Selamün aleyküm hocam. Bazı balık çiftliklerinde balıkların hınzır eti içeren yem ile beslendiği iddia ediliyor. Bu balıkların yenmesinde bir mahzur var mıdır ? Allah razı olsun.
Soru: Mahfuz tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
Öncelikle Müslümanların, her şeyi haram olan domuzun yetiştirilmesini ve ticaretini teşvik etme durumuna düşmemeleri için, alternatif temiz ürünler aramaya yönelmeleri gerekir. Balıkçılık yapıyorlarsa bu tür yemlerden kaçınmaları, tüketici iseler bu nevi yemlerle beslenen balıkları yemekten sakınmaları lazımdır.
İnsan filasıl temizdir, mükerrem bir yaratıktır. Bunun için de bu gibi bayağı, yenmesi haram ve zararlı olan mâlum hayvanın etinden korunmuştur. Besinlerin insanlar üzerinde iyi ve kötü tesir bıraktığı inkâr edilemez. İnsanlar kendisi için faydalı olanı ararsa, İslâm dininin müsaade ettiği şeylerden yararlanmalı, yasakladığı şeylerden de kaçınmalıdır. Bundan başka selamet yolu yoktur. [Bilmen, Ö.N., Büyük İslam İlmihali, s. 417, md. 50]
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen; boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, canavar yırtmış olup da canlı iken kesmedikleriniz; dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanan hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet (şans) aramanız size haram kılındı...” [Maide suresi, 3]
Bu ayet-i kerimeden hareketle âlimler; leş’in, hayvan boğazlandığında akıtılan kanın murdar olduğu, yenmeyeceği ve ondan (herhangi bir yolla) faydalanılamayacağı hususunda ittifak etmişlerdir. [İbnü`l-Arabî, Ahkâmül-Kur`ân, I, 53] Bu ittifakın icma halinde olduğu ifade edilmiştir. O kadar ki, meşhur Hanefi fıkıh âlimlerinden Cessâs (rh.), bu maddelerin haram kılınışının her türlü yararlanmaya şâmil olduğunu, binaenaleyh ölmüş hayvan etinden hiç bir suretle yararlanılamayacağını, hatta köpeklere ve diğer et yiyenlere dahi yedirilemeyeceğini, çünkü bunun da bir nevi faydalanma olduğunu söylemiştir.
Yine Cessâs’ın (rh.) naklettiği şu haber de bu görüşü te’yid eder (destekler):
"Rasûlullah (s.a.v.) Mekke`ye gelince iç yağlarını toplayan Hıristiyan asıllılar ona gelerek, ‘Ey Allah’ın Rasûlü, biz ölmüş ve kokmuş hayvanların iç yağlarını alırız ve sadece deri ve gemi yağlamada kullanırız, ne dersiniz?’ dediler. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) de;
"Yahudilerin Allah canını alsın, onlara da etler yasak edilince onları sattı ve parasını yediler" diyerek memnuniyetsizliğini bildirdi." [Cessâs, Ahkâmül-Kurân, I, 145] Cumhura (fukahanın çoğunluğuna) göre bu haram maddeler bizzat yenmeseler bile, bunlardan başka bir yolla faydalanmak da netice itibariyle yeme hükmünde sayılmıştır. Bu mevzuda Yahudilerin kınanma biçimi de bunu gösterir.
Yukarıda da söylediğimiz gibi dökülen kan ve benzerlerinden, hangi yolla olursa olsun yararlanılması haramdır. Kan haram olduğuna, yani ‘mütekavvim mal’ [*] olmadığına göre satışı ve alışı haramdır. Öyleyse, hangi oranda karıştırılırsa karıştırılsın, yem yapmak üzere kan almak isteyen bir Müslüman onu nasıl satın alacak, satan nasıl satacaktır? Hele hele işin içine domuz giriyorsa… Bu asla tecviz edilemez.
Maamafih, ‘bu ayette geçen ürünlerin yenilmesinin haramlılığı insanlar içindir. O bakımdan içerisinde domuz katkısı bulunan ürünlerin yem sanayiinde kullanılması, domuz etinin yenmesi anlamına gelmez’ denilebilir. Gerekçe olarak da, ‘çünkü bu tür yemler gerek imalat döneminde gerek bunları yiyen hayvanların vücudunda değişime uğramakta, domuz eti olmaktan hükmen çıkmış olmaktadırlar. Sağlık açısından bir problem bulunmaması kaydıyla, bu tür yemlerle beslenen hayvanların etini yemek dinen sakıncalı olmayacağı’nı söyleyenler çıkabilir. Buna da fıkıhtaki pislik yiyen hayvanların durumunu örnek verebilirler. Mesela;
Pislik yiyen tavuk vs. gibi hayvanların eti, "kesimden önce belli bir süre bekletilmeleri ve bu sürede temiz yemlerle beslenmeleri" kaydıyla yenilebilmektedir. [İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râiq, 8, 207] Diğer taraftan domuz sütü ile beslenen bir kuzunun etinin yenmesinde de mahzur bulunmadığı belirtilmiştir. [Serahsî, el-Mebsût, 11, 255; Kasanî, Bedâiu’s-Sanai‘, 5, 40]
Hanefî mezhebinin bu husustaki görüşü özetle şöyledir: Dışkı yiyen hayvanın eti kokmadıkça yenmesi helâldir. Nitekim domuz sütü emen kuzu da, eti değişmeyeceği için yenir. Ama serbest dolaşan tavuk (muhallat) üç, dışkı yiyen koyun dört, inek de on gün hapsedilip temiz gıdalarla beslenmelidir. Bu hapis gününü daha değişik tutanlar da vardır. Ama İmam Serahsî (rh.), bu gün tayininin bir mesnedi / dayanağı olmadığını, mühim olanın koku gidinceye kadar beklemek olduğunu söyler. Tavuk hiç bekletilmeden yenirse tenzîhen mekruh olur. [İbn Âbidîn, 4, 341; Bilmen, Ö.N., a.g.e., s. 417, md. 51-52]
Evet, bu kıyaslamaya göre düşünecek olursak, en azından bahsi geçen balıkların da bir süre temiz yemlerle beslendikten sonra satışa sunulmasının gerektiği açıktır.
Peki, bunu kim ve hangi balık üreticisi hesap edip yapacak? Günümüz toplumunda o hassasiyet nerede!
Zira o inceliği düşünecek insan, tedbirini zaten baştan alır ve böyle bir yemle beslemezdi balıklarını…
Öyle değil mi?
O halde bu balıkları yemek, en azından mekruh olup, Müslümanın kaçınması gerekir. Feyzine-nûruna mâni olur, letâifine menfî yönde tesir eder.
DİPNOT
[*] Lûgate "kıymetli, fiyatı belirlenmiş" anlamına gelen mütekavvim, bir fıkıh tabiri olarak, dinen iktisadî değeri olan mal demektir. Bu kavram iki manada kullanılmıştır: Birincisi, Müslümanların faydalanmaları helâl ve serbest olan ve iktisadî bir değeri olan mal… Buna göre akan kan, domuz eti mütekavvim mal değildir. İkincisi; elde edilmiş, kazanılmış, tasarruf mevzuu olabilecek mal... Meselâ denizdeki balık, havadaki kuş mütekavvim mal değildir. Ancak yakalandıklarında mütekavvim mal olur. Mütekavvim olmayan malın itlâfı, tazmîni gerektirmez. Ayrıca alış-verişte akdin mevzusunun mütekavvim mal olması gerekir. Mütekavvim olmaması hâlinde, kurucu şartlarını taşımadığından akit bâtıl olur.