Halis ECE
Nafile namazlar, faziletli gece ve gündüzler
İbadetle ihya edilmesi daha kuvvetli müstehap olan faziletli geceler, sene içerisinde on beş gecedir. Ahiret yolcusunun bu mübarek geceleri boş geçirmesi münasip olmaz. Çünkü bunlar, hayır ve kârı bol olan gecelerdir. Kazanç mevsimlerini ihmâl eden tâcirler, bir kâr sağlayamadığı gibi, faziletli geceleri gafletle geçiren ahiret yolcusu da zafere ulaşamaz.
Bu gecelerin altısı Ramazan ayındadır ki, beş gecesi Ramazan-ı şerifin son onunda yani yirmisinden sonraki tek gecelerdir. Kadir gecesi de bunlarda aranır. Birisi de Ramazan-ı şerifin on yedinci gecesidir. Bu gecenin sabahı, “Yevm-i Furkan” ve iki ordunun birleştiği Bedir vak’ası günüdür. İbn Zübeyr’e göre de Kadir gecesidir. [Muhtemelen o senenin Kadir gecesi kastedilmiştir; zira her yıl farklı gün ve tarihlere isabet etmektedir. Abdülvehhab-i Şa'rani hazretlerinin usûl ve tesbitleri malum... Ramazan ayının giriş gününe göre Kadir gecesi de farklılık arzetmektedir. Bu husustaki yazılarımıza bakılabilir. H. E.]
Diğer dokuz geceye gelince…
Muharremin birinci ve Âşure geceleri...
Şâban ayının on beşinci gecesi (Berat gecesi), Ramazan bayramı gecesi, Arife gecesi, Kurban bayramı gecesi.
Receb-i şerifin birinci gecesi, ilk Cuma gecesi, on beşinci ve yirmi yedinci geceleri ki, bu son gece Mi’rac gecesidir. Diğer mübarek gecelera hâs namazlar bulunduğu gibi, bu geceye mahsus da namaz olduğu eserde varid olmuştur. Nitekim hadis-i şerifte Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Bu gecede iyi amellerde bulunan kimse için yüz senelik mükâfat vardır. Her kim bu gecede on iki rek’at namaz kılar, her rek’atte Fatiha-i şerife ile Kur’an’dan bir sûre okur ve her iki rek’at başında oturur ve sonunda selâm verir, sonra yüz kere, ‘Sübhânallâhi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü va’l-lâhü ekber' der, sonra yüz kere de salavat getirir ve dilediği kadar kendisi için din ve dünyası hususunda dua eder ve oruçlu olarak sabahlarsa, kötülükten başka her ne dilerse, Allahu Teala dilediğini verir.” (1)
***
Hibetullah’ın isnadı ile Ebu Seleme’den, onun da Ebu Hüreyre ve Selman-ı Farisi’den (r.anhüm) naklen bize verdiği haberde Rasûlüllah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu beyan etmiştir: “Recep ayında bir gün bir gece vardır ki, bir kimse o gün oruç tutsa, gecesinde namaz kılsa, ibadete devam eylese, bir senenin bütün günlerini oruç tutmuş, bütün gecelerini ibadetle geçirmiş sevabı alır. O gün , Receb’in yirmi yedinci günüdür. O gün Rasûlüllah’ın risaletle gönderildiğinin bildirildiği gündür.” (2)
***
Takriben 15-20 sene kadar önce, “Mübarek Gecelere Mahsus Namazlar” başlığı altında kaleme aldığımız bir makalede de şunları yazmışız:
