Topkapı Sarayı'nda eskiden kullanılan çok büyük seccadeler görüyoruz. Acaba büyük seccade daha mı efdaldir?
*******
Seccadenin büyüklük veya küçüklüğünün fazilet bakımından ibadete bir tesiri olmaz. Dini açıdan bir farkı yoktur. Seccadede, namaz kılınan/secde edilen yerde-sergide aslolan sadelik ve temizliktir. Sadelikten kasıt da, ibadet edecek kişinin kafa ve gönül dünyasını/zihnini meşgul etmemesidir. Bununla birlikte bir de seccadede, 70 x 135 cm eb’adının ideal ölçü olduğunun ifade edildiğini hatırlıyorum.
Ayrıca Müslümanların ‘içtimai hayat’ında elbette ki seccadelerin eb’adının (en-boy ölçülerinin) da ifade ettiği bir manası tabii ki vardı.
Bir yazarımızın ifadesiyle ecdadımız Osmanlı’da, “Bir sultanın seccadesi ile vezirininki arasında zirve ile yamaç kadar fark vardı. Kadınların seccadesi gösterişli, erkeklerinki sade idi. Güç ve iktidar seccadenin desenine kadar işlemişti. ‘Beni kimsecikler okşamaz madem / Öp beni alnımdan sen öp seccadem...’ mısralarında şair ile Yaradanı arasındaki iç muhasebenin yegâne şâhidi…”
Söz konusu yazının önemli kısınlarını özetlemeye çalışalım.
'Seccade' mevzuunu ele alan sanat tarihçisi Şule Nurengin Beksaç’tan, seccadenin sosyal statüye, cinsiyet farklılığına ve kullanım alanlarına göre kendi içinde mertebeleri olduğunu öğreniyoruz. Seccade kavramını ilk kez bir çalışma mevzuu yapan Beksaç, araştırmada vardığı acı bir gerçeğin de altını çiziyor: “Türkiye'de seccade kültürü (irfanı) hem anlayış hem de şekil olarak bir yok oluş sürecine girmiş bulunuyor.”
Beksaç, Topkapı Sarayı kayıtlarındaki bir çeyizi incelerken, toplam 26 seccadenin varlığını tespit ettiğini açıklıyor… Çeyizdeki seccade nikâh merasimine kadar uzanırdı. Gelin ve damadın üzerine oturacağı seccadenin yanı sıra nikâhı kıyacak kişi için de ayrı bir seccade tahsis edilirdi. Bu gibi an’ânevî merasimlerde arz-ı endam eden seccade, gündelik ilişkilerde de önemliydi. Hatırı sayılır bir misafirin ipek ya da atlas bir seccadeye oturtulması, o kişiye verilen değerin göstergesi olurdu…
"Bunu bariz olarak görmek mümkün. Seccadedeki itinalı ince süsler bile güce, zenginliğe ve iktidar kuvvetine bağlı olarak anılıyordu. Seccadenin büyüklüğü ve küçüklüğü bile önemliydi. Dekoratif bir dürtü de devreye giriyor. Sultan Abdulaziz tarafından Adile Sultan'a hediye edilen Adile Sultan Kasrı'ndaki seccadelerin daha çok dekoratif bir amaç için hazırlandığını söylemek yanlış olmaz".
Beksaç'ın çalışmasında dikkat çeken önemli bir ayrıntı da seccadelerde görülen cinsiyet ayrımı. Erkek seccadesinin işlemeleri daha az ve sade… Kadının kullandığı namazlık ise kırmızılı, alacalı, morlu renklerde ve gül, çiçek gibi ağır desenlerle süslü...
Beksaç, bir de seccadelerin hazırlanış teknikleri hakkında bilgiler sunuyor. Halı seccadelerin en makul örnekleri Gördes, Uşak, Kırşehir, Selanik, Kula, İzmir, İsfehan, Şiraz ve Mısır'da dokunurdu. Velense olarak bilinen tür ise Anadolu ve Balkanlar'da yaygın olarak talep gördü. Manyaluka ve arakiye türü ise en çok tercih edilenlerin başında geliyor. Seccadeler genelde tek parça bilinir; ama bir başlık, bir ayaklık olmak üzere iki parçadan oluşan seccade örnekleri de yaygınlık gösteriyordu.
Sembolde ilahi bir yön var Seccade türlerinin yanında bunların üzerine işlenmiş olan motiflerde de birer anlam aranır. Çiçeklerle birlikte bitkisel süslemeler ana şemayı teşkil ediyor. Bu oluşumun yoğun dekoratif etkisi kadar, ibadet eden kişinin Cennet kavramıyla özdeşleştirilmesi ve kendisine bu kavramın hatırlatılarak ibadetinin desteklenmesi amacının mevcudiyeti hissediliyor.
Şule Beksaç bu mevzuda şu yorumu yapıyor:
"Süsleme programını oluşturan motiflere baktığımızda iyilik ve saflık kadar ilahi aşk kavramıyla da özdeşleşen (aynîleşen) çiçeklerin inanç ile yoğun ilişkisi (sıkı bir râbıtası) tam bir ilahi aşk sembolü olan gülün yaygın kullanımıyla güç kazanmaktadır. Cennet Bahçesi'nin çiçeği olan gül demet halinde güzellik, saflık ve dostluk anlamlarına bağlanabilecek bir nitelik (mahiyet) kazanır." [Yazının tamamı için bkz. http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-10984-34-sadece-secde-degil.html]