Hocam çocuğun imanı ve inkârı Şâfi fıkhına göre itibar görür mü? Bunu mümeyyiz olarak da ayrıca ele alabilirsek? Faruk Mehmet Yılmaz – Facebook

*******

Selamün aleyküm kardeşim;

Dilerseniz çocuğun durumunu sadece Şâfiî fıkhına göre değil de, Hak mezheplerin tamamı bakımından ele alalım. Böylece daha şumûllü bir izah çıkmış olur ortaya…

Bunun için de öncelikle çocuk kimdir, onu görelim.

Bilindiği üzere çocuk, umumi manada, olgunluğa erişinceye kadar her yaştaki erkek ve kızlara verilen isimdir.

Lûgat, İslâm fkhı-hukuku, ahlâkı, tâlim ve terbiyeye dair eserlerde de, genelde bulûğa ermemiş insana çocuk dendiği ifade edilmektedirler. Bu arada Kâmûs Tercemesi’nde Nuhkuyulu Mütercim Âsım Efendi, henüz annesinden süt emmekte olan insana çocuk demekle, diğerlerinden biraz daha hususi bir tarif yapmıştır.

Maamafih tarifler, bulûğu çocukluktan kurtulmanın nihâî sınırı olarak ele aldıklarına göre, "Yaş küçüklüğünden dolayı mükellef olmayan ve henüz büluğ çağına ermemiş bulunan insana çocuk denir" mealinde bir tarif de yapılabilir.

Ancak bu tarif, kanaatimizce, çocuğun tasarrufta bulunabilme durumunu ifade etmediği için eksik sayılır. Tasarrufta bulunabilme ehliyeti, akıl ve tecrübeyi beraberce gerektirdiği ve bunlar da yaşa bağlı olmadığı için bulûğla bir ilgisi yoktur.

Tasarruf (yetki kullanma) ehliyetini de hesaba katacak olursak, çocuğu şu şekilde tarif etmemiz gerekecektir: "Çocuk, yaş küçüklüğünden dolayı henüz mükellef olmayan ve her çeşit muameleyi yapmaya yetkili bulunmayan insandır."

Bu tarifteki "Yaş küçüklüğünden dolayı" kaydı deli gibi diğer mükellef olmayan, bunak gibi tasarrufta bulunamayan ve hacr (yasaklılık-kısıtlılık) altında olanları hariç bırakmak için konmuştur.

Tarifin birinci kısmı olan "mükellef olmayan" cümlesi bâliğ olmayanları, "her çeşit muameleyi yapmaya yetkili bulunmayan" kısmı ise reşîd olmayanları ifade etsin diye konmuştur. Zira reşîd sırf zarar olan tasarrufları da yapabilmektedir.

Tarifi daha da kısa ve öz olarak, "Çocuk, yaş küçüklüğünden dolayı bâliğ ve reşîd olmayan insandır" da diyebiliriz.

Nitekim çocuk, bâliğ olmadığı için ibadetle mükellef değildir, kendisine ceza uygulanmaz. Reşîd olmadığı için de yalnız zarar olan bağış ve hibede bulunmak gibi tasarrufları yapamaz. Nitekim Abdullah b. Abbas (r.anhuma) demiştir ki; Yetimliğin sona erişi rüşd ile olur. Yetim reşîd olur olmaz "yetim" olmaktan dolayısıyla vesayet altında bulunmaktan kurtulur.

Kişi sakalından tutulabilir fakat hâlâ yetim olabilir. [Cassâs, Ahkâmu'l-Kur'ân, 2, 48] Yani İbn Abbas (r.a.) reşîd olmamayı, "yetim" denmeye sebep kabul etmiştir. Dolayısıyla kişi reşid olamadıktan sonra yaşı kaç olursa olsun, tasarrufta bulunamadığı için vesayet altında olmaktan kurtulamaz ve kendisi "çocuk" sayılır.

Çocukluğun devreleri

Bedenen ve aklen olgun insanın başlangıcı olan çocukluk çağının da kendi arasında devreleri vardır. Tomurcuk halinden kızarmış, olgun hale gelen meyve misâli, çocuk bu devreler boyunca bedenen ve aklen gelişmeye devam eder. Nihayet bedenî ve aklî yönden mükemmelleşmiş, hukukî tabiriyle bâliğ ve reşîd olmuş bir insan haline gelir.

