Estağfirullah. Cahillik bizimdir. 

Haklısınız sayın hocam benim açımdan da böyle, yani bende sizin gibi düşünüyorum fakat talebe sorunca evvela çekinmeden bilmiyoruz deyip araştıralım dediğimizden sonra böyle süalleri bir bilene arzetmek durumunda kalıyoruz. Yüze vurunca kısas gerekir mi sorusu da bundandı. Yoksa kolay akla gelecek sorular değil ama 500 e yakın i. Hatip talebesine derse girince ve azm ile ders işleyince,  derste tenefüste nöbette ve çıkışta sorulan sorular yada kağıda yazılmış sorular... Ve 5 tane meslek dersi... Ve pilot imam hatip okulu hocam olunca yoğun geçiyor. 

Sadece izah için yazdım hocam. 

Soru: Timûrtâşî Işık tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Selamün aleyküm kardeşim.

Rica ederim, hepimiz bilmediğimizin cahiliyiz. Okuyup öğrendikçe de kendi cehaletimizin büyüklüğünü-derinliğini idrak ediyoruz malum.

Bu nazik ifadelerinizin ardından, önceki sorunuzla alakalı da bir cevap verme lüzumu hissettim. Karınca kadrince yapabildiğim araştırma neticesinde kaydettiklerimi de aşağıda paylaşmak isterim.

***

Yüze vurmak kısası gerektirir mi, kâfire Müslim diyen kâfir olur mu?

Allâh-ü te'âlâ, dakikaları kıymetlendirmeyi nasib buyursun. Sayın hocam hürmetler. Müsaitse 2 soru şöyledir;

1) Bildiğim kadarı ile dinimizde [harbler ve sair vakalar karşısındaki zaruri müdafa haricinde]  kadının yada erkeğin yüzüne (yani yüz bölgesine) vurmak haram. Talebenin, çocuğun yüzüne vurmak da haram. Diye biliyorum.  

Peki; haklı yada haksız yahut öfkeden sebeb yüze vurunca, vurana ne lazım gelir? Mesela kısas mı gerekir?Yoksa tevbe ve helallaşmak mı lazım gelir? Bazı kitablarda «yüze vurmak da kısas ister»  yazıyor, bazılarında ise kısasa dahli olmadığı, yazılı. Anlaşılan birçok farklı kavl var, müftabih olanı hangisidir, bunu bulmak bizi aşıyor. Özellikle de kısas lazım mı değil mi bunu bilmek istiyoruz.

2) Mümin kimseye kafir diyen meazallah kendi kafir olur biliyoruz. 

Birisi bize şöyle soruyor; (Bir kafire,  müslüman diyen kafir olur mu? )

[Ayrıntı; Hocam soru hakkında birkaç ayrıntıyı arzetmek gereği duydum. Doğrusu bir kafire niçin müslüman denilsin bilemedim ama görüldüğü bilindiği kadarla bu; cemiyette karşılığı olmayan bir hal. Belki bu soruyu (Bir kafire, düa maksadıyla müslüman demek caiz mi?) şeklinde değerlendirmek daha uygun. Zaten islam ile dalga geçme amaçlı kafire müslüman demek düşünülemez. Bu niyetle diyen herhalde kafir olur. Bunu da değerlendirseniz sevinirim.]

Soru: Timûrtâşî Işık tarafından yazıldı. Kategori: Soru – Cevap

*******

Selamün aleyküm. Mukabil hayır-dualar “sayın” kardeşim.

Sorularınızın cevabına gelince…

1. Dilerseniz meseleye, “yüz”le / insanın suretiyle alakalı bir hadis-i şerifle başlayalım. “İnnallâhe halaqa âdeme alâ sûretihî’ hadis-i şerifinde zamir, Âdem aleyhisselâma gider, ‘onda şeref var’. Peder-i aslî olan zâta tâzimdir. Mevlâ’ya gönderirsen ‘Rahmân, Rahîm… sıfatlarında halk olundu’, demek olup, ‘öyleyse itibar iktiza eder’. Bir de, ‘Âdem aslî hilkati üzere halk olundu, maymundan tekâmül etmedi’, demektir. Bu hadis-i şerif, biri diğerinin yüzüne şamar vurduğunda vârid olmuştur.” [Ali Erol, Hatıratım, s. 59] Hadis-i şerifleri anlamakta sebeb-i vürûd, ayetlerdeki sebeb-i nüzûl gibi önemlidir. Bunu hatırdan çıkartmayalım. Öncelikle bunu yani insanın yüzünün şerefini / değerini-kıymetini tesbit etmiş olalım. Sonra da kısas’ı ele alabiliriz.

