es-Selamu aleykum hocam..Malumunuz gündemde olan bir konu da Kuran-ı Kerimin, diğer dillere çevrilmesi ve diyanetin şuan için bu konu ile alakalı çalışma yapmadısır..Gayri müslim olan bir kişinin kendi dilinden Kuran-ı Kerimi okuyup anlaması ve hidayete vesile olunması açısından bunun hükmü nedir?Diğer taraftan diğer dillere çeviride bunları basıp çoğaltan kişilerin ehil olup olmadığı ayrı bir sorun teşkil etmez mi hocam?Allah razı olsun..Selam ve dua ile..
*******
Ve aleyküm selam.
1- Kur’an-ı Kerim’in diğer dillere terceme çalışmaları yalnızca bugünün işi değil, yıllardır süregelen bir faaliyet... Günümüzdeki çalışmalar da onların bir devamı mahiyetinde…
“Gayri müslim olan bir kişinin kendi dilinden Kuran-ı Kerimi okuyup anlaması ve hidayete vesile olunması açısından bunun hükmü nedir?” sözlerinle de, herhalde; “kendi dilindeki Kuran-ı Kerim mealini okuyup anlaması ve hidayete vesile olunması açısından bunun tesiri, faydası nedir, ne olabilir?” demek istiyorsun…
Ne bilelim, nerden anlayalım; elbette ki işin en doğrusunu Rabbimiz bilir. Zira hidayeti isteyene onu veren de Cenab-ı Mevlâ’mızdır malumunuz.
Ayrıca bu meselede işin sadece bu yönünü (gayrimüslimlerin hidâyetini / İslâm’a girmesini) değil, o dili konuşan ve hâlihazırda Müslüman olan insanları ve bu insanlara dini tebliğ-telkin ve irşadla vazifeli bulunan ilim erbabının faydalanmalarını da düşünmek gerekir. Binaenaleyh her alanda olduğu gibi, bu hadisede de meseleye geniş perspektiften bakmanın, öyle değerlendirmenin daha sağlıklı olacağı mülâhaza edilebilir...
Ancak âcizane kanaatim; biraz önce saydığımız bütün bu hedefler için meal yerine, İslâm’ı inanç, amel-ibadet ve ahlâk yönleriyle anlatan daha komprime eserler terceme edilip yayılmalıdır. Çünkü Kur’an-ı Kerim; emirleriyle-nehiyleriyle, va’diyle-vaîdiyle, haber ve kıssalarıyla, misâller ve ibretleriyle, haram ve heâlleriyle, dua ve tesbihleriyle, zikir ve tefekkürriyle, hatta nâsıh ve mensûhlarıyla… bir bütündür. Bütün bunları, bırakın gayrimüslim birilerinin tefrik edip hakkıyla anlayabilmesini, sıradan bir Müslümanın ve ilim adamının bile gerçek manada idrâki neredeyse imkânsız gibidir. Tabii ki zahirî ve bâtınî alandaki müçtehit âlim ve ârifler müstesnâ… O bakımdan bu noktada yapılabilecek çalışma, ancak nasihatle ilgili ayetlerin öne çıkartılması olur ki, bunu da zaten mev’iza kitaplarımız fazlasıyla yapmışlardır. Bunlar üzerinde tercemeler, yeni-yeni çalışmalar düşünülebilir. Akaid-fıkıh ve ahlâk (ilmihâl) alanı zaten pek çok eserlerle doludur. Binaenaleyh bu istikametteki faaliyetlerin, bu yöndeki sağlıklı neticeler için daha uygun, daha elverişli olacağını düşünüyorum.
Gene unutmamak lâzım; sık-sık hatırlattığımız gibi, bugün Müslümanlar arasında çektiğimiz en büyük sıkıntı, “Meal-Hadis Müçtehitliği” ya da bir başka ifadeyle “Kur’an Müslümanlığı” nakaratıdır. Daha geniş bilgi için sitedeki bu mevzuda kaleme alınmış yazılara bakılabilir.
2- “… bunları basıp çoğaltan kişilerin ehil olup olmadığı ayrı bir sorun teşkil etmez mi?” sorunuza gelince…
Evet, her işte olduğu gibi bu işte de mutlaka ehliyet şart... Hadi bir an için bu çalışmaları yapanların ehil olduklarını var sayalım; lakin bu ehliyet de yeterli şart değil. Çünkü madalyonun bir de öbür yüzü var. Düşünülen maksat (İslâm’ı tebliğ-talim-telkin) için bu iş ne kadar muvafık, ne kadar faydalı olabilir veya zararı da melhuz mudur? Bütün bunların çok-çok iyi hesap edilmesi gerektiği âcizane kanaatimdir.
O bakımdan yukarıda verdiğimiz cevapla, bu sorunuzun lüzumsuzluğu kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor, diye düşünüyorum. Yani yapılmak istenen iş yanlış olduktan sonra, o işi yapanların o işte ehil olup olmamaları neyi ifade edecek? Bu bir…
İkincisi mealde zaten mükemmellik söz konusu değildir ki, sözde ehliyetle bir yere varılabilsin… Zira asıl itibariyle meal ve mealcilik, bu gaye için sağlıklı bir metod / faydalı bir yol ve usûl değildir. Tefsiri, te’vili kitaplara-kütüphanelere sığmayacak denli geniş ve derin bir kitabın / ilahi kelâmın meali, hele-hele hakkıyla, tamamiyle ve kemâliyle tercemesi nasıl mümkün olabilir..?! Filhakika mealden de yine ancak ilim ehli istifade edebilir, edebilmektedir. Görüldüğü ve yaşadığımız üzere avam / halk ve temel İslâmi ilimlere yeterince vakıf olmayan-olamayan hocalar, ekseriyet itibariyle ondan hakkıyla faydalanamamakta... Hatta onların bu sahadaki zararlırını, yaptıkları tahribatı tamir de, hakiki ilim erbabı ulemaya düşmekte ve de hayli meşakkatli olmakta... Aynen yıkıntıyı kaldırıp, temizleyip yerine yeniden bina inşa etmek gibi sıkıntılı olmaktadır.