Selamün aleyküm hocam. Birbirine benzer iki sorum olacaktı.
1- Namaz kılınan odada veya salonda, canlı resmi ya da heykeli bulunmasının hükmü nedir? 2- Bir de toprak, metal, cam kap kacak ve sürahi gibi eşya üzerinde kabartma hayvan başı veya resmi bulunmasının bir sakıncası var mıdır? A. İhsan Atalay - Facebook
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
1. Evin içindeki resim, kıble istikametinde veya secde yerinde bulunuyorsa namaz mekruhtur. Diğer mahallerde bulunması halinde namazı engellemezse de yine kerahetten uzak değildir, zira rahmet meleklerinin içeriye girmesine engel olur. Bu meseleyi Ö. N. Bilmen merhum şöyle izah etmiştir:
“Namaz kılanın başı üstünde veya kendisine yakın olarak ön tarafında veya kendisine yakın olmasa da, sağ ve sol tarafından hizasındaki duvar veya tavan üzerine yapılmış / çizilmiş veya asılmış mücessem ve veya mürtesem (büst gibi) canlı mahlûk tasvirinin (suretlerinin / şekillerinin) bulunması mekruhtur. Arka tarafında bulunması da azhar olan (en zâhir, en bedîhî, en açık olan görüşe göre) mekruhtur. Fakat bunun keraheti diğerlerine nisbetle azdır.” [Bkz. B. İslâm İlmihali, Namazların Mekruhları, s. 229, md.:48]
Resim / resimler kapalı yerde olursa, bu da mekruh olmaz.
Aynı mesele Nimet-i İslâm’da “Namazın Mekruhları” bahsinde şu ifadelerle açıklanmıştır:
“Canlı sureti üzerine secde etmek mekruhtur. Bu maddenin dipnotunda, ‘Yaygılarda ve seccadelerde yazı bulunmasının da mekruh olduğu’ kaydedilmiştir.
“Canlı sureti bulunan elbise içinde namaz kılmak… Canlı sureti elbisede gerek nakşedilmiş, gerekse dokunmuş olsun mekruhtur. Hatta bu hüküm, o nevi elbisenin namaz dışında da giyilmesinin mekruh olduğunu gösterir.
“Namaz kılan kimsenin başının üstünde yahut arka cihetinde veya yan tarafında (sağında ya da solunda) canlı sureti bulunmak… Kerahet bakımından en şiddetlisi, namaz kılan kimsenin önünde, sonra üstünde, sonra sağında, sonra solunda ve sonra da arkasında bulunmasıdır. Suret yalnız musallinin ayakları altında veya oturduğu yer üzerinde ise, kerahet yoktur. Çünkü hor ve hakir tutulmuştur. Binaenaleyh kiliseler aynı zamanda resimler yeri olduğu için, oralarda namaz kılmanın keraheti sağlamlaşmış olur.” [A.g.m. ve e. Md.ler: 67-68-69 ]
Feyziye Fetvâlarında da, “Üzerinde resimler olup fakat secde yerinde (resim) bulunmayan sergi (seccade) üzerinde namaz kılmakta kerahet yoktur” denilmiştir. [Bkz. Çeşmizâde Muhammed Hâlis, Hulâsatü’l-Ecvibe, 1, 12]
Ancak dikkat etmek gerekir ki bu fetvâ, canlı bir varlığın resminde mahzur olmadığını değil, secde yerinde resim bulunmadıkça namazda kerahet olmayacağını ifade etmektedir.
Bu hususla ilgili sıkça karşılaşılan bir durum da, gömlekle namaz kılarken, kişinin kimlik kartının yaka cebinden secde mahalline düşmesi olayıdır. Ki bu gibi hallerde kişi, secde yerine düşmüş olan kartın (kimlik belgesinin) ve resmin üzerine secde etmemeli, onu bir eliyle itip sonra secdeye varmalıdır.
