Selamün Aleyküm muhterem hocam. Almanya’da Din görevlisiyim. Bir cemaatimden bir paylaşım geldi. Altı yerde dünya kelamı konuşmak, 30 senelik ibadeti siler:

1. Kuran’ı Kerim okunurken. 2. Ezan okunurken. 3. Ölünün yanında. 4. İlim Meclisinde. 5. Kabirde. 6. Mescidde. (Rûhu’l-Beyan Tefsiri, cilt: 3, Syf: 400)  ve Hocam biz bunların hepsini yapıyoruz. Halimiz ne olacak. Araştırdım sitede yok. Ama ulaştığım bilgileri (verilen cilt ve s. dip not doğru) paylaşıyorum. Resulullah (sav)’den rivayet edildiğine göre, (Mescitte -dünya kelamı- konuşmak bir hayvanın otu yediği gibi, konuşanın bütün iyiliklerini yer bitirir.)

Ruhul Beyan tefsirinde bu Hadis-i Şerif in peşinden denilirki. 6 yer sayılmış ve buralarda dünya kelamı 30 senelik İbadeti siler yazıyor.

Hocam sorum şu:

Burada yazılan ‘’denilir ki’’den maksadı, manevi yönü ve tasavvuf inancı zayıf olan zâhirî cami cemaatine nasıl izah edebiliriz? Yoksa bu mevzu sadece mescidlerde mi geçerli?

Allah’a emanet olunuz.

Not: Kıymetli hocam bu soruyu arzu ederseniz yayınlayınız.

Ya da bana kısa bir cevap verebilirseniz seviniriz.

Biz de bahsi geçen yerlerde icab edince dünya kelamı konuşuyoruz. Hem bu 30 senelik ibadet, haddim olmayarak, nafile mi yoksa farz ibadetler mi diye de düşünmüyor değilim.

Bunu nasıl anlamamız gerekir.

Selam ve dua ile.

Soru: Hüseyin YAKUT/Almanya tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Ve aleyküm selam değerli hocam;

Sizin de belirttiğiniz gibi burada bir hadis-i şerif, bir de ulemadan nakledilen söz var. Tabii ki en başta mescitler-camiler, sonra da sıralanan diğer yerlerde gereksiz dünyevî konuşmalar, mâlâyâni lakırdılar mekruhtur. Rabbimizin (c.c.) rızasına muvafık olmayan davranışlardır. Hadis-i şerifte de beyan edildiği üzere mescitlerdeki bu gevezelikler, “…hayvanın otu yediği gibi, konuşanın bütün iyiliklerini yer bitirir”. Bu hususlarda dikkatli davranmamız hakkında, Efendimiz (s.a.v.) tarafından yapılmış çok açık bir ikazdır. Bununla hangi amelin/amellerin ne miktarı murad edildiğinin en doğrusunu, elbetteki kelâmın sahibi Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) bilir. Bununla beraber, aç bir hayvanın o an için önüne konulanları yiyip bitirdiği gibi, söz konusu çirkin fiili işleyen mü’minin de o esnada yaptığı ameli hükümsüz kalır diye anlamamız -inşaallah- yanlış olmaz. Yoksa, o ana kadar işlediğimiz bütün ameller heder olursa, düşünün, halimiz nice olur!

Ancak burada açıklamamız gereken nokta, bu konuşmaların ne olduğu hususudur. Yani istisnasız bütün konuşmalar değildir; ihtiyaç halinde lüzumu kadar konuşmakta bir mahzur yoktur. Usûl-i fıkıhtaki “Mâ min âmmin illâ ve qad hussa minhü’l-ba’z” kaidesini bilirsiniz. Hiçbir umumi kaide-ifade-söz yoktur ki, içerisinden bazıları müstesna kılınmasın.

Keza “Altı yerde dünya kelamı konuşmak, 30 senelik ibadeti siler” sözü de, zikri geçen yerlerde işlenen bu fiilin çirkinliğini, zararının büyüklüğünü ifade için kullanılmış mubâlağa ifadesi olabilir. Yani mutlak manada 30 yıl demek olmayıp, çokluğundan kinaye olması mümkündür. Ve bu ibadetlerin de bizatihi kendileri değil, sevaplarından silinme-eksilme olabilir.

Allahu a’lemü bi’s-savâbi.

Cenab-ı Hakk’ın afv u mağfireti, rahmeti büyüktür, geniştir, her şeyi kuşatmıştır. O’nun rahmetinden daima ümitvârız.

