Slm. aleykum hocam,
Zekata muhtaç olan birine bilgisayar alip onu zekattan düşmek mümkün mü ?
Zekata muhtaç olan birinin borcunu ödiyerek o ödenen miktari zekattan düsebilir miyim?
*******
Zekâtın sıhhati / geçerlilik şartları
Bildiğiniz üzere “zekâtın vücûb şartları”, yani bir kimsenin zekâtla mükellef olabilmesi için şahsı ve malı yönünden aranan şartlar olduğu gibi, üzerine böyle bir mükellefiyet terettüp eden Müslümanın yapacağı ifanın/edanın geçerli olabilmesi için de gerekli şartlar vardır. Fıkıh kitaplarımızdaki bilinen ve meşhur olan ifadesiyle, “zekâtın sıhhatinin şartları”…
Zekâtın, fakihlerce ısrarla üzerinde durulan iki önemli sıhhat şartı vardır:
1. Mükellefin “ibadet niyeti”,
2. Yapılan ödemenin ehline “temlik”idir.
Zekât esasen malî bir ibadettir ve namazla birlikte İslâm'ın iki temelini teşkil eder. Namaz bedenî ibadetlerin, zekât da malî ibadetlerin sembolü durumundadır.
Âyet ve hadislerde zekâtın çok defa namazla birlikte zikredilmiş olması da böyle bir mana taşır. Zekât sadece bir borç değil aynı zamanda ondan istifade edecek kişilerin bir hakkıdır da… Bu sebeple İslâm devletinin toplama ve dağıtma yükümlülüğünü üstlendiği bir nevi vergi olarak da tavsif edilebilir. Devlet onu mükelleflerden gerektiğinde zorla tahsil eder. Bunlar zekât mükellefiyetinin toplumu ve üçüncü şahısları ilgilendiren yönüdür. Bunlara ilâve olarak bir de zekâtın ibadet olması; Allah'ın emrine itaatla, O'na kulluğun bir nişânesi olarak yerine getirilmekte oluşu sebebiyle mükellefin niyet ve kastını, onun iç dünyasını ilgilendiren yönü vardır. Bu itibarla da İslâm âlimleri, zekâtta ibadet şuur/bilinç ve niyetinin bulunması gerektiğini, ancak bu takdirde zekâtın mükellef açısından sahih/geçerli olacağını belirtirler.
Zekâtın bu iki yönünü birlikte değerlendiren âlimler, diğer ibadetlerde olduğu gibi zekât borcunun ödenmesinde de niyetin şart olduğunda görüş birliğine varmışlar… Fakat bu niyetin ne zaman yapılacağında, mükellef adına başkası tarafından yapılıp yapılamayacağında yani niyâbette, ayrıca devlet tarafından zorla tahsil edildiğinde zekât borcunun ödenmiş olup olmayacağında farklı görüşlerde bulunmuşlardır.
Hanefîler'e ve Şâfiîler'e (rahımehumullah) göre; kaide olarak niyetin ödeme anında bulunması gerekir. Çünkü zekât ibadettir ve ibadetlerde niyet şarttır. Fakat ödemeler parça parça yapıldığı için, kolaylık olsun diye niyetin, zekât borcunun çıkarıldığı anda bulunması / yapılması da yeterlidir. Bu, oruçta niyetin önceden yapılması gibidir.
Zekât verilirken hükmen niyet edilmiş olması da yeterlidir. Meselâ mal sahibi niyet etmeden zekât borcunu verdikten sonra henüz mal fakirin elinde iken niyet etmesi, yahut vekile vermesi anında niyet ettiği halde, vekil zekât borcunu öderken niyet etmemesi gibi durumlarda niyet hükmen var sayılır. Çünkü emreden kişinin niyeti esastır.
Hanefî mezhebinde müftâ bih olan (kendisiyle fetva verilen) görüşe göre, zekât memuru el-emvâlü'z-zâhire’den (açık mallar) zekâtı zorla almış ise, mükellefin üzerinden zekât borcu düşer. Gizli mallardan zorla zekât alındı ise, zekât borcundan mükellef -niyet etmemiş ise- kurtulmuş olmaz.
