Sa halis hocam; bir kimse mezheplerin 5 olduğunu iddaa etse ve câferilik 5 mezhep dese bu kimsenin hükmü nedir. Ve imâmhatıp 11.sınıf kitaplarında mezhepler 5 deyip caferiliģide katarak ders veriliyor. Bu konuda ki yorumunuz nedir. Yavuz polat / İstanbul

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Sorularınızı 2 madde halinde cevaplamaya çalışalım.

1. Mûmâileyhin (bu iddia sahibinin) hükmü; Ehl-i Sünnet haricinde olmasıdır. Akaid ve kelâm ıstılâhiyle, fırak-ı dâlle, fırak-ı bid’a’dandır. Yani sapık bid’at guruplarına dâhildir. Gerek inanç gerekse amel yönleriyle Ehl-i Sünnet’ten hayli farklılıkları vardır. Bu âlemden iman götürebilmeleri fevkalâde güçtür, götürseler bile Cehennem’e uğramadan Cennet’e girebilmeleri muhâldir. Nitekim Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.),

Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunların içinden bir fırkası ehl-i necât olacaktır” buyurmuş. Ashab (r.anhum) sormuşlar:

Yâ Rasûlâllah, o kurtulan fırka hangi fırka olacaktır?” Şöyle cevap vermiş:

Benim sünnetimden şaşmayanlar, kurtulanlardan olacaktır! Yâni bunlar Ehl-i Sünnet ve Cemaat mensuplarıdır.” [Bkz. Tirmizî, Sünen, İman, 18; İbn Mâce, Sünen, Fiten, 17]

Binâenaleyh, Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.) sünnetlerine bağlı kalan Müslümanlar, ehl-i necât, yâni kurtulanlardan olacaktır. Yeter ki sünnetten ayrılmasın, onu tek ölçü bilsin, hayatlarında tatbik etmekte ihmâle düşmesinler.

Fırka-ı Nâciye, kurtuluşa eren, ahiretteki her türlü azaptan beraet ederek, necâtını-kurtuluşunu eline alan topluluk-zümre demektir ki, bunun Akâid ve Kelâm ilmi ıstılâhındaki adı da “Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat”tir. Diğer bir ifade ile Fırka-ı Nâciye, Kur'an-ı Kerîm'in hükümlerini kabul ve tasdik etmekle onlara uyan, Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v.) ve O'nun ashâbının (r.anhum) yolunu aynen takip eden topluluk, büyük cemaat demektir.

Âlemlere Rahmet Efendimiz (s.a.v.) Ebû Hureyre'den (r.a.) rivayet edilen bir diğer hadislerinde:

Yahudiler yetmiş bir (71) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi Cehennem’e girer. Hristiyanlar yetmiş iki (72) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi Cehennem’e girer. Bu ümmet de yetmiş üç (73) fırkaya ayrılacak, biri hariç hepsi Cehennem’e girer.” [Ebu Davud, Sünen, Sünnet, 1; Tirmizî, Sünen, İman,18; İbn Mâce, Sünen, Fiten, 17; İbn Hanbel, Müsned,  2/332] buyurmuşlardır.

Ayrıca bu neviden olan hadislerin devamında sahabîlerin, Fırka-ı Nâciye'den sormaları üzerine Fahr-i Kâinat (s.a.v.), Fırka-ı Naciye'yi:

Benim yürüdüğüm yola ve bu yolda beni takip eden ashabımın yoluna uyanlardır” diye tarif etmiştir.

İşte Allah Teâla’nın Rasûlü Sevgili Peygamberimizin ashabının yoluna uyanlara, ‘Sünnet ve topluluk mensupları’ manasında "Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat" denilmiştir. Bu manada Fırka-ı Nâciye'yi de Allah'ın Kitabı’na / Kur'an-ı Kerim'e ve Rasûlünün ve ashabının diliyle-fiiliyle-haliyle nakledilmiş dosdoğru yoluna / Sünnetine uyan cumhûrun, yani Müslümanların çok büyük bir topluluğunun görüşlerini benimseyip kabul eden ve bunlarla amel eden büyük câmia olarak anlamak gerekir.

Hâl böyle olunca, Ehl-i Sünnet’in dışında kalan mezheplere / fırkalara, uhrevî bakımdan müsbet nazarla bakmanın, necât ehli olabileceklerini söylemenin mümkün olmadığı aşikârdır.

Caferiler, güya Silsile-i Sâdât (k. Esrarahum) hazeratının 4’üncü halkasını teşkil eden o büyük İmam Cafer-i Sâdık radıyallâhü anh’a (H. 83/M. 702–H. 148/M. 765) uyduklarını idda ederler. Fakat onunla ilgisi olmayan pek çok şeyi de ona isnad etmekten geri durmazlar.