***

İbadetlerin erkân ve âdâbı

Mâlumunuz ibadetler sadece farzlardan, vaciplerden ibaret değil; sünnetler, müstehaplar-edepler de var. Nehiyler/yasaklar yalnızca haramlardan ibaret değil; mekruhlar, meşkûkler var… Her birinin ayrı ve farklı mükâfatları-müeyyideleri mevcut… Günümüz ilahiyatçılarından, mezhep tanımazlardan çektiğimiz, daha doğrusu Müslümanların çektiği de bu değil mi zaten… Efendim ne olacak; onu yapmasak da ibadet tamam oluyor… Bunu işlesek de namaz geçerli oluyor… Bu sadece mekruh deyip geçiyorlar.

Oysa bilmiyorlar ki, sünnetler-müstehaplar ibadetlerin eksiklerini tamamlar, kusurlarını giderirler. Mekruhlardan kaçınmak da yine ibadetin mükemmeliyetine sebeptir, rızâ-i ilahiye vesiledir. Allah’tan küçücük bir rıza ise, her şeyin üstündedir.

Yarın ahirette bütün bunların kıymeti çok çok iyi anlaşılacaktır ama, iş işten geçmiş olacaktır.

İmanla gitmek tamam; Cennet’e girmeye vesiledir, onun vizesidir. Lakin orada makamler-mevkiler-mertebeler-nimetler o kadar muhtelif ve mütefavittir ki, mü’minler kendilerinden üsttekileri gördükçe büyük bir pişmanlık duyacaklar… Aaah! no’laydı, harama-helâle-mekruhlara biraz daha dikkat etseydik, sünnetlere-müstehaplara-âdaba daha bir hassas davransaydık da, biz de onların nail oldukları nimetlere, köşklere-saraylara-mekânlara sahip olsaydık diye hayıflanıp pişmanlık duyacaklar!

Hâsılı, edep-edep-edep; illâ da edep…

***

“Mescitlerde dünya kelâmı iyilikleri yer bitirir”

Gelelim sadedinde olduğumuz meseleye…

Tefsîru Rûhu’l-Beyân’da hadis olarak zikredilen husus, görüldüğü üzere yalnız mescitte konuşmaktır, oralara mahsustur. Kısacası sizin de metnini kopyalayıp naklettiğiniz söz konusu yerdeki ibarenin/ifadenin iki ciheti vardır:

1. Hadis olarak zikredilmiş olan kısım, “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den rivayet edildiğine göre, (Mescitte dünya kelâmı konuşmak  bir hayvanın otu yediği gibi, konuşanın bütün iyiliklerini yer bitirir) mealinde parantez içinde verilmiştir.

2. Hadis olduğuna değil de, bilakis hadis olmadığına işaret eden Ve yüqâlü (denilir ki) ifadesiyle başlamış ve ardından -gene sizin de belirttiğiniz gibi- şu altı yer sıralanmış ve sonunda da ikaz ve tehdit cümlesi zikredilmiştir:

“Mescitte, ilim meclisinde, ölünün yanında, kabirlerin yanında, ezan okunduğu esnada ve Kur’an-ı Kerim okunurken dünya kelâmını konuşmak, 30 yıllık amelin sevabını yok eder.” [İsmail Hakkı Bursevî, a.g.e., Mektebetü Eser, İstanbul, 1389, 3, 400]

Buradaki “30 yıl” ifadesiyle de rakam olarak değil, âcizane mubâlağa kastedildiğini yani bu çirkin fiillerle zâyiâtınız/kaybınız büyük olur manasının murad edildiğini mülahaza ediyorum.

Hadis olarak zikredilen rivayet için bazı eserlerde, “lâ asle fîh (hadis olduğu sözünün aslı yoktur)” ifadesi kullanılmıştır.  [Bkz. Tahrîcu ehâdîsi’l-İhyâ, (İhya ile birlikte), 1, 152]

Maamafih Rûhu’l-Beyan ve İhyâ’da zikredilmesi, nasihat babında olup hüküm istinbatı söz konusu olmadığına göre, bizler bunu ulemanın anlattıkları çerçevesinde şöyle açıklayabiliriz.

Camilerde, lüzum eden dünyevî şeyleri konuşmak haram değildir; fakat alış-veriş yapmak haramdır.

