Bilerek abdestsiz namaz kılınırsa ne olur? Böyle bir kimse dinden çıkmış olur mu?İsim mahfuz
*******
Ebu Hureyre'den (r.a.) rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Biriniz (önden ve arkadan çıkan şeyler gibi, abdesti bozan durumlarla) abdesti bozulunca, abdest almadıkça, Allah onun namazını kabul etmez" [Buhârî, Sahih, Hadis no: 6954; Müslim, Sahih, Hadis no: 2, 225]
Bu hadis-i şeriften çıkarılan hükümler:
1. Abdesti bozulan kimsenin, yeniden abdest almadıkça namazı kabul olunmaz.
2. Hades (abdestsizlik yani önden ve arkadan çıkan şeyler), ister isteyerek olsun, isterse istemeyerek olsun, abdesti bozar, namaz sırasında olursa, namazı geçersiz kılar.
3. Hadis-i şerifte geçen "kabul olunmaz" ifadesinden maksat; namazın geçersiz olmasıdır.
4. Hadis, namazın sahih yani geçerli olması için abdestin şart olduğuna delâlet eder.
İmam Nevevî (rh.) bu mevzuda şöyle demiştir:
"Bu hadis, namaz için abdest almanın farz olduğu hususunda kesin bir delildir. Nitekim İslâm ümmeti, namazın sahih / geçerli olması için abdestin şart olduğunda ittifak etmişlerdir"
Yine, İmam Nevevî (rh.) demiştir ki:
"İslâm ümmeti, abdestsiz veya teyemmümsüz namaz kılmanın haram olduğu ve farz ve nâfile namaz arasında hiçbir fark olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir (görüş birliği içerisindedirler)."
Abdestsiz namaz kılmanın hükmüne gelince…
İtikat ve fıkha dair eserlerde denilmiştir ki:
Namaz için abdestin farz olduğunu inkâr etmedikçe, hafife almadıkça (istihfaf) ya da alay edip eğlence (istihza) olsun diye böyle bir fiili işlemediği sürece kişi dinden çıkmaz. [Ebu’l-Muîn en-Nesefî (Mâtürîdî akâid-kelâm âlimi, vefatı: 1114), Tebsıratü’l-Edille, 1, 38]
İmam-ı Azam Ebu Hanife (rh.) ise, abdestsiz namaz kılmayı helâl sayma niyeti olmadan veya namazla alay etme kastı taşımadan tembelliğinden dolayı abdestsiz namaz kılan kimse de kâfir olur, demiştir.[İbn Nüceym, el-Bahru'r-Râik Şerhu Kenzü’d-Dekâik, 1, 151, 302. 5, 132; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr (Dürrü’l-Muhtâr’a yaptığı Hâşiyesi), 3, 719]
Kâfir olanın ise tekrar dinine dönebilmesi için, “tecdîd-i iman”da bulunması (imanını yenilemesi) gerekir.
'Bu kimse kâfir olmaz, ama büyük günahlardan birisini işlemiş olur', diyenlere göre de, böyle bir hareketten dolayı pişmanlık duyup tevbe ve istiğfar etmek lazımdır. Bu şekilde kılınan bir namaz, eğer vakti çıkmamış ise güzelce abdest alıp iade edilmeli; vakti çıkmış ise kaza edilmesi gerekir.
Abdestin farziyetini inkâr, istihfaf veya istihza ve eğlence olsun diye abdestsiz namaz kılan kimsenin kâfir olduğunda ise ihtilaf yoktur.
S o n u ç
Mezhep imamımız İmam-ı Azam hazretlerine nazaran kişi, bile-bile abdestsiz olarak namaz kılarsa, namazı hafife aldığı için kâfir olur. O bakımdan diğer görüşleri de bilip yerine göre değerlendirmekle birlikte, özellikle bu görüşü nazar-ı dikkatten uzak tutmamak icap eder. Zira zat-ı âlileri, içtihatlarında isabet derecesi en yüksek ve kıyamet sabahına kadar müntesipleri devam edecek olan Hanefî mezhebinin müessisisi / kurucusudur.
***
Mevzu hakkında ilave bilgi
Abdullah bin Mes'ud'dan (r.a.) rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın kullarından bir kula kabrinde yüz sopa vurulması emrolundu. Adam, (ceza) bir sopaya indirilinceye kadar Allah Teala’ya yalvarıp yakardı. Yalnız bir sopa vurulunca kabri ateşle doldu. Ateş ondan kalkınca, adam ayıldı.
Meleklere;
- Neden bana vurdunuz? dedi. Melekler,
- Sen abdestsiz olarak bir vakit namaz kıldın ve bir mazlûmun yanından geçip yardım etmedin, dediler." [Tahâvî, Müşkilü'l-Âsâr, 4, 231; Elbânî, Silsiletü'l-Ehâdîsi's-Sahîha, Hadis no: 2774]
İmam Nevevî (rh.) şöyle demiştir:
"(Kişi, abdestsiz ise) abdestsiz bulunduğunu ve (cünüb ise) yıkanmadığını ve bu vaziyette namaz kılmanın da haram olduğunu bildiği halde namaz kılarsa, büyük bir günah işlemiş olur. Bize göre bu kimse, helâl saymadıkça bu davranışıyla kâfir olmaz. Ebu Hanife (rh.) ise şöyle demiştir: ‘Alay ettiği için kâfir olur.’ Bizim bu mevzudaki delilimiz; abdestsiz veya cünüb olarak namaz kılmak, zinâ ve benzeri bir günaha benzeyen bir mâsıyettir (günahtır)." [Nevevî, el-Mecmû‘, 2, 84; Nevevî, Ravdatü't-Tâlibîn, 10, 67)