"İsmail Hakkı Bursevî hazretlerinin –ki 10 ciltlik Tefsiru Ruhu’l-Beyan'ın vs. pek çok kıymetli eserin müellifi, Celveti silsilesine mensup– dünyaya geldiği seneden pek az bir zaman evvel (xv. yy. sonları) İstanbul'da ahâli iki fırkaya ayrılmıştı: Kadızâdeliler ve Sivasîler. Kadızâdeliler medrese âlimlerini, Sivasîler de tasavvuf-tarikat erbabını temsil ediyorlardı. Bunların arasındaki ihtilaf ve niza’ hiçbir şekilde yatışmıyordu. Kadızâdeliler, her yeni çıkan ve yapılan şeye "bid'at" diyerek, şiddetle hücum ediyorlardı. Bunlar; Regaip, Mi’rac, Berat ve Kadir gecelerine mahsus olarak kılınan namazları, meşru’ addetmiyorlardı. Halbuki o namazların makbul olduğunu, İmam Gazalî Ihyâu Ulûmiddîn’inde ve Ebu Tâlibi’l-Mekkî Kutu'l-Kulûb'ünde söylemişlerdi. Kadızâde Efendi ise, o namazların İhyâ'da ve Kutu'l-Kulûb'da mündemiç olduğuna sen bakma, diyordu. Halbuki ona nisbetle Gazali ve Ebu Tâlibi’l-Mekkî’nin aklı daha tam, ilmi daha geniş, keşfi daha mükemmeldi?!" (3)
***
Bundan başka, mübarek ceddimiz Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul'da kendi adını taşıyan câmi-i şerifi yaptırdığı vakit, zamanındaki âlimleri toplayarak, mübarek gecelerde kılınan namazlar hakkında istiftâ etmişti (fetva istemişti). Mecliste hazır bulunan Akşemseddin (k.s.) hazretleri, o namazların doğruluğu hakkındaki fikrini söylediği vakit, diğer âlimler de bunu tasdik ettiklerinden, yapılan vakfiyesine; cami imamına, o namazları kıldırması şart olarak derc edilmişti. (4)
Yazımızı, “Bugün hâlâ bu münâkaşayı devam ettirmeye çalışan Kadızâdeliler’in müntesiplerine ithaf olunur” diyerek bitirmişiz.
Görülen o ki, günümüzde bile halen yine aynı cümleyi tekrarlamak durumunda kalıyoruz.
***
Yine bilindiği üzere nafile namazların cemaatle kılınması mekruh olduğu halde, Şeyhulislâm Ebussuud Efendi merhum fetvalarında, bu namazları cami imamlarının halka cemaatle kıldırıvermelerinin uygun olacağını… Zira öbür türlüsünün yani kendi başlarına kılmalarının avam-ı nâsa meşakkatli geleceğini… ifade etmişlerdir. Şayet bu namazlar, bazılarının dediği gibi bid’at ya da dince ehemmiyetsiz bir şey olsaydı, kendisine II. Ebu Hanife ünvanı layık görülen bir zat neden bu meselenin üzerinde bu derece titizlikle durup, kılınması-kıldırılması yönünde fetva verecekti? (5)
Bütün bu hususların muarız ve mahliflerine (Kadızâdeliler zihniyetini sürdürmek isteyenlere), lütfen biraz insaf, biraz da iz’an diyoruz.
DİPNOTLAR
(1) Ebû Mûsâ el-Medenî, “Kitâbü Fezâilü’l-Eyyâm”da Hâkim’den nakletmiştir; İmam Gazali, İhyû Ulûmiddîn, Bedir Yay., İst., 1974, Onuncu Kitap: Evrâd ve Geceleri İhyâ, Terc. 1, 1038-39; Bkz. Abdülkadir Geylani, Gunyetü’t-Tâlibîn, Çevr. A. Faruk Meyan, Berekât Yay., İstanbul, 1981, 1, 269; Ömer Nasuhi Bilmen, B. İslâm İlmihali, Bilmen Basımevi, İstanbul, 1966, Tatavvuu’=Nafile Namazlar, s. 203; Bkz. Mehmed Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, İstanbul, 1320, s. 640.
(2) Abdülkadir Geylani, Gunyetü’t-Tâlibîn, Çevr. A. Faruk Meyan, Berekât Yay., İstanbul, 1981, 1, 272-73.
(3) Bkz. Prof. Dr. Mehmed Ali Ayni, Türk Azizleri.
(4) Fatih Vakfiyesi, elyazma, S. 7
(5) Bkz. 16. yy. ışığında Ebussuud Efendi Fetvaları.