Dede bakmaz para faln göndermezler yetimlerin hakkına girmiş olur mu
Simdi hanımın eşi vefat edince reddi miras yapıo zamn da dededen de hak talep edilmiyor bu hanm mahkemede bunu yaptığı halde dededen çocuklarına bakmasını talep edebilirmi
Bnm bildiğim reddi miras caiz değil
Fakat dede kadın yaptığı için yetim lere bakmiyo
Borc tan kurtulmak için haciz gelmesin diye yapiyolarmis
*******
A) Redd-i miras meselesi
Umde (prensip, esas) olarak redd-i miras, İslâm hukukuna göre caizse de İslâm ahlâkına nazaran uygun bir davranış değildir. Bununla beraber şunları söyleyebiliriz:
1. Bir kişinin şuurlu veya şuursuz (bilinçli ya da bilinçsiz), haklı veya haksız, hayırlı veya hayırsız yaptığı alış-verişlerden ve diğer borçlarından vârisleri sorumlu olmaz.
2. Vârisler redd-i miras yapmasalar da İslâm hukukuna göre, vefat edenin borcunu kendi mallarından (ceplerinden) ödemek zorunda değillerdir. Ancak vefat edenin malı varsa, onun teçhiz-tekfin masrafları karşılanmadan, varsa vasiyeti (mirasın üçte birinden) ifa edilmeden, borçlarını ödemeden vârisler onun mirasından paylarını alamazlar. Yani önce zaruri harcamalar yapılır, sonra vefat edenin borçları ödenir, en son olarak da geriye mal kalmışsa varisler arasında taksim edilir.
3. Bugünkü kanunlara göre, redd-i miras edilmediği takdirde, bazı alacaklılar tarafından vârislerin mallarına hatta oturdukları evlere bile haciz konulabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, haksız yere mağdur olmamak için redd-i mirasta şer’î bakımdan bir mahzurun (sakıncanın) olduğunu söylemek de doğru olmaz. Zira kişi redd-i miras etmese zaten bir şey alamayacak, mallar borca gidecek. Buna rağmen borçlar bitmese bile, vâris ondan hukuken sorumlu değil, ahirette bundan dolayı hesaba çekilmez.
4. Vârisler redd-i miras etseler de etmeseler de, ellerinden geldiği kadarıyla, vefat edenin borçlarını ödemeleri, fıkhen-hukuken üzerlerine borç olmamakla beraber, “ahlâken” güzel bir harekettir, fazilettir, vicdani bir davranıştır, elbetteki uhrevî mükâfatı da büyük olacaktır. Bir babanın, bir eşin, bir kardeşin veya başka bir yakın akrabanın kul hakkından dolayı muhtemelen içinde bulunduğu sıkıntısını-azabını gidermeye çalışmak, her insaflı-iz’anlı-vicdanlı evladın, eşin veya kardeşin kendi üzerine vazife bildiği ya da bilmesi gerektiği bir husustur. Unutmamak lâzım; mensubu bulunduğumuz yüce dinimiz İslâm sadece hukuktan ibaret değildir, hukukun yanında en az onun kadar kıymetli bir de ahlâkî değerler manzumesi de vardır.
Şayet vârislerin ödeyecek bir durumu / imkânı yoksa, söylenecek bir söz de yok demektir. Lakin bu vaziyet karşısında, mecbur olmamakla beraber alacaklıların da haklarını helâl etmeleri çok büyük bir fazilettir.
B) “Dede bakmaz, para falan göndermezse yetimlerin hakkına girmiş olur mu? Şimdi hanımın eşi vefat edince reddi miras yapıyor, o zaman dededen de hak talep edilmiyor. Bu hanm mahkemede bunu yaptığı halde dededen çocuklarına bakmasını talep edebilir mi?”
Eğer söz konusu hanım yoksul, çocuklar da hakikaten bakıma muhtaç iseler, tabii ki dede’den torunları için talepte bulunabilir. İmkânı nisbetinde bakmazsa, haklarına girmiş olur. Zira dede’nin torununa / torunlarına bakması gerekir, bu mecburiyet vardır. Nitekim bu mecburiyetten dolayıdır ki, dede veya nine zekâtını-fidyesini-fitresini torununa veremez. Çünkü torun bakıma muhtaç ise, anne-babası da bakacak durumda değilse, dede torununa bakmakla yükümlüdür, bakmazsa yarın bundan dolayı mes’ul olur, hesaba çekilir.