2. “…bir metal/cam sürahi üzerinde hayvan başı kabartması, resmi bulunmasının bir sakıncası var mıdır?”
Söz konusu kaplar ve eşya üzerindeki kabartma suret, resim, fotoğraf eğer azâları / organları ayrıntıları ile belirli olmayıp, yerde iken ayakta duranın dikkat etmedikçe göremeyeceği derecede küçükse mekruh olmaz. Mesela para üzerindeki suret gibi ki, ona tapınılmaz. Burada söz konusu olan, açıkta bulunan suretler / resimler / kabartmalar hakkındadır. Kese-çıkın-cüzdan gibi şeyler içinde saklı olanlarda kerahet olmadığı Dürrü’l-Muhtâr’da açıklanmıştır. Hatta namaz kılanın üstünde kral suretli paralar bulunsa dahi beis yoktur. Çünkü o türlü suretler gözden küçük kalır. Yüzükte nakşedilmiş belirsiz suret bulunması da böyledir. ‘Belirsiz’ kaydı ile sınırlandırma, belli olan suretin namazda kerahetini ifade eder. Bu itibarla küçük suretler, yaygılarda ve ayak altlarında olup da horlanmakta olan büyücek suretler gibi meleklerin girmesine engel de değildir. Hadisler tahsis olunmuştur. Hz. Ebu Hüreyre’nin (r.a.) yüzüğünde iki sinek sureti varmış. Danyâl aleyhisselâmın yüzüğünde de bir arslan ve bir de dişi arslan, aralarındaki bir oğlan çocuğunu yalar oldukları surette resmedilmiş imiş. Sebebi de, Buhtunnasr, kendinin helâki onun elinde olacak çocuk doğacağını işiterek doğan çocukları öldürmekte olduğu sırada Hz. Danyâl’ın annesi Danyâl’ı doğurmuş ve, ‘Belki selamet bulur’ diye onu bir ormana bırakmış imiş. Allah (c.c.), ona muhafız olmak üzere bir arslan ve emzirici olmak üzere bir de dişi arslan tayin ederek bu şekilde onu besleyip büyütmüş olduğundan Cenab-ı Hakk’ın bu büyük nimet ve kudretini gözü önünden ayırmamak için Hz. Danyâl bu hâlin suretini yüzüğüne nakşettirmiştir. Zikredilen yüzük. Hz. Ömeru’l-Faruk (r.a.) zamanında ele geçmiş ve Hz. Ömer, onu görüp gözleri yaş ile dolarak Ebu Muse’l-Eş’arî (r.a.) hazretlerine vermiştir.
Resim büyükse, fakat başı kesilmiş durumda veya canlı olmayan bir şeyin sureti ise, gene mekruh olmaz. Baş’ın kesilmesinden maksat, onu yaşayamayacak halde bulundurmaktır. Onu oymak yahut silip mahvetmek de baş’ın kesilmesi hükmündedir. Üzerini boyayıp başını belirsiz hâle getirmek de o demektir.
Canlı suretinin gerek yapılma ve kullanılmasının haramlığınca, gerekse namazdaki kerahetince nakşolmuş veya dokunmuş olanı ile kazılarak / kazınarak işlenmiş veya tıraş edilerek yontulmuş bulunanı arasında fark yoktur.
Yine aynı eserde kaydedildiğine göre; başkasının evinde canlı sureti gören kimseye, onu yok etmek ve bozmak caiz olur. Hatta lâyık olan -cevazdan öte- vâcip olmasıdır. Bir kimse bir suret yapıcısını ücretle tutsa, ona ücret yoktur (ödemez). Çünkü yaptığı iş mâsıyettir (günahtır). İçinde tasvirler bulunan evi yıksa, suretlerden hâli olarak (resimlerin dışında sadece) evin kıymetini tazmin eder.” [A.g.m. ve e. Md. 69’un devamı.]
Mevzu ile ilgili detaylı bilgi için ayrıca bkz.