selamun aleyküm hocam ben birisine “peygamberimiz beyazmış” dedim. bir yerde duymuştum doğru demiş miyim? bu sözde yanlış bir yer varmı? lütfen bana yardım edin bazıları buğday tenli diyor bazıları beyaz diyor peygamberimiz beyazmış demek yanlış olurmu küfrü gerektiren bir yönü varmı? Tuncay Bey – Facebook

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Söylediğiniz söz, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) şemâiliyle alakalı bir özellik; beyaz veya buğday tenli olduğunun söylenmesi niçin küfür olsun! Bunda bir tahkir-tezyif-tahfif bahis mevzuu değil ki… Sadece olanın ya da öyle olduğunu bildiğimiz hususun ifadesinden ibarettir. Kaynaklarda, Âlemlere Rahmet Efendimizin (s.a.v.) mübarek tenleri hakkında Hz. Ali (r.a.) der ki; “Cildi yumuşak, teni kırmızıya çalan beyazdı.” Ebu Hureyre (r.a.) ise, “Beyaz tenli idi” diye tavsif ve tarif ederler. Demek oluyor ki, her bireri görüp idrâk ettiğini ifade ediyorlar. Bunun münakaşa mevzuu edilecek bir yanı yok. Hele ki küfürle-müfürle hiç alakası olmaz. Müsterih olunuz.

***

Dilerseniz mevzu üzerinde biraz duralım, bir nebze açalım.

“Şemâil” ne demek?

“Şemâil” kelime olarak; huylar, ahlâklar, tabiatler demektir.

“Şemâil-i şerîfe” terkibi de, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) mübarek tavırlarıdır (vasıfları, hâlleri, eşya ve insanlan karşısındaki tutum ve davranışlarıdır).

Kezâ Şemâil-i Şerîfe, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.), üsve-i hasene (en güzel numûne-örnek) olması bakımından, ibadet, ahlâk, davranış ve yaşayışını, Allah Teâla’dan gayri varlık âleminde en güzel olan şerefli vücûdunun güzelliklerini anlatan ilim dalının da adıdır. Bu ilme onun sıfatları, halleri, hususiyetleri ve sünneti de dâhildir.

Fahr-i Âlem Efendimizin (s.a.v.) şemâiliyle ilgili hadisler, ya müstakil kitaplar hâlinde yazılmış veya büyük hadis mecmualarında ibadet, muamelât, ahlâk, âdâb, zühd ve rekaik bablarındaki hadisler arasında, mevzu ile alakası bakımından, dağınık olarak bulunmuştur. İbn Kesîr (rh.), “Şemâilü’r-Rasûl” isimli eserinde mevzuyu şöyle anlatır:

“Bu mevzuda ulema, gerek eskiden, gerek şimdi, müstakil veya diğer bilgilerle karışık kitaplar yazmışlardır. Bu sahada, en güzel ve mevzuyu en iyi ifade eden kitabı, İmam Ebû İsa Muhammed b. İsa b. Sevrâ et-Tirmizî (rh.) hazretleri yazmış, diğer bilgilerden arındırarak meşhur “eş-Şemâil” isimli eserini meydana getirmiştir.” [İbn Kesîr, Şemâilü’r-Rasûl, Kahire 1967, 5]

***

Rasûl-i Ekrem Efendimizden (s.a.v.) bahseden eserler, dört grupta toplanır:

1- Şemâil. Bu mevzuda en önemli eserler, biraz önce de belittiğimiz üzere Ebû İsâ et-Tirmizî’nin “eş-Şemâil” ve İbn Kesîr’in  (rahımehumallah) “Şemâilü’r-Rasûl” isimli kitaplarıdır.

2- Delâilü’n-Nübüvve. Rasûl-i Zîşân Efendimizin (s.a.v.) peygamberliğine delâlet eden haberlerin toplu adıdır. Büyük hadis imamları eserlerinde bu mevzudaki haberleri ya ayrı başlıklar altında yazmışlar veya diğer mevzular arasına, meseleyle ilgisine göre dağıtmışlardır. Meselâ, İmam Buharî’nin (rh.) “Sahîh”inde, “İslâm’da Peygamberliğin Alâmetleri”; İmam Müslim’in (rh.) “Sahîh”inde ise, “Rasûlüllahın Mûcizeleri” isimli müstakil bâblar açılmıştır. İmam Ahmed’in (rh.) “Müsned”inde de dağınık olarak yazılmıştır.

Delâille ilgili başlıca müstakil kitaplar da şunlardır:

a) Delâilü’n-Nübüvve, Ebû Nuaym Ahmed b. Abdullah el-Isbahanî (v. 430 H.).

b) A’lâmü’n-Nübüvve, Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Maverdî eş-Şâfiî (v. 500 H.).

c) Delâilü’n-Nübüvve ve Ma’rifetü Ahvali Sahibi’ş-Şerî’a, Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyn el-Beyhakî (ö. 458 H). Yedi ciltlik bu eser bu mevzudaki en geniş çalışmadır.

d) Delâilü’n-Nübüvve, Fakîh Muhammed Abdullah b. Hamid.

e) el-Meb’as, Hişam b. Ammâr.

3- Hasâis. Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.) özelliklerinden söz eder. Bu mevzuda İmam Süyûtî’nin “el-Hasâisü’l-Kübrâ” isimli iki ciltlik bir eseri vardır.

4- Fezâil. Âlemlere Rahmet Efendimizin (s.a.v.) üstünlüklerinden bahseder. Bu mevzudaki haberler hem yukarıdaki kitaplarda, hem de büyük hadis ve siyer kitaplarında, mevzuuna göre dağınık olarak bulunmaktadır.

