Selamun aleyküm hocam.Alevi-bektaşiliğin kurucusunu hocamız sınavda sormuştu.Ben de Hacı Bektaşi Veli yazmıştım.Sizce doğru mudur?Soru: Irem tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
Değerli kardeşim;
Bu iki kavram da, buna dayalı sorunuz da hayli karışık ve karmaşık bir mevzu. Hem derinliği, hem genişliği itibariyle öyle basit bir veya birkaç yazıyla doğru ve sağlıklı olarak anlatılabilecek-anlaşılabilecek bir mesele değil. Tarihî seyri var, itikadî, amelî, ahlâkî-tasavvufî ciheti var, sosyo-kültürel yönleri var... Doğrular var, eğriler var, istismarlar var… Var oğlu var. Neresinden tutsanız elinizde kalacak cinsten netameli bir alan. Bir, hatta birkaç doktora tezi oluşturabilecek çapta bir çalışmayı gerektirir. Kronolojik şahsiyet olarak kurucusunun kim olduğunu bilmek ya da bilmeye çalışmak da burada kime ne kazandırır?
Esasen bu grubun temeli taa tâbiîn dönemine kadar uzanır, o devirde Ehl-i Sünnet’ten ayrılışın ilk tohumu Vâsıl bin Ata (ö. 131/748) tarafından atılır. Fırkanın adı da Mu’tezile’dir. Sonraki yıllarda-asırlarda ise bu ana gövdeden başta Şîa olmak üzere farklı isimler altında pek çok klikler / fırkalar doğar. Ama temelde hepsi de Sünnîliğin haricinde oluşan topluluklardır. Hadis-i şerifte anlatılan “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılır” sözü boşuna değildir. Ancak burada bunları anlatmak-anlatabilmek hiç de kolay olmayacağı gibi, verimli ve faydalı olacağı kanaatinde de değilim. Merak edersen ileride araştırır sağlam bilgilere ulaşırsın. Şimdilerde sana lazım olan, Ehl-i Sünnet ve Cemaat dediğimiz ve inançta mensubu bulunduğumuz mezhebin temel görüşlerini bilmek ve onlara sahip çıkmaktır.
***
Hacı Bektaş-i Velî hazretlerine gelince…
Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında yaşıyan evliyânın büyüklerindendir. İsmi, Seyyid Muhammed bin İbrâhim Atâ olup, lakabı Bektâş’tır. Horasan’ın Nişâbur şehrinde h. 680 / m. 1281 senesinde doğdu. Hacı Bektâş-ı Velî’nin (k.s.) nesebi Hazreti Ali’ye (r.a.) dayanır. H. 738 / m. 1338 senesinde Kırşehir’e yakın bir yerde vefât etti. Vefâtı hakkında başka rivâyetler de vardır. Türbesinin bulunduğu kasabaya sonradan Hacı Bektaş ismi verildi.
Hacı Bektâş-ı Velî hazretlerinin derslerini ve sohbetlerini takib edip onun tarikatına bağlananlara, tasavvuftaki usûle uyularak “Bektaşî” denildi. Bu temiz, itikâdları-inançları, ahlâkı düzgün olan ve ibâdetlerini yapan Bektâşîler zamanla azaldı. Daha sonra yapılan bir takım değişiklikler sebebiyle, hakîkî Bektaşîlik unutuldu ve günümüzden yüz sene önce ise hiç kalmadı. Herkes tarafından sevilen, hürmet ve itibâr edilen bu isim, Hurûfî denilen sapık kimseler tarafından da siper olarak kullanıldı. İslâmiyeti yıkmak için kurulan bozuk yollardan biri olan Hurûfîliğin kurucusu Fadlullah Hurûfî, Timur Hân (r.aleyh) tarafından öldürülünce, dokuz yardımcısı kaçarak Anadolu’ya geldiler. Bunlardan Aliyyü’l-A’lâ ismindeki kimse, bir Bektaşî tekkesine geldi “Câvidân” adlı kitaplarını gizlice yaymaya, câhilleri aldatmaya başladı. Hacı Bektâş-ı Velî hazretlerinin yolu budur dedi. Hâlbuki Hacı Bektâş-ı Velî’nin yolundan ayrılmayan hakîkî Bektâşîler, bunlardan tamamen ayrıldılar. Hurûfîlik, haramlara helâl, nefsin arzu ettiği kötü arzulara, serbesttir dediği için, bozuk rûhlu insanlar arasında çabucak yayıldı. Sözlerine “Sır” deyip, çok gizli tutulmasını emrederlerdi. Sırları yabancılara açanları öldürdükleri bile vâki olurdu. Sırları “Câvidân” kitabında a, c, v, z,... gibi harflerle işâret edilmektedir. Hurûfiler, Bektaşîlik ismini kendilerine perde yaparak, bu perde arkasında çalışmışlardır.