Kısas, cinayette ödeşmek demektir. Bir suç işleyenin aynı cinsten bir ceza ile cezalandırılmasıdır. Öldürme veya yaralamada, suçluya aynı şeyin yapılması; kasten adam öldürene veya yaralayana İslâm hukukunun uyguladığı cezadır.

Bir İslâm hukuku tabiri olan kısas lafzı; ferdin hakkı olarak yerine getirilmesi gereken, Kitap ve Sünnet’te (âyet ve hadislerde) miktarı belirlenen ve suçlunun bedenine yönelik bulunan cezayı ifade eder. Kesmek mânâsına gelen "kass" masdarından muştaktır / alınmıştır.

Kısas cezasını gerektiren suçlar; kasten adam öldürme ile bazı kasten yaralama ve sakat bırakma fiilerini şumûlüne alır. Mücerred yüze vurmakla yani yaralama ve sakatlık oluşmamışsa, kısas söz konusu olmaz. Ama tehlikeli, muhatabı aşağılayıcı ve çirkin bir fiildir, her hâlükârda helalleşmeyi gerektirir. Tabii bu da nasıl mümkün olabilecekse…

Kısasla alakalı Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulur:

"Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır. Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (Allah’tan korkar) suç işlemekten sakınırsınız." [Bakara suresi, 178-179]

"Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velîsine salâhiyet (hakkını alması için yetki) verdik. Ancak bu velî de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle yardım olunmuş) o, alacağını almıştır." [İsrâ suresi, 33]

"Biz Tevrat'ta onlara şu hükümleri farz kılmıştık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır. Yaralarda da kısas vardır. Fakat kim hakkından vazgeçerse, bu onun günahlarının affına bir sebeptir. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar, zâlimlerin ta kendileridir." [Mâide suresi, 45]

Yüze vurmayı yasaklayan hadislerden bazıları

Ebu Saîd el-Hudrî’nin (r.a.) bildirdiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Biriniz kardeşiyle kavga ederse, yüzüne vurmaktan sakınsın.” [Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 8, 106]

Aslında her canlının en şerefli yeri/organı yüzüdür. Bu sebepledir ki,  yalnız insanların değil, hayvanların yüzüne vurmayı yasaklayan rivayetler de vardır.

Hz. Cabir (r.a.), “Rasûlullah (s.a.v.) bizi yüzü damgalamaktan ve yüze vurmaktan sakındırdı.” [Müslim, Sahih, Libas, 106]

Yine Hz. Cabir’in (r.a.) bildirdiğine göre, bir gün Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.), yüzü damgalanmış bir eşeği görünce, “Bunu yapana lânet olsun.” diyerek aksülamel (reaksiyon-tepki) gösterdi. [Müslim, Sahih, Libas, 107]

Hadd cezalarında ve te’diple alakalı vurmalarda, vurulacak bölge de tahdit edilmiş, sınırlandırılmıştır.Yüze vurmak kesinlikle yasaklanmıştır. [Müslim, Sahih, Birr, 112, 116] Yukarıda da belirttiğimiz üzere hayvanın bile yüzüne vurmak dinen yasaktır. [Ebu Davud, Sünen, Cihad, 58] Bazı âlimler bütün vuruşların aynı mahalle/yere olmasını da hoş karşılamazlar. [Râzî, Tefsir, 10, 90] Kabîsî en uygun mahallin ayak altı olacağını söyler. [Kabîsî, s. 54]

Hâsılı, hadd cezalarında dahi darbın (vurmanın) beden ile sınırlı kalması, suçlunun başına, yüzüne, cinsel organına, kalp ve yumurtalıklar gibi hayatî öneme sahip âzalara vurmaktan kaçınılması gerekir. Çünkü buralara vurmak, kişinin ölümüne yol açabilir veya onlardan faydalanmasını engelleyebilir. Kadın için de durum aynıdır. Ancak kadına oturduğu yerde “celde” (sopa veya kamçı) vurulur….

Evet, yüce dinimizİslâm’da yüze vurmak yasaklanmış, mekruh sayılmış…Hatta bazı âlimler haram demişlerdir. Yüze vurmakla eğer yaralama vuku bulmuşsa, mesela göze, dişe, burna kulağa bir zarar gelmişse, bu meş’um fiil misliyle kısası gerektirir. Nitekim bu hususta Cebele hadisesi meşhurdur. Şöyle ki:

Rasûlullah (s.a.v.) İslâm'a davet etmek üzere Gassan kralı Cebele İbnu'l-Eyhem'e mektup yazdı. Cebele, Müslüman oldu ve bunu Rasûlullah’a (s.a.v.) yazdı. Ömer İbnu'l-Hattab'ın (r.a.) zamanına kadar Müslüman kaldı.

