hayırlı akşamlar hocam bayramınız mübarek olsun inşallah.. sorum şekilde: bir baba kız evladına üniversite okutuyor ama sonunda kız atanamıyor ve evlenme yoluna giriyor. kız anne baba rızasını gözetmeye çalışıyor zaten her şey usule uygun bir şekilde yapılıyor.. Allah ın emri peygamber Efendimizin kavli ile isteme yapılıyor baba da veriyor ama baba kız evlilik yapıyor meslek sahibi olmuyor diye kız evladına hakkını helal etmiyor ve kızının düğüne ve hiçbir şeysine karışmıyor hatta evinden dahi gelin çıkartmıyor.. bu olayda kız evladının durumu nedir ne yapmalıdır?
Salih Kalkan – Facebook
*******
Hayırlı akşamlar kardeşim, sizin de bayramınız mübarek olsun.
Bilindiği gibi İslâm hukuk ve ahlâkına göre bir baba, evlilik çağına gelmiş ve talibi de çıkmış bulunan kızını evermekle mükelleftir. Bunun için meslek sahibi olmak gibi bir şart da yoktur. Zira İslâm hukukunda aileye bakmakla yükümlü olan erkektir, kadın değil. Bu hususta kadının hukukî bir sorumluluğu ve zorunluluğu yoktur. Fakat kadın çoluk-çocuğun geçimi noktasında, şayet ihtiyaç varsa, dinine bir halel getirmeyecek bir işle geçime katkı sağlayabiliyorsa, bunu yapması ahlâken / diyaneten elbette güzel olur. Dolayısiyle bir babanın kızını söz konusu alanda zorlayıp evlendirmemesi doğru olmamakla birlikte, evladın da bu meseleyi babasının gönlünü kırmadan halletmesi, uygun bir meslek edinip helalliğini alması problemin çözümü için gerekli gibi gözükmektedir. Hani serçeye sormuşlar: ‘Bunca belayı nasıl savuşturuyorsun’, diye… O da, ‘Bazısının üstünden, bazısının altından geçiyorum. Eğer devamlı direkt uçmaya kalkışsam toslarım’, demiş. İdare ve müdârâyı unutmamak lazım. Yoksa hayatın hiçbir safhasında arzu edilen geçimi temin etmek mümkün olmaz.
Hâsılı, unutmamak gerekir ki; evlilik çağına gelmiş ve kısmeti çıkmış kızını, mesleği olsun ya da olmasın evlendirmesi bir babanın boynunun borcudur. Zaten geçerli bir meslek sahibi de olsa, günümüz şartlarında kadının çalışma meselesi esasen, dinî, ahlakî ve ailevî açılardan oldukça problemlidir. Evinde ya da çok özel şartlarda çalışabilir ancak... Öyle uluorta her yerde değil. Hatta bunun da maddî-manevî getirisi-götürüsü iyi hesap edilmelidir. O bakımdan, kadının asıl yeri evidir, çocuklarının yanıdır, demek herhalde yanlış olmaz. Zira toplumun temeli ailedir, ailenin temeli de anne terbiyesidir.
Nitekim son yıllarda gelişmiş Batılı ülkelerde kadınlar, iş ve kariyer yerine aileyi tercih etmeye başlamışlar… Az gelişmiş ülkelerde ise kadınlar, maalesef kariyeri aileye tercih eder olmuşlardır. Âcizane kanaatim; gelişmiş ülkelerin kadınları, kariyerin mutluluk getirmediğini, yöneticileri de aile kurumunun çatırdadığını gördükleri için ev ve çocuklarını tercih ediyor olmalılar. Bu da ailevî-sosyolojik bir gerçek.
O bakımdan düşünmek lâzım;
- Kadının çalışmasının kendine, ailesine ve topluma faydası nedir?
- Zararları nelerdir?
- Getirdikleri ve götürdükleri nelerdir?
Dilerseniz meseleyi, bu mevzuda bir hanım kardeşimiz tarafından kaleme alınmış bir makale çerçevesinde ele almaya çalışalım. Lütfen sizler de sabırla ve dikkatle okumaya gayret ediniz.
***
Evvela çalışan kadınları gruplara ayıralım.
1) İhtiyaçtan dolayı mecburen çalışanlar: Maalesef ki günümüzde hayat şartlarının ağır olması sebebiyle bazı kadınlar istemese de çalışmak zorunda kalıyor. Ailesinin maddi sıkıntısı yüzünden çalışmak zorunda olan genç kızlar ya da evli olup eşinin kazancı ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyen çalışan evli kadınlar ve bir de eşinden ayrılmış çalışmak zorunda olan kadınlar var.
