Selamün aleyküm hocam, her peygamberin çobanlık yaptığı doğru mudur, bu konuda hadis var mıdır? Burhan Burkay Özkaynak – Messinger
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Evet, bütün peygamberlerin çobanlık ettiğine, hem de ‘koyun çobanlığı’ yaptıklarına dair hadis-i şerif vardır. Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: “ Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
“Allah hiçbir peygamber göndermedi ki, koyun çobanlığı yapmamış olsun.”
“Sen de mi, Ey Allah’ın Rasûlü?” diye sordular.
“Evet, ben de bir miktar kırat (ücret) mukabili Mekke ehline koyun güttüm.” dedi. [Buhârî, Sahih, İcâre 2; Mâlik, Muvatta, 18 (2, 971); İbn Mâce, Sünen, Ticârât 5, Hadis no: 2149]
Bu hadiste bütün peygamberlerin hayatında bir çobanlık devresinin bulunduğu beyan edilmektedir. Nesâî’nin (rh.) bir rivâyetinde ise şöyle denir:
“Koyun sahipleri ile deve sahipleri övünmüşlerdi. Rasûlullah (s.a.v.),
“Hz. Musa koyun çobanı olduğu halde pegamber oldu. Hz. Dâvud koyun çobanı olduğu halde peygamber oldu. Ben de ehlimin koyunlarını Ciyâd (denilen mevki)de güderken peygamber oldum.” dedi.
Hadis-i şerifte geçen karârît kelimesi kîrât’ın cem’idir. Kîrât, hadiste bir yerin ismi olarak mı kullanılmıştır, yoksa dînar’ın cüzlerinden bir cüz mânasına mıdır? Çünkü kîrât normalde kuruş gibi bir para birimidir. Karârît’ten maksat para’dır diyenler, Mekke ahâlisinin bu adı taşıyan bir bölge bilmediklerine dikkat çekerler. Açıklamada kaydettiğimiz rivâyet de ‘ehline Ciyâd nâm mevkiinde koyun güttüğünü’ ifâde eder. İbn Hacer (rh.): ”Mekke halkına para ile, kendi ailesine de parasız koyun gütmüş olabileceğini” söyleyerek ihtilâfı te’lif eder / birleştirir.
Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor:
“Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte Merrü’z-Zahrân’da erâk ağacının kebâs denilen meyvesinden topladığımızı hatırlıyorum. Rasûlullah (s.a.v.) o zaman bize;
“Siyahlarını toplayın, onlar daha iyidir!” tavsiyesinde bulunmuştu. Ben kendilerinden
“Siz koyun da güttünüz mü?” diye sordum.
“Hiç koyun gütmeyen peygamber var mı?” cevabında bulundu.” [Buhârî, Sahih, Et’ime 50, Enbiya 29; Müslim, Sahih, Eşribe 163, Hadis no: 2050]
Merrü’z-Zahrân, Mekke’ye bir merhale mesafede bir yer adıdır.
Şârihler, ”Koyun güttün mü?” sorusunun ”Koyun güttün mü ki kebâs denen meyvenin siyahının daha iyi olduğunu biliyorsun?” takdirinde olduğunu belirtirler. Bu ifadeden kebâsın ziraatının yapılmayıp, pazarlarda satılmadığı, dağlarda huda-yı nâbit olarak bittiği ve çobanlar tarafından bilinip istifade edildiği anlaşılmaktadır. Maamafih, lûgatçiler kebâs’ı insan, deve ve hatta koyunların da yediğini belirtirler.
Âlimler, bu hadisten, dağlarda sahipsiz olarak yetişen ağaçların meyvelerinden yemenin mubah olduğu hükmünü çıkarmışlardır.
Peygamberlerin (aleyhimüsselâm), nübüvvetten önce çobanlıktan geçmelerindeki hikmeti de şöyle açıklamışlardır:
“Koyun gütmek, ümmetlerinin işlerini yürütme hususunda temrin / alıştırma yapmak, tecrübe kazanmak içindir. Çünkü koyunlarla haşir-neşir olmakla hilm, şefkat gibi duygular gelişir. Zira, koyunları güdüp, onları kırda dağılmalarından sonra toplamaya bir otlaktan diğerine sevketmeye, canavar, hırsız gibi koyun düşmanlarından onları korumaya sabrettiler, onların tabiatlarındaki farklılıkları, zayıflıklarına ve beraberliğe olan ihtiyaçlarına rağmen şiddetli tefrikalara düştüklerini öğrendiler mi, bu suretle, ümmete karşı sabırlı olmaya alışırlar ve onların akılca aralarındaki seviye farklarını, tabiatlarındaki çeşitlilikleri anlarlar. Böylece kırgınları barıştırırlar, zayıflara merhametli olurlar, onlarla muamelelerinde iyi davranırlar. Neticede bu işlerin meşakkatlerine tahammülleri, aynı işlere çobanlık yapmaksızın birden bire verilme durumuna kıyasla çok daha kolay olur. Halbuki bu fazilet / üstünlük, koyun çobanlığıyla tedricen kazanılmıştır.
“Bu işte, bilhassa koyun zikredilmiştir. Zira o diğerlerine nazaran daha zayıf, dağılmaları da deve veya sığırın dağılmasından daha fazladır. Büyüklerin bağlanması, alışılan âdet üzere, daha çok imkan dahilindedir. Ne varki koyunlar, onlara nazaran daha çok dağılsa da, toplayıp zabt rabt altına alınmaları öbürlerinden daha sür’atlidir.”