Hocam ben sakarya da bi yurtta talebeyim. Arkadaşıma kredinin alınabileceğinin caiz olduğunu söylemişsiniz mülteka adlı kitapta bunun caiz olmadığı darül harp bi ülkede faizin alınacagı ama verilemeyeceği konusunda İMAMI AZAM VE İMAMI MUHAMMET ittifak halindeler bunun faiz yerine geçtiğini söyleyen hocalarımızda var. Sakarya bölgesinde Fahrettin AKYILDIZ hocamızda caiz olmadığını söyledi bu konuda bi karmaşa halindeyiz yardımcı olabilir misiniz? DArül Harp bir ülkede gayri müslimden faiz alınabilir ama verilemez şuan bu ülkenin anayasasına göre darül harp bi ülkedeyiz alınabilir ama verilemez çünkü müslümanların güçlenmesi için alınabileceği konusunda cevaz verilmiş biz alınabilir kısmına giriyoruz bi açıdan bakıldığında alan kişi eğitimini tamamlayıp iş hayatına girdiğinde daha fazlasını kazandığı için müslümanların kazançlı çıktığı ortaya çıkıyor fakat diğer yönden de faiz ödeyerek onları güçlü kılıyoruz. Hocalarımız genelde ihdiyatla amel edilmesi gerektiğini söylüyor ve alınmaması taraftarı bu konuda aklımız bizim çelişkiye düşüyor yardımcı olur musunuz lütfen. Selamlar...
*******
Kıymetli kardeşim;
İmam-ı Azam Ebû Hanife ile İmam Muhammed’e (rahımehumallah) göre, daru’l-harp’te bulunan bir Müslüman, o ülkenin vatandaşıyla faizli işlem yapabilir, mubahtır. Ancak onlara göre, faizi Müslümanın alması helâldir ama, harbîye faiz verilmesi haramdır... Gene Hanefî mezhebine göre fâsit sayılan alışveriş ve ticarî muâmeleler de caizdir. O bakımdan bir Müslüman, dar-ı harpte meşru olmayan bir takım ticaret muameleleriyle harbînin malını alsa, buna mâlik olur. [Bkz. es-Serahsî, el-Mebsût, Mısır 1331, X, 28, 95, XIV, 56, 57; İbn Hümam, Fethu’l-Kadir Li’l-Âcizi’l-Fakir, Mısır, 1319, 6, 178; İbn Abidin, Bulak 1272, IV, 188]
Hadis-i şerifteki hüküm mutlak olmakla birlikte, onların içtihadı bu yöndedir. Tabii ki gayrimüslime vermek yerine onlardan almayı tercih etmek, lehimize olur. Nitekim kumar durumu da, kazanma garantisine bağlı olarak tecviz edilmiştir, yani Müslümanın kazanacağı muhakkak olması halinde caizdir. [Bkz. es-Serahsî, el-Mesût, X, 28, 95; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, III, 248; İbn Âbidîn, III, 247, IV, 1888]
Faiz meselesinde bugüne kadarki uygulamalar ve hatırladığım kadarıyla geçmiş yıllarda Tercüman'daki tartışmalarda da bu hüküm mutlak olarak ele alınmış idi. O yazıların hazırlanmasında âcizane bilfiil çalışmalarımız olmuştu. Ben de meseleye bu zaviyeden bakarak öyle değerlendirdim. Takdir sizin. Yoksa o söylenen hususlar hemen herkesin malumu... Üzerinde münakaşa edilecek bir şey yok. Bizler zaten mevcut hükümleri nakleden birer nâkil durumundayız. Ne fakih, ne müfti...
Keza İmam-ı Azam ve İmam Muhammed’e (rahımehumallah) göre, eğer yiyorlarsa, daru’l-harp ahalisine ölmüş hayvan eti ve domuz satmada ve onlarla (kazanma garantisi ile) kumar oynamada da mahzur yoktur, bunlar da yapılabilir.
Bu iki imamımızın faizle ilgili delilleri, Mekhûl radıyallahu anh’ın rivayetidir.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur ki: “Daru’l-harp’te Müslüman ile harbî arasında faiz olmaz.” [Molla Husrev, Düreru'l-Hukkâm fî Şerhi Gureri'l-Ahkâm, 2, 591 ist.1258; İbn Kudâme, el-Muğnî, Riyad, 1981, IV, 45-46; Kudûrî, kenar kayd]
Yani aralarındaki fazlalıklar faiz hükmünde değildir.
Farklı görüşler ve değerlendirmeler olmakla birlikte Mebsût’a göre, "Bu hadis mürseldir. Mekhûl (r.a.) de siqa (güvenilir) bir kişidir. Böylelerinin mürsel'i kabul edilir.” [İbn Hümâm, Fethu’l-Kadir, VII, 38-39]
***
İmam Ebû Yusuf (rh.) bu görüşte değildir. Gerekçesi de şudur: Çünkü İslâm ülkesine girmesine müsaade ettiğimiz bir gayrimüslim (müste'men) burada faizli işlem yapamayacağına göre, bir Müslüman da onların ülkesinde bu işlemi yapamaz, der. (Mâliki, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre de faizli muamele her yerde yasaktır; zira faizi yasaklayan ayet ve hadislerde böyle bir yer ayırımı yoktur, derler.)