Şâfiîler'e göre; tercih edilen görüş -Hanefîler'de olduğu gibi- niyetin zekât borcunu çıkarma anında yapılabileceğidir. Çünkü niyeti zekât borcunu hak edenlere verirken şart koşmak güçlük doğurur. Onun için, malında vekil tayin eden kişinin, devir esnasında zekâta niyet etmesi yeterlidir.
Şâfiîler, çocuk ve akıl hastasının mal varlığından velî ve vasîlerinin zekât ödemekle mükellef oldukları görüşündedir. Bu durumda veli veya vasî, onlar adına zekât öderken niyet edeceklerdir.
Mâlikîler'e göre mükellef tarafından, zekât malını ayırırken, bu malın verilmesinden az önce veya verilirken niyet edilmesi câizdir. Hanbelîler'in görüşü de buna yakındır. Onlara göre mal sahibinin niyeti esas olup zekât memurunun niyeti onun yerine geçmez.
***
Temlike gelince…
Zekâtı, ona ehil olanlara vermek yani onların mülkiyetlerine geçirmek şarttır. Bu şart iki unsur içinde bulundurur:
a) Temlik işlemi,
b) Temlikin yapıldığı şahsın zekâtı almaya ehil oluşu...
Fakihlerin temlik mefhumuna umumiyetle ‘bir malın mülkiyetini zekât alacak şahsa doğrudan nakletme’ işlemi şeklinde bir mana verdiklerini belirtmek gerekir. Bu itibarla bir kimse zekât niyetiyle bir fakir veya yetimin karnını doyursa, bu zekât borcunu ortadan kaldırmaz. Ancak zekâta niyet edilerek, onlara gıda maddeleri verilse zekât ödenmiş olur. Çünkü zekât niyetiyle fakire-yoksula, yetime mal vermek temliktir. Böylece onlar harcadıklarında, yediklerinde kendi mallarından yemiş olurlar.
Bunun gibi, zekat niyetiyle bir başka malla mesela sizin dediğiniz gibi bilgisayarla ve sair aynî eşya ile temlik gerçekleşeceği için, bunlar zekattan sayılır.
İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre zekâtla ölü kefenleri alınmaz, yine ölülerin borçları da zekâtla ödenmez. Çünkü bu durumlarda temlik gerçekleşmez; yani zekât, borcu ödenen kişinin mülkiyetine geçmemektedir.
Bunun gibi fakir bir kimsede alacağı olan zengin ona, "Alacağımı sana zekât olarak veriyorum" dese, gene temlik olmayacağı için zekât borcu ödenmiş olmaz. Çünkü zengin zekât borcunu fakirin eline teslim etmedikçe temlik gerçekleşmez ve borçtan kurtulmaz.
Keza sizin sorunuzda dile getirdiğiniz usûlde yani, “Zekata muhtaç olan birinin borcunu ödiyerek o ödenen miktari zekattan düşme” durumunda da temlik ehli nezdinde gerçekleşmemektedir. Verilen aynî ya da nakdî değer, zekatı almaya layık olan fakirin mülkiyetine geçmediği gibi, zekat almaya liyakati olmayan birilerine verilmiş olmaktadır. Dolayısiyle bu yolla yapılan bir ödemeyle de zekat borcundan kurtulunmuş olmaz.
Nitekim fakihler, bir fakiri zekâta mahsup olmak üzere bir dairede oturtmakla da zekât borcunun ödenmiş olmayacağını, çünkü bunun temlik sayılmayacağını ifade etmişlerdir. Aksi yöndeki değerlendirmeler, zorlamadan ibarettir.
Hasılı; yapılan bir harcamanın veya ödemenin fıkhen zekât sayılabilmesi için gerekli olan niyet ve ehline temlik şartları, netice itibariyle hem zekâtı verenin şuurlu / bilinçli ve iradî şekilde hareket etmesini sağlamaya hem de fakirin haklarını korumaya mâtuf hikmetleri hâvidir.