Nitekim Câfer-i Sâdık'a (r.a.) vefatından sonra birtakım kişiler birçok şeyi isnat etmişler ve bunları halk arasında yaymışlardır. Hatta daha hayatta iken de bazı farklı ve yanlış görüşler ortaya atılmış ve bunları bizzat kendisi reddetmiştir. Bu kişilerin başında Ebû'l-Hattâb Muhammed b. Ebî Zeyneb gelir. Öyle ki bu şahıs, peygamberlik davasında bulunmuş ve Cafer-i Sadık’ın da İlah olduğunu öne sürmüştür. Haramları helâl saymış ve İmamı tanıyan herkesin haramlardan muaf sayılacağını söylemiştir. Üstelik bu görüşleri Cafer-i Sadık adına çıkarmıştır. Bunu haber alan İmam Cafer hazretleri, Ebû'l-Hattab'a lânet etmiş, onunla hiçbir ilgisinin bulunmadığını, bütün talebe ve arkadaşlarına bildirmiş, İslâm ülkelerine mektuplar yazarak bu durumu her tarafa duyurmuştur. [İbnü'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Târih, VIII, 9] 

Günümüzdeki Caferiler’in mezhepleri de, Cafer-i Sadık’ın (r.a.) doğru görüşleri üzere değil, uydurmadır, kaydırmadır, onun yolundan fersah-fersah uzaktır!

Sünnî Mezhepler ile Caferî fıkhı arasındaki belli başlı farklılıkları birkaç madde halinde şöyle hulasa edebiliriz:

a) İtikatta: Sahabeyi bir bütün olarak sevmezler, pek çoğuna ağza alınmayacak galiz kelimelerle söverler. Cafer-i Sâdık’ın mezhebindenim derler, Hz. Ebu Bekir’e (r.a.) düşmanlık eder, Hz. Ömer’e (r.a.) kâfir derler. Halbuki Cafer-i Sadık hazretlerinin dedesi,  ‘Ben maddi manevi her şeyimi ondan (Ebu Bekir’den) aldım diyor.

Sabah namazında okudukları bir kunut duası vardır. Humeyni’ye aittir. Orada, Yâ Rabbi, sen, Kureyş’in o iki azgın putuna lânet et diye beddua ederler.  Ve bununla da Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’i (r.anhuma) kastederler. Böylesine bozuk bir inançla iman götürmenin-götürebilmenin tehlikesi açıktır. 

b) İbadette: Caferîlik’te, abdestte ayaklar yıkanmak yerine, hafif ıslak elle mesh edilir. Ehl-i Sünnet’e göre bu abdest olmaz, abdest olmayınca namaz da güme gider.  

Günlük ibadetlerden dinin direği olan namaz, güya Sünnîlerle aynı şekilde onlarda da 5 vakit kabul edilir. Ancak öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı namazlarını cem‘ederler (birleştirerek kılarlar). Hem de memleketlerinde, kendi evlerinde bulunup seferî değilken ve başkaca hiçbir mazeretleri yokken… Oysa Ehl-i Sünnet’e göre cem‘in şartları vardır. Onun dışında namazları cem’etmek büyük günahtır. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), ‘Ruhsatı yokken, iki namazı birleştiren kişi, en büyük günahlardan birini işlemiş olur’ buyuruyor.

c) Muamelatta: Caferilerde tarafların beraberliklerine önceden süre tayin ederek evlenmeleri mümkündür, yani Mut’a nikâhı vardır el’an uygulanmaktadır. Oysa Mut’a nikâhı bütün Sünnî mezheplerce caiz değildir, haramdır. Tabii daha başka çok müstehcen meseleler de var… Ters ilişki, çocuklarla falan-filan gibi…

2. ‘Ve İmâm Hatip 11. sınıf kitaplarında, mezhepler 5 deyip [Ehl-i Sünnet mezheplerine] Caferiliģi de katarak ders veriliyor. Bu konudaki yorumunuz nedir?’

Bu müfredat ve ona uygun olarak hazırlanan meslekî ders kitapları, bize, o okulların kuruluş gayesini hatırlatıyor. Yani bu dinin mihraplardan-kürsülerden yıkılmasının hedeflendiğini… Nitekim 1949 yılında bu planlarını, büyük üstad mason birader Celal Bayar deşifre etmiş; Ord. Prof. Dr. merhum Ali Fuat Başgil’e, ‘Biz dini yasaklarla yıkamadık ama, Mihrap’tan yıkacağız’ demişti. Ama Rabbim (c.c.) izin vermedi, kıyamet sabahına kadar da izin vermez inşallah.

Sadede dönecek olursak, filasıl amelde Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhepleri 4’tür, 5’incisi yoktur.

Hoş, mutlak manada mezheplerin 5 de değil, 15,… hatta 1500 olduğunu da iddia edebilir, yazabilirsin.

Ancak bunu, fırka-i nâciye ile fırak-ı dâlleyi çorba etmeden, bulamaç yapmadan ifade edeceksin; öyle matruşka gibi iç içe birbirine sokuşturarak harmanlama yöntemiyle değil. Sünnî mezheplerle sapık ve bid’at olanları birbirinden kesin hatlarla ayıracaksın. Çünkü onlar itikat-ibadet ve muamelatta, hatta ahlakiyatta Şîa'dan ve Caferîlit dâahil bütün kollarından zaten ayrı ve farklıdırlar.

Aksi halde bu güzide milletin tertemiz beyinlerini bulandırır, kafalarını bulaşık teline çevirirsin. Nitekim belli oranda maalesef başarılı da oldunuz. Rabbim (c.c.), Ümmet-i Muhammed’i ve evladıidlâl ve iğvaatınızdan korusun, şerrinizden muhafaza buyursun.  

Go to top