Süleyman Hilmi Tunahan (k.s) Hazretlerinin başlıktaki sözünü açıklar mısınız hocam? Burada Üstazımız bu yoldan ayrılarak gaflet gösterenlerin geri dönmesini mi bekleriz demek istemiş.

*******

Değerli kardeşim;

[Naklettiğiniz sözün aslı, "Benim evlatlarım, kırık değirmenin başında kırk yıl beklerler" şeklinde imiş. Hz. Üstâzımızın (k.s.) rahle-i tedrislerinde bulunmuş bir hocaefendi hatırlattılar. Başlıkta da düzelttim. Aşağıda benim Ali Erol Abinin Hatıralarından naklettiğim sözler üzerinde de tashihler varmış, onları da değiştirdim. 14 Mart 2012 Çarşamba. Bilginiz olsun. H.E.]

Gelelim değerlendirmelere...

Âcizane kanaatim, Onların bu ve benzeri sözlerini, daha derin bir düşünce ve daha geniş bir çerçevede ele alıp ona göre değerlendirmek lazım.

 

Tabiri caizse olabildiğince, yapabildiğimiz ölçüde, vüs’atimiz nisbetinde tahlil ve terkiplerle neticeye gitmek gerek. Kastedilen mana ancak o zaman tebellür eder.

 

Yoksa ezberler ve tekrarlar dururuz, lakin muktezasınca âmil olmaktan uzak kalırız.

Çünkü anlamak-kavramak bu işin ilk şartı. Tabii ki işin öbür yönünü, teslimiyet ve itaat cihetini zikre gerek yok. Onlar ilk başta olmazsa olmazlardan…

 

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), “Men alime nefsehu fekad alime Rabbehu: Nefsini bilen Rabbini bilir” buyurmuyor; “Men arafe…: yani nefsini tanıyan, onun mahiyetini anlayıp cibilliyetini kavrayan Rabbini tanır” buyuruyor.

 

***

 

Bu kısa girizgâhtan sonra isterseniz sadede gelelim…

 

Nasıl ki Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) Cenab-ı Mevla-yi zû’l-Celâl’in “Raûf” ve “Rahîm” sıfatlarının sahibidir... Ümmetine karşı son derece rahmet ve re’fet yüklüdür... Doğumundan irtihaline kadar, hatta ahirette dahi hep “ümmetî-ümmetî” demiş, onların akıbetini düşünmüştür... Aynen bunun gibi O'nun verâset-i tâmmesine sahip ricâl-i maneviyye / mürşidân-ı kiram da, müntesiplerine / mü’minlere karşı o denli şefkat ve merhametle doludurlar.

 

Mesela yukarda sizin zikrettiğiniz sözlerinin te’yidi mahiyetinde yine buyururlar ki:

 

“Evlatlarımın kesip attığı tırnağı, dünyalara değişmem…”

 

“Bir evladımız için, küre-i arzın altı üstüne gelse bir şey lazım gelmez.”

 

Bu sözleri insan okurken, dinlerken, telaffuz ederken bile âdeta kendinden geçiyor… Evlatlarına biçtikleri kıymet hükmünün azametine / büyüklüğüne bakar mısınız! Bunu yeryüzünde kim, kimin için söyleyebilir… Ancak olsa olsa, Kur’an-ı Kerim’de haklarında, “…onlar yapmayacakları şeyleri söylerler" [Şuara suresi, 26] diye yalancılıkla itham olunan şairler buna benzer laflar edebilir. Onların ve sözlerinin de bu vadide bir kıymet-i harbiyesi yoktur.

 

Bütün bu arîz-amîk, mana ve hikmet yüklü sözler, Onun “evlatlarım” dediği talebe ve diğer müntesiplerine olan şefkat ve merhametinin çok bâriz bir nişânesidir.

 

***

 

Med-cezirler, iniş-çıkışlar, gidip-gelmeler hususunda da şu hadise çok enfes bir örnektir diye tezekkür ediyorum. Emekli müftülerimizden –Rabbim kendilerine âcil şifalarla sağlık-afiyet üzere bereketli ömürler ihsan eylesin– Ali Erol Bey amcamız Hatıralarında şöyle bahseder:

 

“Hz. Üstâza mensup yaşlı bir hanım, mürşitlik iddia eden bir doktorun teşviki ile Hz. Üstâzı bırakarak doktora intisap eder.

 

Bir müddet sonra hata ettiğini anlayınca, Hz. Üstâza gelerek özür beyan edip tekrar kabulünü dileyince;

- Biz kimseyi kovmadık ki kabul edelim. Bu kapıdan kimse kovulmaz; kendin gittin kendin geldin, buyururlar. [Sayfa: 29]

 

***

 

Burada da yine Onların derya gibi engin şefkat ve çağlayanlar gibi coşkun-zengin merhametlerini görüyoruz.

 

Ancak yolun müntesiplerine düşen de, med-cezirler, gelip gitmeler değil, elbette ki sabr u sebattır, râbıtadır, sadakattir, teslimiyettir, itaattır. Yolda mesafe alırken, trafik işaret ve işaretçilerine karşı dikkatli olmaktır.

 

Şefkati-merhameti-musâmahayı istismar etmemek, lehinde iyi değerlendirmek lazım. Nasıl olsa onlar bizi kurtarır, düşüncesine kapılmayıp onlara, halimizle-tavrımızla-tarzımızla, ibadet ve taatımızla, günlük vazifelerimizle, hizmetlerdeki ihlas ve samimiyetimizle yardımcı olmamız iktiza eder.

 

Rabbim son nefesimiz dahil iman-ı kâmilden mahrum bırakmasın. Rızâsına muvafakatten kıl ucu kadar dahi ayırmasın.

Go to top