İnsan ömrü içerisindeki bu gelişmede bazı dikkat çekici basamaklar mevcuttur ki, bu basamaklar kendisinden bir öncekine göre daha olgun ve değişik özelliklere sahiptir. İşte dikkat çekici olan bu basamaklara göre taksime tabi tutulan çocukluk dönemi, çeşitli devrelere ayrılmıştır:

I. Temyiz öncesi devre
II. Temyiz devresi
III. Bulûğ devresi
IV. Rüşd devresi.

Çocukluk nasıl ki olgun insanın başlangıcı ise, ceninlik de çocukluğun başlangıcıdır. Bundan dolayı ceninlik devresini çocukluktan ayıramayız. 

Çocuğun İslâm’a girişi

Mümeyyiz çocuk, Müslüman olduğunu beyan edip kelime-i şehâdet getirse, İslâm'a girmiş olup olmadığı hakkında İslâm âlimleri değişik görüşlere sahiptirler. Bu hususta İmam Şâfiî (rh.) cumhura muhalefetiyle meşhurdur. O, mümeyyiz çocuğun ‘Müslüman oldum’, demesine itibar edilmez demiştir. Hanefilerden İmam Züfer (rh.) de bu görüştedir. Delilleri şunlardır:

a- Mümeyyiz çocuk mükellef değildir. Bu yönüyle mümeyyiz çocuk, gayr-i mümeyyiz çocuk ve deliye benzer. Aynı zamanda mümeyyiz çocuğun kelime-i şehâdet getirişi, onun sözlü tasarruflarına benzer ki, sözlü tasarrufları bâtıldır. Mümeyyiz çocuğun mükellef olmadığı hususu ise nass ile sâbittir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), "Kalem (amellerin kaydedilişi) üç kişiden kaldırılmıştır: Uyuyandan uyanıncaya kadar, çocuktan ihtilâm (bâliğ) oluncaya kadar ve deliden aklı başına gelinceye kadar" [Buharî, Sahih, Talak, 11 Hııdûd, 22; Ebû Dâvûd, Sünen, Hudûd, 17; Tirmizi, Sünen, Hudûd, 1] buyurmuştur. [Hukuktaki ‘Ehliyet’ mevzuunda bkz. Bilmen, Ö.N., Hukuk-ı İslamiye Kamusu, c. 1, İkinci Bölüm, Birinci Kısım, md. 547-548 vd. s. 329]

b- İslâm'a giriş, kendisine bir takım hükümlerin bina edildiği ve çeşitli hükümlerin gerektiği bir sözdür. Çocuğun sözü ise sahih (geçerli ve hükme medâr) olmadığı için, İslâm'a girişi muteber değildir.

Hanefilerden İmam-ı Azam Ebû Hanife, İmam Ebû Yusuf, imam Muhammed’e; ayrıca İmam Mâlik ve İmam Ahmed b. Hanbel'e (rahımehumullah) göre, mümeyyiz çocuğun İslâm'a girişi, muteberdir ve çocuk Müslüman olmuş kabul edilir. Bu İmamlarımızın delilleri de şöyledir:

a- Rasûlullah (s.a.v.), "Kim, Lâ İlâhe İllallah’ (Allah'tan başka ilah yoktur), diye şehâdet getirirse, Cennet'e girer” [İbn Mâce, Sünen, Talak, 15; Dârimî. Sünen, Hudûd, 1] buyurmuştur. Bu hadisin umûmî manasından, "Lâ İlâhe İllallah" diyen kim olursa olsun, Müslüman olacağını ve nihayet Cennet'e gireceğini anlarız. Mümeyyiz çocuk da bu umûmî ifadeye dahîl birisi olarak, Lâ ilâhe illallah diyecek olursa İslâm'a girmiş olur.