Kâbe'yi tavaf ederken Fezare oğullarından birisi, izârına (peştemal gibi elbise) bastı ve o da çözüldü. Cebele elini kaldırıp ona tokat attı ve burnunu kırdı. Adam Cebele'yi Hz. Ömer'e (r.a.) şikâyet etti.

Hz. Ömer (r.a.) ona; 

- "Ya adamı râzı edersin (gönlünü alır helalleşirsin), ya da onun sana kısas yapmasına müsaade edeceğim. (Burun kısasa dâhil olan organlardan.) Eğer Hıristiyan olursan, boynunu vururum." dedi. Bunun üzerine Cebele;

- "Geceleyin durumumu düşüneyim." dedi.

Geceleyin adamlarıyla birlikte hayvanlarını hazırladılar ve Kostantıniyye'ye gittiler. Orada Hıristiyan oldu ve o haldeyken öldü. [Bk. İbnü’l-Cevzî, el-Vefâ]

***

2. “Mü’min kimseye kâfir diyen meazallah kendi kâfir olur biliyoruz. Birisi bize şöyle soruyor: Bir kâfire, Müslüman diyen kâfir olur mu?”

Bunlar tehlikeli sözler, kelâmî mevzulardır, çok su götürür, kaçınmak gerekir. Her şeyden önce bir insana illâ da kâfir veya mü’min demeye mecbur değilsin. Mutlak manada İslâm’a inananların Müslüman, inanmayanların gayrimüslim olduğunu ifade eder geçersin. Bâhusus bulunduğun ortama göre ağzından çıkan kelimelere, kavramlara, üslûb ve tarzına dikkat etmelisin. Bir şeyler yapayım derken, yıktıklarının altında kalıp boğulmayasın. Fayda temininden önce oluşabilecek zarardan sakınmalısın. Hem maddî hem de manevî bakımdan…

Maamafih küfrü nassla sabit olan bir kâfire mesela Şeytan veya Ebu Cehl vb.lerine Müslüman diyen kimse, Kitap ve Sünnet’e aykırı söz söylediği için elbette kâfir olur. Ama bazı insanların kesin olmayan fiil ve tutumlarından dolayı muhataplarını iman veya küfre nisbet etmeleri, onlara mü’min veya kâfir demeleri de toplumda büyük tehlikedir. Ve yine bir mü’minin, karşısındakini incitmemek, ona şirin gözükmek adına bir takım te’villerle/yorumlarla, takınacağı yumuşak tavırla, kâfir olduğu aşikâr olan birisine Müslüman demesi de -Allah korusun- kendisini küfre düşürür, düşürebilir. Bu nevi tutumlardan da uzak durmak gerekir.

Nitekim İmam-ı Azam Ebu Hanife (rh. v. 150) hazretleri, “Fıkhu’l-Ebsat” adlı risalesinde, “Ben kâfiri kâfir olarak bilmem diyen kişi aynı onun gibi(kafirdir)dir” buyurmuşlardır.

Ebu’l-Huseyn el-Malatî el-Askalânî eş-Şâfiî (rh. v. 377) de, et-Tenbihu ve’r Redd” adlı eserinde şöyle demiştir: “Kâfir(in küfrü) hususunda şüphe edenin kâfir olacağı hakkında bütün Ehl-i Kıble arasında bir ihtilaf yoktur.  Çünkü küfür hakkında şüphe eden kişinin imanı yoktur. Zira bu kimse imanı küfürden ayırd edemiyor, imanla küfrün farkını bilmiyor, demektir.” 

***

S o n u ç

Müslümanı tekfir etmek ne kadar tehlikeli ise, kâfiri te’min etmek (mü’min kabul etmek) de o denli tehlikeli ve mahzurludur! Çok dikkatli olmak ve bu gibi lüzumsuzluklardan şiddetle kaçınmak iktiza eder.

Bir an düşünelim; kâfire niçin Müslüman denilecek, denildiğinde ona ne gibi bir faydası dokunacak? Tabii diyene zararından başka…

Ancak, ‘Şeytan kâfir mi değil mi, Ebu Cehil küfür üzere mi öldü bilmiyorum’ demek veya ‘Hristiyanlar, Yahûdiler, Mecûsîler, ateistler Cennet’e girecek mi, girmeyecek mi?’ diye şüphe etmek küfürdür. Hele şahıs olarak kâfir olduğu aşikâr olan birisine, elimizde Müslüman olduğuna dair de açık bir delil olmadan, nasıl Müslüman denebilir? Halbuki Müslüman olmayanların kâfir olduğuna inanmak gerekir, aksi halde kendi imanımıza zarar vermiş oluruz.

Bu mevzuda yazılan, konuşulan pek çok şey olmakla beraber, bu kadarı yeterlidir. Hatta fazla bile…

Go to top