Bilindiği üzere Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) Veda Hutbesi'nde şöyle buyurduğu nakledilir: "...Cahiliyye devrine ait faizler kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk faiz de Abbas b. Abdülmuttalib'in faizidir." [Ebû Dâvud, Sünen, Büyû', 5; İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, Mısır 1355, IV, 251]
Hz. Abbas (r.a.), Bedir veya Hayber harbinden önce Müslüman olmuş ve Rasûlullah Efendimizin uygun bulmasıyla Mekke'de ikâmet etmiştir. Halbuki bazı rivayetlerde, faizin Hayber fethi sırasında yasaklandığı anlaşılmaktadır. Hz. Abbas'ın ise, Mekke fethine kadar faizle uğraştığı bilinmektedir. Mekke, fethe kadar dâru'l-harp'tir; Hz. Abbas, gayrimüslimlerle faiz alışverişini sürdürmüştür. Fetihten sonra ise Mekke dâru'l-İslâm'a dönüşmüştür. [İbn Hişâm, es-Siretün-Nebeviyye, II, 281, 301, IV, 42; Taberî Tarih, II, 461; es-Serahsî, Şerhu's-Siyer, l V, 1488]
Demek oluyor ki, meselenin daru'l-harp'teki hükmü ile daru'l-İslâm'daki hükmü farklılık arzetmektedir. Mekke daru'l-harp iken izin verilen faiz muameleleri, daru'l-İslâm'a inkılab edince, bizzat Rasûlullah Efendimiz tarafından kaldırılmıştır.
Bir başka hâdise ve farklı muamele de şöyledir:
Nadiroğulları Yahudileri ile yapılan savaş sonunda, mallarını yanlarına alarak yurtlarını terketmelerine izin verildi... Müslümanlarda olan ve henüz vadesi gelmemiş bulunan alacakları için, eğer hemen almak istiyorlarsa, kendilerine Rasûlullah (s.a.v.), "Eksiltiniz (yani alacağınızda indirim yapınız) ve hemen alınız" buyurdu. [İbn Kesir, es-Sîreh, III, 147] Bu hadiseden de anlıyoruz ki, benzeri bir durumda onlarla böyle bir muamele de caizdir.
***
Ayrıca bildiğim kadarıyla Câferiler'in de, “…Onlardan alırız ama vermeyiz” diye bir sözleri vardır. Onlar bunu Hz. Ali'den (r.a.) yaptıkları, "Bizimle, bize karşı savaş halinde olan halk (daru’l-harp ahalisi) arasında faizli işlem olmaz. Bir dirhem verip onlardan bin dirhem alabiliriz, onlardan alırız ama vermeyiz” rivayetine dayandırırlar. [Ebu Cafer Muhammed b. el-Hasen et-Tûsî (öl. 460 h.), el-İstibsâr, Tahran 1390, c. II, s. 70, (Fî enneh lâ ribâ beyn'el-müslim ve ehl'il-harb) Paragraf 230] Ki, bizi hiçbir şekilde onların rivayetleri de, o rivayetlerden çıkarttıkları hükümler de ilzam etmez.
***
N e t i c e
Âcizane kanaatimce bu hususta “karmaşaya-kargaşaya” gerek yok. Bu gibi haller için Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz ne buyurmuş: “İstefti kalbeke ve ini'ftâke’l-müftûn (Fetvacılar sana fetva verseler bile sen yine de kalbine sor, danış).” [Bkz. Ebû Nu’aym, Hılyetü’l-Evliyâ, II, 30]
Yani kalbin hangisine meylediyorsa o yönde hareket et. Sen bunu niçin yapıyorsun, o önemli! Karşı tarafı güçlendirmek için mi, kendini yetiştirip güçlenmek için mi? Daha önceki cevabımızda da kısaca temas ettiğimiz gibi, devlet senden “faiz” adına ne alıyor? Gerçekten enflasyonun üzerinde reel bir fark tahsil ediyor mu? Hükmün tebellüründe gayet tabii ki bu nokta da önemli. Sonrasında ise bakacaksın, maddi-manevi kâr-zarar hesabını yapıp şer'î hükmünü de bilerek ona göre kararını vereceksin. Her şeyde olduğu gibi elbette ki bu meselede de ihtiyat yolunu, takvâ yönünü, azîmet cihetini tercih etmeye gayret edeceksin. Âcizane kanaatim, sizler için / bizler için bunu dile getirmek bile zait olur. Hareket tarzımızın böyle olması gerektiği hepimizin maludur.
Son olarak şunu söyliyeyim: Beni ve benim söylediklerimi “ke-en lem yekün” farzeder, hocalarınızın dediğini yaparsınız, mesele biter. Olmaz mı? Madem kendiniz ilimle meşgulsünüz, çevreniz de onca mümtaz âlimle memlu, ne diye bizim gibi âcizleri böyle meselelerle yorursunuz ki! Öyle değil mi? Biz de asıl ihtiyacı olanların problemleriyle meşgul olup onlara yardımcı olmaya çalışırız. Vesselâm…