Yukarıda yazılan dört çeşit ilmin hepsi bir arada da toplanmıştır. İbn Kesîr’in Şemâilü’r-Rasûl isimli eseri bunun en güzel örneklerinden birisidir. Zaten delâil, hasâis ve fezâil de şemâil’le ilgilidir.

Bu mevzuda önemli eserlerden birisi, Kadı İyâz’ın (rh.) “eş-Şifâ bi Ta’rifi Hukûki’l-Mustafa”sıdır. Bu değerli eserin Hafacî (rh.) tarafından yapılan dört ciltlik ve Aliyyü’l-Karî (rh.) tarafından yapılan iki ciltlik şerhleri ihtiva ettikleri bilgiler açısından önemlidirler.

İsmail b. Yûsuf en-Nebhanî’nin iki cilt halinde tercüme edilen “Huccetullahi ale’l-Âlemîn fî Mu’cizâti Seyyidi’l-Mürselîn “ isimli eseri de şemâille ilgili haberleri ihtiva etmektedir.

***

Şemâil mevzuuna açıklık getirmek üzere şu üç örneği ele alabiliriz:

1) Ebû Nuaym el-Isbahanî’nin (rh.) Delâilü’n-Nübüvve isimli eserinden:

“Rasûlullah (s.a.v.) bir topluluğa uğradı. Onlar bir geyiği yakalamış ve bir çadır direğine bağlamışlardı. Geyik,

- Ey Allahın Rasûlü, ben yakalandım, fakat benim iki yavrum var. Bana izin ver de gidip onları emzireyim ve (beni yakalayan bu) adamlara geri döneyim, dedi. Rasûlullah (s.a.v.),

- Bunun sahibi nerededir, diye sordu. Topluluktakiler:

- Biziz, ey Allah’ın Rasûlü, dediler. Rasûlullah (s.a.v.),

- Onu bırakın, gitsin, yavrularını emzirsin ve size geri dönsün, buyurdu.

- Bu hususta bize kim kefil olacak, dediler. Rasûlullah (s.a.v.),

- Ben, buyurdu.

Geyiği saldılar. Gitti, yavrularını emzirdi geldi, yine bağladılar. Rasûlullah (s.a.v.) onların yanına tekrar uğradığında,

- Bunun sahipleri nerede, diye sordu.

- İşte biziz, Ey Allah’ın Rasûlü, dediler.

- Bu geyiği bana satın, buyurdu.

- Onu sana bağışladık ey Allah’ın Rasûlü, dediler.

- O halde onu salıverin, buyurdu. Onlar da geyiği serbest bıraktılar.” [İbn Kesîr, Şemâilü’r-Rasûl, 281-282]

2) Enes b. Mâlik’ten (r.a.): “Ashaptan mesleği terzilik olan birisi Rasûlüllah’ı (s.a.v.) hazırladığı bir yemeğe davet etti. Ben de Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte bu yemeğe gittim. Rasûlüllah’a (s.a.v.) arpa ekmeği ile içinde kabak ve kurutulmuş et bulunan çorba takdim edildi. (Hz. Enes der ki:) Ben Rasûlüllah’ın (s.a.v.) yemek kabının kenarlarından kabağı araştırıp seçtiğini gördüm. O günden beri de kabağı severim.” [Ebû İsâ et-Tirmizî, Şemâil-i Şerife, Terc. M. Sadık Aydın, İstanbul, 1978, s. 197]

3) Rasûlüllah’ın (s.a.v.) yüzünün güzelliği ve organlarının mütenasibliği hususunda, sıhhatli ve çok rivayetler vardır. Bunlardan bir kısmı şu zatlardan rivayet edilmiştir: Ali b. Ebi Talib, Enes b. Mâlik, Ebû Hüreyre, Bera’ b. Âzib, mü’minlerin annesi Âişe, İbn Ebû Hâle, Ebû Cuhayfe, Câbir b. Semüre, Ümmü Ma’bed, İbn Abbas, Muarrıd b. Muaykıb, Ebu’t-Tufeyl, Addâ b. Hâlid, Hureym b. Fâtik, Hakîm b. Hizâm (radıyallahu anhüm ecmaîn)...

***

Yukardaki rivayetlere göre, Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) şemâil-i şerifleri:

“Güzel tenli, siyahı gayet koyu, beyazında kırmızılık bulunan büyücek gözlü, uzun kirpikli, kaşları birbirinden ayrı idi. Dişleri inci daneleri gibi seyrek, az değirmi çehreli ve uzunca yüzlü, açık alınlı, göğsünü kapayacak kadar sıkça sakallı idi. Göğsü ile karnı aynı hizada ve geniş göğüslü idi.

 

“Kemikleri, omuzları, pazıları, bilek ve baldırları iri ve kalındı. Avuçları ve ayakları genişçe, parmakları uzunca idi. Mübarek cildi ipekten yumuşaktı. Göğsünün ortasında göbeğine kadar ince uzun bir kıl dizisi vardı. Ne fazla uzun, ne de kısacık, uzuna yakın orta boylu idi. Maamafih uzun boylu bir kimse ile yanyana gelse ondan daha boylu görünürdü. Saçları ne kıvırcık, ne de dümdüzdü, hafif dalgalı idi. Tebessüm ettiği zaman karanlık gecede yıldırım şavkımışçasına (çakmışçasına) inci danesi gibi dişleri etrafa nurlar saçardı. Konuştuğu zaman da yine dişleri etrafa ışık ve nûr saçardı. Boynu gayet mevzundu (âhenkli / ölçülü / biçimli idi). Şişman yüzlü ve yumru yanaklı değildi. Ne zayıf, ne semiz, ikisi ortası ve sıkı etli idi.”

Go to top