Dinimize göre esasen kadın çalışmak zorunda değil. Babası, abisi, amcası yani hayatta olan yakın akraba erkekleri kadına bakmak zorundadır. Ama bu devirde hayat şartlarına baktığımız zaman, pek çok erkeğin kendi evini zor geçindirdiğini düşünürsek, kız kardeşine bakması onun ev kirası ve ihtiyaçlarını karşılaması biraz zor görünüyor.
2) Onlara ihtiyaç olunduğu için çalışması gereken kadınlar: Doktor (özellikle kadın doğum alanı) ebe-hemşire, anaokulu öğretmeni ve öğretmenliğin bazı dalları, psikolog, dini ilimler alanında çalışan hanımlar..İlk önce aklıma gelen meslekler. Bu alanlarda kadınlar olmalı. Mümkün olduğu kadar kadınların kadınlarla muhatap olması iyidir.
3) Keyfî çalışanlar: Maddî ihtiyacı olmayan fakat çeşitli sebeplerle çalışan hanımlar var. Bunları da bir gruplama yapabiliriz:
a- Üniversite mezunu olduğu için kendini çalışmak zorunda hissedenler: “O kadar okudum, çalışayım da bari tahsilim boşa gitmesin.” diye düşünür, kendilerini çalışmak zorunda hissederler. Oysa böyle bir mecburiyet yok. Her okuyan kadın çalışmak zorunda değil.
b- Statü için çalışanlar: Makam-mevki sahibi olma, çalışarak toplum içinde değer görme isteği olanlar. Ev hanımlığı sürekli küçümsendiği için bazı kadınlar çalışarak saygı görme arzusu içine giriyorlar. Lakin unutmamak lazım; kadınlar kariyer yaparken çoğunlukla evlilikleri bitiyor. Toplum paralı, yalnız ve mutsuz kadınlarla dolu... Para ve mevki kadının yaratılış ihtiyacı olan bağlanma ve aile olma ihtiyacını gideremez, gideremiyor.
c- Kocam boşarsa ya da aldatırsa ortada kalırım kaygısı ile çalışanlar: Oysa Rabbimiz (c.c.) hadis-i kudsisinde, “Ben kulumun zannı üzereyim, benden ne beklerse onu veririm.” [Buhari, Sahih, Tevhid, 35; Müslim, Sahih, Zikr 1, Tirmizi, Sünen, Zühd 51] buyurmuştur. Bu yüzden böyle düşünenlerin başına düşündükleri genellikle gelir.
d- Ev işlerini ve çocuk bakmayı sevmeyip dışarıda çalışmayı daha rahat bulduğu için çalışanlar: Çocuk bakıcıya, ev işleri de yardımcıya havale edilir. Dışarıda çalışmak ev işlerinden ve çocuk bakmaktan daha kolay gelir. Fakat hem dışarıda çalışıp hem de akşam gelip evde ev işleri, yemek, çocuk, eş bekliyor, yardımcı da yoksa, bu durum kadın için cidden ağır, hatta çekilmez bir yüktür tabii ki.
e- Aile baskısı ile çalışanlar: Ufak bir anlaşmazlıkta, “Senin için dünyanın masrafını ettik, çalış da boşa gitmesin.” diye düşünen anne-babaların baskısı ile çalışan kadınlar da çoğunlukta... Keza, kendi maaşı geçimlerine yettiği halde daha lüks içinde yaşamak için, karısının çalışmasını isteyen ve baskı yapan erkekler de var.
f- Kocaya muhtaç olmamak için çalışanlar: Kocadan para istemek zorunda kalmamak, daha rahat harcama yapmak için çalışan kadınlar da azınlıkta değil. Kadının çok cimri bir kocası varsa zaruri ihtiyaçlarını bile karşılamıyorsa çalışsın. Ancak bir kaç çanta, bir kaç elbise daha fazla alayım, keyfime göre harcama yapayım diye çalışıyorsa, o zaman bu özgürlük merakı evliliğine pek de iyi bir şekilde yansımayacaktır. Kadın kocasının parasına muhtaçsa, koca da kadının pek çok şeyine muhtaç. Hepimiz ölümlüyüz ve bir şekilde birbirimize maddi-manevi ihtiyaçlarımız için muhtaç yaratılmışız. Bunda gurur meselesi yapacak bir şey yok. Hukuk ve ahlâk birarada yürüyecek.
g- Can sıkıntısından çalışanlar: Genellikle bekâr ya da çocuksuz hanımlar can sıkıntısından çalışıyorlar. Oysa maddî ihtiyacı olmayan hanımlar, can sıkıntısından çalışmak yerine, dinî ve sosyal alanlarda Allah rızası için hizmet etseler daha kârlı, ebedî hayat için daha çok birikim yapmış olurlar.