b- İslâm'a girmek sırf ibadettir. İbâdetler de mümeyyiz çocuktan sahih olduğuna göre, İslâm'a girişi de sahih olmak gerekir. Sahih olması yönüyle mümeyyiz çocuğun namaz, oruç, hac, umre gibi İbadetleri ve İslâm'a girişi arasında fark yoktur.

c- Hz. Ali (kerramallâhu vechehunnûrânî) 7-11 yaşlarında iken Müslüman olmuş [Süyûtî, el-Felhu'l-Kebîr, 3, 203] ve onun Müslümanlığı kabul görmüştür. Hatta Hz. Ali (r.a.), "İslâm'a girmede ben hepinizden öndeyim, bulûğ yaşlarına basmadan İslâm'a girdim" demiştir. [İbn Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübrâ, 3, 21 vd. Beyrut, 1968; Belâzûrî; Ensâbu'l-Eşrâf, 1, 114, Mısır, 1959; Süyûtî, Târîhu'l-Hulefa, s. 166, M.M. Abdulhamid tahkiki ile, Ts.]

Hâsılı; mümeyyiz çocuğun İslâm'a girişinin sahih olduğu görüşü, delil itibarıyla ağır basmaktadır.
İslâm'a girmek çocuğun menfaatinedir. Çocuğun, menfaatine olan tasarrufları sahih olduğuna göre İslâm'a girişinin de sahih olması gerekmektedir.

Çocuğun iman ve irtidadı / inkârı

Mümeyyiz çocuk hükmen Müslüman sayılıyorken İslâm'dan çıkışını ifade eden bir söz sarf ederse, İslâm'dan çıkmış olur mu olmaz mı mevzuunda İslâm âlimleri ihtilaf etmişlerdir.

Çocuğun, Müslüman oluşu nasıl sahih değilse, irtidâdı da öylece sahih değildir, diyenlerin başında yine İmam Şafiî (rh.) gelmektedir.

Çocuğun Müslüman oluşunu kabul edip irtidâdını geçersiz kabul edenler de olmuştur: Hanefilerden İmam Ebû Yûsuf ve Hanbelîlerin imamı İmam Ahmed b. Hanbel (rahımehumallah) bu görüştedirler. [Sâmerrâî, Ahmed b. Hanbel'den yapılan meşhur rivayetin çocuğun İrtidâdının sahih oluşudur der. Bkz. Ahkâmu'l-Mürted, s. 57 vd. Bu ifade İbn Kudâme'nin beyanına tersdir. Bkz. el-Muğnî, 8, 136; İmam Ebû Yûsuf hakkında da aynı kanaat değişikliği zikredilmiştir.]

İmam-ı Azam Ebû Hanife, İmam Muhammed ve İmam Mâlik (rahımehumullah) ise mümeyyiz çocuğun irtidâdını sahih kabul etmişlerdir. [İbn Kudame, a.e. 8, 135 vd. Şirbînî, el-Mugnî, 4, 137; İbn Duyan, M. Sebil, 2, 407; İbn Âbidin, Reddü’l-Muhtar, 3, 306]

Tabii ki bütün bu görüşler içtihadîdir, nassî değildir.

Ancak şunu da belirtelim ki; İmam Ebû Yusuf (rh.), mümeyyiz çocuğun irtidâdını geçersiz kabul ederken, irtidâdın çocuğa sırf zarar olduğu fikrinden hareket etmiş, mümeyyiz çocuğun da sırf zarar olan tasarrufları velisi izin ve icâzet verse bile geçersiz olacağından, çocuğun irtidâdının hükümsüz ve bâtıl olduğu neticesine varmıştır. [İbn Âbidîn, a.g.e. 3, 306]

Görüldüğü üzere İmam Ebû Yûsuf'un (rh.) bu görüşü, hem maslahata hem de "mümeyyiz çocuğun, sırf zararına olan tasarruftan velisi izin ve icâzet verse bile bâtıldır" esasına çok uygun düşmektedir. [Vuslat dergisi, Mayıs 2008, Sayı: 81, ‘İslam Hukukunda Çocuk Hakları’ üzerine Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ve ‘İslam Hukukunda Çocuk’” kitabının yazarı Prof. Dr. Orhan ÇEKER ile röportaj]

Go to top