Bektaşî tarikatı adı altında saklanan Hurûfîler, Müslümanları aldatmak için, birkaç yoldan saldırıyorlardı:
1- Fadl-ı Hurûfî’ye, ilâh, tanrı diyorlardı. “Tanrılık, ezelde görünmez bir kuvvet idi. Önce harfler şeklinde, sonra Peygamberler şeklinde, nihâyet Fadl’da açığa çıktı” derler.
2- Hazret-i Ali’nin (r.a.) sözleri diyerek uydurdukları sözler ve düzdükleri uydurma hadîsler ile “Ali’yi sevenlere günah zarar vermez, ibâdete lüzum yoktur, haramlar helâldir” derler.
3- Bütün dinlerin bir olduğunu, Fadl-ı Hurûfî’nin, Hz. Muhammed aleyhisselâmdan ve Hz. Ali’den (hâşâ) üstün olduğunu söylerler.
4- Bunlara göre namazı bir kerre kılmak, orucu bir kerre tutmak ve guslü de ömründe bir kerre yapmak farzdır. “Gusl edip vücûdunuzu hırpalamayın” derler.
Hurûfîlerin; zikirleri, ibâdetleri okumaları yoktur…. Tamamen sapık ve sapkın bir fırkadır.
***
Bektaşî deyince, iki türlü insan anlaşılır
Birincisi; hakîkî, doğru Bektaşî olup, Hacı Bektâş-ı Velî’nin gösterdiği yolda, hak yolda giden temiz Müslümanlardır.
İkincisi; sahte, yalancı Bektâşîlerdir. Bunlar, bozuk yolda olan Hurûfilerdir. Halk arasında anlatılan Bektaşî fikraları, bu sahte ve yalancı Bektâşîlere âittir.
Hacı Bektâş-ı Velî’nin “Makâlât” adlı Arapça bir eseri vardır. Sonradan nefes adıyla yazılan ve ona nisbet edilen şiirler onun değildir. [Detaylı bilgi için bkz. İslam Alimleri Ansiklopedisi]
***
S o n u ç
Aleviyiz diyenlerin Hz. Ali radıyallahu anhın yolundan gitmedikleri, onun gibi yaşamadıkları açıktır.
Keza Bektaşî ya da Alevî-Bektaşî olduklarını iddia edenlerin de, Hacı Bektaş-ı Velî hazretlerinin gittiği yolu takip etmedikleri aşikârdır.
Demek oluyor ki, her iki isim altında yürütülen işler-faaliyetler istismara uğramış, aslını kaybedip yozlaşmış oluşumlardır. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı ile alakaları yoktur.
Hicrî ikinci bin yılın müceddidi İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretlerinin ifadeleriyle, ‘eğer Alevilik Hz. Ali'yi(r.a.) sevmekse, biz onlardan daha çok seviyoruz ve onlardan daha çok Aleviyiz.’ Bektaşilik için de aynı ifadeleri kullanabiliriz. Bizim Hz. Ali’yi (r.a.) ve Hacı Bektaş-ı Veli’yi (k.s.) sevmemiz, moda deyimiyle, sözde değil özdedir. İnançta, ibadette-amelde ve ahlâkta onlara uymakla, gittikleri yolda yürümekledir. Detaylı bilgi için lütfen bkz.
http://www.halisece.com/akaid/350-itikadi-ve-ameli-mezhepler.html
http://www.halisece.com/akaid/736-ehl-i-sunnet-ve-l-cemaat.html
http://www.halisece.com/akaid/2519-elh-i-sunnet-ve-sia-da-12-imam-meselesi.html
http://www.halisece.com/sosyal-meseleler/65-cozum-sohbeti.html
Velhâsıl sorduğunuz husus ne temel inanç, ne amel, ne de ahlâk meselesi… Dolayısiyle bunun kurucusu kim olsa, kim denilse ne fark eder? Ayrıca değerlendirmeye göre de değişebilir. Yukarıda anlattık. O bakımdan, size kim öğretilmiş, kitaplarınızda kim belirtilmişse “odur” deyip sınavı vermeniz herhalde en uygun yol olur.
Vesselâm…
Not: Bu cevaptan kimse kendine göre bir şeyler çıkartmaya kalkışmasın. Yazı, bu mevzuda tamamen ilmî-araştırma esaslarına dayalı bilgilerin, formatın müsaadesi nisbetinde satırlara dökülmesinden ibarettir. Bir tesbittir. Yoksa maksadımız hiç kimseyi, hiçbir grubu, mezhebi yermek ya da övmek değildir. H.E.