Selamün aleyküm hocam öncelikle benim sosyal medyada dini bir sayfam var çevremde sınırlı sayıda insana ulaşmaktansa daha çok insanın hidayetine vesile olmak için bu yola başvurdum. İçinden çıkamadığım konularda sizin sitenizden yararlanıyorum hakkınızı helal edin. Daha çok Ayet, hadis ve sünnet paylaşımı yapıyorum yalnız hadis ve sünnet paylaşımlarımda sıkıntıya uğruyorum Kuran ı Kerim de bahsi geçmeyen konuları insanlar hadis olarak görünce hangi açıklamayı yaparsam yapayım inanmıyorlar bazıları daha önce hiç duymadığım saçma denebilecek hadisleri paylaşıyor kaynağını kütübü sitte ve buhari olarak gösteriyorlar mesela Allah ahirette kendini tanıtmak için açıp bacağını gösterir [Buhari 97/24] aslında hiç uğraşmaya bile değmez ama herkesin görebileceği yere yazdıkları için diğer insanlarında itikatlarının bozulmasını istemediğimden kanıtlamaya çalısıyorum. Bu ve bu gibi konularda nasıl bir yol izlemem gerek yardımcı olabilir misiniz?
Soru: Melike tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam kardeşim.
Yazılarımızdan, usûli çerçevesinde tabii ki faydalanabilirsiniz. Onlar zaten o maksatla kaleme alınmış çalışmalardır. Bizim tarafımızdan hak-hukuk bahis mevzuu değil. Varsa da peşinen helal olsun.
Evet, insanların hidâyetine vesile olmak fevkalade çok güzel ve pek büyük bir dinî hizmettir. Tebliğ-tâlim ve telqîn işidir. Ehemmiyeti hakkında bkz. http://halisece.com/sorulara-cevaplar/3093-tekrar-gelecegim-iki-hadis-i-serif-yazdiracagim.html
Ancak bunu yaparken ilmen donanımlı olmak, bâhusus dinî ilimler bakımından belli seviyede bulunmak icabettiğini de herhalde hatırlatmaya gerek yoktur. Temel İslâmî ilimler hakkında zemininiz/alt yapınız nedir belirtmemişsiniz. Lakin sorduklarınızdan anlaşılan pek de tatminkâr bir seviyede olmadığınız anlaşılıyor.
Bir defa gerek Kitap (Kur’an-ı Kerim), gerekse Sünnet (kavlî-fiilî-takrirî) mâlumunuz şer’î-aslî delillerin iki ana temelidir. Her ikisi de vahiydir, biri vahy-i mevlüv öbürü de vahy-i gayr-i metlüvdür. Delillerden ikisi de bunlara istinad eden İcma’ ve Kıyas’tır. Usûl-i fıkıh tabiriyle Kitap ve Sünnet dediğimiz bu iki ana temeli birbirinden tecrit edip ayırmak mümkün değildir. Biri Allahu Teâla’nın kelâmı, diğeri de onu tefsir ve tavzih eden Rasûlü’nün (s.a.v.) sözleridir. Binaenaleyh Sünneti/Hadisi kabul etmeyen Kitab’ı da inkâr etmiş olur.
Mealini kaydettiğiniz hadis-i şerif ve açıklamasına gelince…
O hadiste buyruluyor ki:
"Allah (c.c.), ahirette peygamberlere (aleyhimüsselâm) hüviyetini/kimliğini isbat için bacağını açıp baldırını gösterir.” [Müslim, İman, 302; İbn Hambel, Müsned, 3/1]
Bazı ayet ve hadislerde "Allah'ın eli, Allah’ın yüzü, Allah'ın ipi, Allah'ın baldırı,.." gibi ifadeler geçmektedir. Bu nevi ayetler müteşâbih ayetlerdir. Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) de bazı hadislerinde mütaşabih kelimeler kullanmıştır. Böylece insanlar bu meseleri daha iyi anlasın diye... Nitekim başka bir hadis-i şeriflerinde Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Ebu Said (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah’ı (s.a.v.) dinledim, "Baldırların açılacağı, kendilerinin secdeye davet edileceği gün..." [Kalem suresi, 42] mealindeki ayet-i celile ile ilgili olarak şöyle diyordu:
"Rabbimiz (c.c.) baldırını açar, her mü’min erkek ve her mü’min kadın, O'na secde eder. Dünyada iken kendisine riya ve gösteriş olarak secde edenler geri kalırlar. Onlar da secde etmeye kalkarlar, ancak sırtları bükülmeyen yekpâre bir tabakaya dönüşür (ve secde edemezler)." [Buhari, Tefsir, Nûn ve Kalem 2, Nisa 8, Tevhid 24; Müslim, İman, 302]
Kalem suresinin 42. ayetinde "Keşfu's-sâq" tabiri geçmektedir. Lûgat olarak baldırın açılması mânâsına gelir. Görüldüğü üzere ayet-i kerimeden asıl maksat, lûgat manası değildir, aksine bir mesaj söz konusudur.
Hadis, yukarıdaki rivayette baldır kelimesini "sâqahu" şeklinde zamirli olarak kaydeder. İbn Hacer (rh.) bir başka tarîqde zamirsiz olarak "sâqa" şeklinde geldiğini ve bu şeklin, ayet-i kerimeye uygunluk arzetmesi sebebiyle daha doğru olduğunu söyler. Aksi takdirde yukarıdaki tercümede aslına muvafık olarak kaydettiğimiz üzere Cenab-ı Hakk'a baldır izafe ederek, insana teşbih etmek gibi te'vili tekellüflü/sıkıntılı bir durum ortaya çıkacağını belirtir.
Öyle ise, "baldırı açmaktan" maksat nedir?
Âlimler bunu, "bütün hakikatkerin çırıl çıplak ortaya çıkması (sebebiyle) hesap ve cezanın bütün şiddet ve dehşetiyle hüküm sürmesi" mealinde anlamışlardır. Nitekim hadis-i şerifte, Rasûlullah (s.a.v.) Cenab-ı Hakk'ın bütün hakikatleri ortaya koyarak hesap verme hadisesinin dehşetini yaşattığı hengâmda, dünyada iken kulluğunu samimiyetle yapanlarla, riyakâr hareket edenleri ayırıp mü'minleri dehşetten kurtaracağını, riyakârları da sırtları eğilmez bir hale sokarak cürümlerini (günah, suç ve kusurlarını) yüzlerine vurmak suretiyle, dehşetlerine dehşet katacağını belirtmektedir.
Mevzuyu tasvir eden ayet-i karimenin tam meali şöyledir:
"(Hatırla ki o gün), baldır(lar)ın açılacağı, kendilerinin secdeye davet edileceği bir gündür. Fakat buna güç yetiremeyeceklerdir. Evet, secdeye davet edilecekler; gözleri düşük, kendilerini bir zillet sarmış olarak... Halbuki onlar bu secdeye, dünyada her şeyden sâlim ve sapasağlam iken davet ediliyorlardı." [Kalem suresi, 42-43; Ayrıca bkz. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, Akçağ Yay., Ankara, 1988, 14, 339-340]