şeyler v.b var.Acaba burada 'nar' dan maksat cehennemmidir?
Evet, 15. ayetteki ‘kendilerine nâr’dan / ateşten başka bir şey yoktur’ cümlesinden anlaşılan mana, mutlak manada Cehennem azabıdır. Sizin de işaret ettiğiniz gibi, ahirette birbirinden farklı ve dehşetli azap çeşitleri vardır; her müşrik-münkir-münafık ve mücrim günahına-suçuna göre azap olunacaktır.
Cehennem’le ilgili ayetlerde geçen isim ve sıfatların kahir ekseriyeti, ateş ve bu ateşin yakıcılığını ifade etmektedir. Mesela sadedinde olduğumuz, ‘duyu ya da gözle idrâk olunan (algılanan) alevli ateş’ diye tarif olunan ‘nâr’ kelimesinin yer aldığı ayetlerin büyük bir kısmında bu kavram, ‘cehennem ateşi’ manâsı taşımaktadır. Cehennemdeki en yaygın azabın ateşle olacağını işaretleyen nâr kelimesinden ayrı olarak, umumiyetle ayetlerin sonlarında zikredilen, lezâ, sakar, hâviye, hutame, saîr, cahîm gibi kavramlar-kelimeler de bazı nüanslarla birlikte, bu ateşin yakıcılığını ifade etmektedir.
Bu yakıcı azap mekânının umumi adı Cehennem olmakla birlikte -biraz önce de zikrettiğimiz gibi- başka isimleri de vardır. Onlardın biri de ‘Nâr’dır.
“Nâr” kelimesi lûgaten, gözleri kamaştıran ışık, parıltı, ateş manalarına gelmektedir. Bu lafız,“nâra” fiilinden meydana gelen bir isimdir. “Cehennem ateşi ve gözle idrâk olunan alevli ateş” manasında da kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de 126 yerde geçmekte olup, zikredilen bu yerlerin101’inde Cehennem ve oradaki azâbı açıklamaktadır. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
“…o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış nâr’dan (Cehennem’den) sakının.” [Bakara suresi, 4]
“O küfredenler, muhakkak ki onlara ne malları ne evlâtları Allah’tan (gelecek azabı önlemede) zerrece faide vermiyecektir, onlar o nârın (Cehennem ateşinin) çırası (yakıtı)dırlar.” [Âli İmrân suresi, 10]
“Nâr” lafzı Kur’an’da tek başına geçtiği gibi terkip olarak da bulunur. Şöyle ki:
“Azâbu’n-nâr” [Bakara, 126-201; Âli İmrân 16-191; Enfal, 14; Secde, 20; Sebe 42; Haşr, 3]
“Ashâbu’n-Nâr” [Bakara, 39-91; Âli İmrân, 116; Mâide 29; A’râf 36]
“Nâru’l-Kübrâ” [A’lâ, 12]
“Nârun Haamiyeh” [Ğâşiye, 4; Kaaria, 11]
“Nâru Cehennem” [Tevbe, 35, 63, 68, 81, 109; Fâtır, 36; Cinn, 23; Beyyine 6] gibi...
Bu husustaki diğer bazı ayet mealleri de şöyledir:
“Onlardan bazıları da; Rabbimiz, bize dünyada da ahirette de güzellik ver, bizi
ateş (Cehennem) azabından koru, derler.” [Bakara suresi, 201]
“İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da ashâb-ı nâr / ateş arkadaşı / Cehennem ehlidirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır.” [Bakara suresi, 39]
“Bilmiyorlar mı ki, kim Allah'a ve Rasulüne karşı gelirse, ona muhakkak ki içinde ebedi kalınacak nâr-ı Cehennem (Cehennem ateşi) vardır. İşte rüsvaylığın büyüğü de budur.” [Tevbe suresi, 63]
***
İkinci sorunuz: ‘Bir de 15.ayette genel bir ifade var ''Dünya hayatını ve güzelliklerini isteyenlere,'' şeklinde bu ayeti kafirlere mi yoksa umuma mı hamletmek lazımdır?’
Bu sorunuzun cevabı da yine 16. ayette verilmektedir. Tekrar hatırlayalım, buyuruyordu ki Mevlâmız;
“…onlar Âhıret’te öyle olurlar ki, kendilerine nâr’dan / ateşten (Cehennem azabından) başka bir şey yoktur. Orada / Dünya’da işledikleri bütün iyilikler heder olmuştur ve bütün yaptıkları bâtıldır / boştur.”
Peki, ahirette kendilerine Cehennem ateşinden / azabından başka bir nasip olmayan, dünyada işledikleri bütün iyilikler heder ve yaptıkları tamamen boş olanlar kimlerdir?
Elbette ki kâfirlerdir, yani ahirete iman götüremeyen nasipsizlerdir.
O halde bunu umuma hamletmek doğru olmaz. Zira zerre miktarı iman sahibi bulunan mücrimler / günahkârlar dahi, cezalarını çektikten sonra er veya geç Cennet’e ve nimetlerine kavuşacaklardır. Kısacası mü’minler, kâfirler gibi nasipsiz değillerdir.