Elbette ki kadınların cahil kalmaması lazım! Kadın sadece evinde oturup televizyon izleme, ev işi, yeme, içime, gezme, alış-veriş ile ömrünü geçirmesin. Toplumu yetiştiren kadınlar olduğu için, kadınların da İslâmî adap ve usûl çerçevesinde ilim tahsil etmesi gerek. Kadınların ailesini, çoluk-çocuğunu ihmâl etmeden vakıf ve dernek faaliyetleri içinde ilim tahsil etmeleri, yetimlere, fakirlere, yaşlılara yardım gibi sosyal hizmetlerde bulunmaları, para kazanmalarından çok daha öncelikli olmalıdır. Ancak tabii ki kendini bu işlere çok kaptırıp evin yolunu unutanlardan da olmaması gerekir.
***
Çalışan bir kadın ya da çalışmaya niyet eden bir kadın şu soruları kendine sormalıdır?
- “Çalışmam gerekiyor mu? Neden çalışıyorum? İhtiyaç için mi, lüks için mi çalışıyorum?”
- “İhtiyacım olmadığı halde çalışarak bir erkeğin işsiz kalmasına sebep oluyor muyum?
Ben daha lüks yaşamaya çalışırken bir erkeğin çocuklarına ekmek götürmesine engel oluyor muyum? İşsizlik ve borçlar yüzünden ailesinin yüzüne bakamayan cinnet geçiren, canına kıyan ya da çocuklarını öldürüp intihar eden erkeklerin haberleri gazetelerin üçüncü sayfalarını dolduruyor, fakat nedense pek kimse ilgilenmiyor. Erkeklerin işsiz kalmasında daha lüks yaşamak için çalışan kadınların payı ne kadar, bunları bir mü’min olarak düşünmemiz lazım.
- “Yaptığım iş yaratılışıma uygun mu?
Bana maddiyatın yanında manevi olarak katkısı mı var yoksa maneviyatıma zararı mı var? Kadının yaptığı iş ve çalıştığı ortam çok önemli… Kadınlar erkeklerin yapacağı güç veya otorite gerektiren ya da matematiksel zekâ gerektiren işlerde çalışıyorsa erkekleşmeye başlıyor. Masa başı işlerde erkeklerle sürekli aynı ortamlarda bulunan kadınlar ve erkekler arasında duygusal bağlar kolay gelişiyor, bu da aldatmalar ve boşanmalara sebep oluyor. Kadın çalıştığı iş ve ortamda manevi kayba uğruyor mu? Bunun muhasebesini iyi yapmalı.
- “İş hayatı beni nasıl etkiliyor?”
Her gün yorgun musunuz? Tahammülsüz ve sinirli misiniz? Kendinizi tüketmek üzeresiniz dikkat! Kazandığınız bütün paraları harcasanız, sağlığınızı tekrar getiremezsiniz.
- “İş hayatı evlilik hayatımı nasıl etkiliyor?
Çoğunlukla eşinize güler yüz gösteremeyecek kadar yorgunsanız, yaptığınız işleri onun başına kakar gibi yapıyorsanız, param var diye bir de evde reislik yapmaya çalışıyorsanız evliliğiniz tehlikede demektir. Para mı, evlilik mi tercihi yapmanızın zamanı geçiyor olabilir.
Bazı çalışan kadınlar “Kadın kazancını kocasına vermek zorunda değil.” deyip aile bütçesine katkıda bulunmuyor. Kadının çalışması hiç bir şekilde eş ve anne rollerini etkilemiyorsa parası kendinin olsun, diyebiliriz. Lakin dışarıda çalışan, her gün yorgunluk türküsü söyleyen, yemeği vaktinde hazır olmayan kadının derdini erkek çekiyorsa, kadın da kazancını eşiyle paylaşmalı. Ahlâken / diyaneten uygun olan budur. Aynı şekilde erkek de karısının çalışmasını istiyorsa, ev işlerinde çocuğun bakımında ve diğer hizmetlerde karısına yardımcı olmak zorunda.
Ayrıca pek çok çalışan kadının cebinde ev hanımlarının cebinde olduğu kadar bile para olmuyor. Karı-koca ikimiz de çalışıyoruz, diye daha fazla harcıyorlar. Arabalarını değiştiriyorlar, evlerini değiştiriyorlar, yazlık-kışlık alıyorlar… Şunu da alalım bunu da alalım derken para peşinde ömürlerini tüketiyorlar genellikle... Büyük şeylere harcama yaparken küçük şeylere ayıracak para bulamıyorlar. Bu arada muhabbetsiz / sevgisiz ömürleri geçmiş oluyor.
- Çocuklarıma annelik yapabiliyor muyum?
Çocuklarınızla yeterince ilgilenmiyorsanız, yorgunluk sebebi ile onlara karşı sabrınız yoksa, çabucak bağırıveriyorsanız, onların küçük dünyalarında büyük yaralar açıyorsunuzdur!
