Hocam, alacağı zekâta saymak caiz olur mu, bununla zekât ödemiş olur muyuz? Hanefîyiz. Tşk ederim.
Soru: Adnan uyanık tarafından yazıldı. Kategori: Soru – Cevap
*******
Selamün aleyküm.
Değerli kardeşim;
Alacak zekâta sayılmaz. Çünkü zekât mü’min için bir ibadettir, dünyevî anlamda vergiden ibaret değildir. İbadetlerde asıl olan, öncesinde niyetle başlanmış olmasıdır. Zekât için ayrıca mülkiyet de şarttır. Dolayısiyle onu verirken böyle bir niyetiniz yok idiyse, o zaman o işe ibadet olarak başlanmamış demektir.
Peki, bu durumda olan nedir?
Âmiyâne tabirle güya, “Yâ Rabbi ben bunu alamadım, senin olsun” der gibi garip-acip / enteresan ve de kul için yakışıksız bir hâldir.
O bakımdan Müslüman, alma ihtimali olmayan alacaklarını, hatta alma ihtimali olsa dahi verirken zekât niyetiyle vermediği alacaklarını zekâtına sayamaz.
***
Meselenin izahına gelince…
Mensubu bulunduğumuz Hanefî mezhebine göre, alacağı zekâta saymak caiz değildir. Sebep olarak da, biraz önce işaret ettiğimiz gibi, "zekât verirken paranın sahibinin mülkiyetinde olması ve zekât niyetiyle vermesi gerekir" denilmektedir. Bu açıdan en doğru ve en güzel olanı, alacaklının borçluya zekâtını vermesi, borçlunun da alacaklıya borcunu ödemesidir. Fakat bunu bir şart olarak ileri sürmek de doğru olmaz. Yani zekât vermekle yükümlü ve sorumlu olan kişi, borçlusu bulunan bir muhtaca "Bana olan borcunu vereceksen sana zekât veririm" diyerek zekât verirse, bu caiz olmaz.
Ancak şart koşmadan her iki taraf bunu niyet ederlerse, verilen şey zekât sayıldığı gibi, borç da kapanmış olur. Hatta borçlu olan kimse alacaklıya, "Benim durumum müsait değildir, bana zekât verirsen ben senin borcunu kapatırım" dese, o da verse yine caizdir. Çünkü bu durumda şartlı olarak verilmemiş, belki bir teklif vâki olmuştur. [Yusuf b. İbrahim Erdebîlî (v. 799/1397) el-Envâr, 1, 151]
Meselenin bu hususiyetinden / özelliğinden dolayı borçludaki parayı zekâta saymak için, "Borçluya önce zekât vermeli, sonra da alacağını hemen arkasından istemeli" diyenler olduğu gibi; "Borçlu borç para bulup (önceki söz konusu) borcunu ödemeli, ödediği borçtan da kendisine hemen zekât verilerek yaptığı borçtan kurtarılmalı" diyenler de vardır... Geçmişteki uygulamalar da böyle olmuştur. Batık parayı zekâta sayar gibi abes bir duruma düşmemek ve fıkıhtaki temlik şartını da uygulamış olmak için, ulema tarafından buna gerek görülmüştür.
***
S o n u ç
Son devir dersiâmlarımızdan Ömer Nasuhi Bilmen merhum da meseleyi şöyle izah etmiştir:
“Bir kimse, fakir olan medyununu (borçlusunu) borcundan kurtarmak ve kendisi de elindeki malların zekâtını kısmen olsun ödemek isterse, medyununa borcu kadar nakit bir parayı zekât niyeti ile verir. Borçlu da bu para ile borcunu alacaklısına öder.” [A.g.m., Büyük İslam İlmihali, Bilmen Yay. İstanbul, 1966, s. 355, md. 80]
Mevzu ile ilgili detaylı bilgi için ayrıca bkz.
http://halisece.com/sorulara-cevaplar/671-bunlar-zekat-olurmu.html
http://halisece.com/zekat/352-zekatin-verilecegi-harcanacagi-kisiler-ve-muesseseler.html