Mescitlerde, gerektiğinde dahi yüksek sesle konuşmak mekruhtur. Ancak vâiz, hatib ve talebeye ders vermekte olan kişi/hoca, sesini duyurmak için yükseltebilir.

Namaz kılanlara zarar vermemek şartıyla Kur'ân-ı Kerîm okuyanların veya Allah'ı zikredenlerin seslerini yükseltmeleri caizdir.

Mescit ve camilerde imama/hocaya soru sorulabilir ve ondan ders alınabilir.

Camilerde meslek icra etmek, mesela terzilik yapmak, ayakkabı tamir etmek gibi işlerde bulunmak mekruh sayılmıştır. Ücretle çocuklara Kur'an ve din dersi okutan hocaların camiyi dershane yapması, yani namaz vakit­leri dışında bu maksatla kullanması hakkında farklı görüşler vardır, çoğunluğa göre mekruh değildir. Ücretsiz okutanlar için ise, ittifakla kerahet olmadığı belirtilmiştir.

Ve yine büyük bir binanın bünyesindeki odalardan biri ya da binanın bir bölümü buna (mescide) tahsis edilir, ancak bina açık tutulduğu zaman namaz kılınabilir, kapalı tutulduğunda mescid de kapalı kalırsa, namaz kılacak olanlar/kılanlar engellenmese bile, o takdirde burası cami ve mescid hükmünde değildir. Böyle bir mekân için mescid hükmü geçerli olmaz. [Fetâvâ-yi Qaadıyhan, Fetâvâ-yi Hindiyye, l, 110]

Yani büyük binalardaki, apartmanlardaki dairelerden biri buna tahsis edilir ve oranın sâkinlerin­ce içinde namaz kılınır, dışardan gelenlere de açık tutulursa, orası mescid ahkâmına tâbi olur: Onun da içinde alım-satımda bulunmak, cünüp olarak girmek gibi fiil ve davranışlar haram sayılır.

***

Camilerde konuşulan dünya kelâmının kötü kokusu

Osmanlı ulemasından Süleyman bin Ceza (r.aleyh) hazretleri, “Ey Oğul” isimli ilmihalinde şöyle der:

”Mescîdde dünya kelâmı söyleyenin ağzından kötü bir koku çıkar. Melekler, ‘Yâ Rabbî, bunun Mescîdde söylediği sözden dolayı, ağzından çıkan fenâ koku bizleri rahatsız ediyor’ derler. Hak Teâla da buyurur ki: ‘İzzim ve celâlim hakkı için, ona büyük belâ veririm." ”

İbn Hibbân (rh.) da der ki: “Âhir zamanda bâzı kimseler, mescîdlerde dünyadan konuşacaklar, dünya kelâmı söyleyecekler. Onlarla beraber olmayın! Allah’ın böyle kimselerle işi yoktur.”

Halid-i Bağdâdî hazretleri de yukardaki sözü aynen nekleder ve şöyle söyler:

“Şu 6 yerde konuşanın, 30 yıllık ibâdet sevâbı yok olur; câmide, ezân okunurken, Kur’an-ı Kerîm okunurken, namaz arasında, kabristanda ve ilim meclisinde”.  

Düşünelim bir nebze; 30 yıllık ibâdet sevâbı ne demek? Ortalama ömrü 60-80 yıl olan zamanımız insanının, yaklaşık ömrünün yarısında işlemiş olduğu ibâdetlerin sevâbı-ecri-mükâfatıdır. Bütün bunları yersiz ve zamansız bir konuşma yüzünden hebâ etmesi, amel defterinden sildirmesi ne büyük zarar-ziyandır!

Velhâsıl, ihtiyaç olmadan mescîtte konuşmak âdaba uygun değildir. Ama mutlaka konuşulması gerekiyorsa, onun da bazı şartları vardır: Öncelikle “Neveytü’l-itikâfe hatta en ahruce (Mescidden çıkıncaya kadar itikâfa niyet ettim)” diyerek itikâfa niyet edilmeli… Sonra mümkün ve vakit müsaitse tahiyyetü’l-mescîd namazı kılınmalıdır. Mescitlere girildiğinde iki rek’at "tahiyyetü'l-mescid (mescide selam-hürmet)namazı kılmak Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) sünnetidir. [Bkz. İbn Kesîr, Tefsir, 5, 106] Bundan sonra şayet konuşulması, görüşülmesi icap eden bir durum varsa, yüksek sesle olmamak şartı ile, konuşmak câizdir. 

Go to top