Çocuklarınız siz olduğunuz halde annesiz gibi mi büyüyor, duruma bir bakın. Hele bir de onları, siz çalışırken ehil ellere teslim etmiyorsanız durum daha da kötü! Yavrunuzu bütün gün para için size güler yüz gösteren, fakat çocuğunuzun mâsum dünyasını karartacak sert ve katı kalpli insanların ellerine mi bırakıyorsunuz, iyi bakın. En iyi bakıcı bile annenin yerini tutmaz unutmayın. Çalışıyorsanız bile en az bir beş yaşına kadar ara verip çocuğunuzu kendiniz büyütmeye çalışın.
Şunu kabul etmek lazım ki; tam mesai çalışmak kadın yaratılışına uygun değil.
Kadınların özel dönemleri var, sancıları var, huysuzlukları var, hamileliği var, doğumu var, süt vermesi var. Bütün bunları görmezden gelip özgürlük adına, feminizm adına kadınları erkeklerle yarıştırmak, öncelikle kadınlara yapılan büyük bir kötülüktür.
Kadınlar çalışma hayatına bu kadar dâhil olduktan sonra kadın fıtratı bozuldu, evlilikler bozuldu, aileler daha kolay dağılmaya başladı. Bunu “ne güzel, kadın çalışınca kocasına minnet etmiyor.” diye iyi bir şeymiş gibi savunanlar, kocasına hizmet etmekten rahatsız olan kadınların iş yerinde patronlarına minnet etmek ve onların emirlerine itaat etmek zorunda olduğunu neden düşünmüyorlar acaba?
***
Velhasıl kadının yeri öncelikle evidir.
Ben kendi adıma hayatımın hiç bir döneminde tam gün mesai çalışmadım. Kur’an Kursu Öğretmenliği yaptığım dönemde yarım gün çalıştım, onu da anne olacağımı öğrendikten sonra bıraktım. Bekârken ve çocuksuzken Kur’an öğretmeyi çok sevdiğim ve öğretme işinde de başarılı olduğuma inandığım için çok severek çalıştım. Öyle olduğu halde evliliğimin ilk yıllarında çalışırken ev işlerine yetişmek hususunda çok zorlandığım dönemler olduğunu hatırlıyorum.
Şimdi yine faydalı olduğuma inandığım bir işi severek yapıyorum. Mesai saatim yok. Yazma saatlerimi, seminer programlarını aile düzenimizi bozmayacak şekilde ayarlıyorum. Kadının öncelikli yerinin evi olduğunu düşünüyorum. Tabii başta yazdığım gibi mecburiyet yüzünden çalışan kadınlara söyleyecek sözümüz yok. Fakat keyfiyetten çalışan kadınlara da bir kere daha düşünün etraflıca demek isterim.
Bizim kadınlarımızın çoğu aslında hep çalışmışlar. Tarlada, bağda-bahçede çalışıp hep eşlerinin yanlarında olmuşlar. Çalışmaları, aileye ait işler olduğu için, şartları kendilerine göre ayarlayabilmişler. Gerçi bu durum bazı bölgelerimizde erkekleri tembelliğe alıştırmış, erkekler kahvelerde oturup tembel tembel pineklerken kadınlar gündüz dağlarda-bağlarda tek başlarına çalışıp bir de akşam ev işlerine yetişmeye çalışarak fazlaca bir yükün altına giriyorlar. Şartlar uygun da olsa kadın erkeği tembelleştirecek kadar çalışmamalı. Kadın erkeğin yanında yardımcı olsa da erkeğin yapması gereken işleri yapmamalı, onun sorumluluğunu üstlenmemeli. Sonuçta eve ekmek getirmek kadının değil erkeğin vazifesi.
Dinimiz kadının çalışmasını yasaklamamış. Sahabe hanımlarından (r.anhunne) evinde iş yapıp satarak aile bütçesine katkıda bulunanlar olmuş. Kadının çalışmasında İslâm’a uymayan taraf, çalıştığı ortam ve çalışma şartları… Günümüzde de çalışma ortamları dinî hassasiyeti olan hanımlar için pek uygun değil.
Çalışmak zorunda olan hanımların mümkünse evde el işi, pasta, börek, mantı gibi işler, ya da internet üzerinden evden çalışma şeklinde bir mesai şeklini tercih etmeleri, pekçok açıdan dışarıda çalışmalarından daha hayırlı olur, diye düşünüyorum. Çünkü dışarıda çalışan hanımların kazançlarının çoğu kreşe, giyim-kuşama gidiyor. Hele uygun olmayan ortamlarda çalışıyorlarsa, manevi kayıpları her şeyden daha önemli! [Bu yazının hazırlanmasında Sema Maraşlı hanımefendinin, Çocuk ve Aile Sitesi’nde, 17 Eylül 2012’de yayınlanan “Kadınların Çalışma Meselesi” başlıklı makaleden istifade edilmiştir.]