S.a hocam. hafızlık hakkında ve ahıretteki mertebesi konusunda hadis-i şeriflerden örnek verebilir misiniz? ayrıca hafızlık kurslarında nasıl bir program uygulanıyor. ortalama ne kadar sürüyor? teşekkür ederim
*******
Ve aleyküm selâm kardeşim;
Dilerseniz, hafızlık hakkındaki hadislere geçmezden evvel “hâfız” lafzı üzerinde bir nebze duralım.
“el-Hâfız”; koruyan, saklayan, muhâfaza eden manasında Allah Teala'nın güzel isimlerinden birisidir. Koruyan, himâye eden, gözeten manalarına gelmek üzere Allah (c.c.) hakkında kullanılır. Kur'ân-ı Kerîm'de, "Allah, hâfızların (koruyanların) en hayırlısıdır" [Yusuf suresi, 64] ve "O zikri (Kur'ân'ı) biz indirdik biz ve Onun koruyucusu da elbette biziz!" [Hicr suresi, 9] buyrulmaktadır.
Bilindiği üzere Kur'ân-ı Kerîm'in tamamını ezberleyen kimselere de "hâfız" denilir."Hâfız-ı Kur'ân, Hâfız-ı Kelâm" tabirleri bunlar için kullanılır. Kur'ân'ın tamamını ezberleyenler "tam hâfız", yarısını ezberleyenenlere de "yarım hâfız" dır. Kelimenin cem’îsi/çoğulu, "huffâz, hafazah ve hâfizûn" olarak gelir.
Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) sağlığında Kur'ân âyetleri ve hadisler yazıyla tesbit edilmiş ve ezberlenmiştir. Kur'ân'ın toplanmasını hızlandıran sebeplerden birisi de, hâfızların cihad alanlarında şehid olmalarıdır.
Bir hadis-i şerifte hâfızların özelliği-güzelliği belirtilmekte ve Kur'ân'ı ezberlemek teşvik edilmektedir. Hz. Âişe'den (r.anha) nakledilen bu hadiste, "Kur’an'ı ezberleyerek okuyan hâfız kişi, es-Seferetü'l Kirâm olan (vahiy getiren) meleklerle beraberdir" [Buhârî, Sahih, Kitâbü't-Tefsir, 458] buyurulmaktadır.
***
Hadis’te de, muhaddisin bir üst derecesini teşkil edenlere “hâfız” denilir. Hadis hâfızlarıyla ilgili değişik tarifler yapılmaktadır.
Celâleddin el-Mizzî (rh.): "Hâfız, bildiği râvîlerin sayısı bilmediğinden çok olandır" şeklinde tarif eder.
İbn Seyyidi'n-Nâs (rh.) ise şöyle şöyle tarif etmiştir: "Kendi üstazlarını ve üstazlarının üstazlarını tabaka-tabaka bilen ve her tabakada bildiği bilmediğinden çok olandır."
Hadis hâfızlarında bazı hususiyetler aranmaktadır. O özellikler şunlardır: Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) sünnetlerini bilmek; geliş yollarına vâkıf olmak; isnadları birbirinden ayırma kabiliyetine sahip bulunmak; sıhhatlerinde ittifak edilen ve nakillerinde ihtilâf edilen sünnetleri ezberlemek; müdrec (sened veya metnin aslında olmadığı halde sonradan ilave edilmiş olan) lâfızları tanımak; hadiste geçen ifadeden râvinin sahâbe veya tâbiînden olduğunu anlamak.
Hadis âlimleri, hâfızlarda aranan hususiyetlerin zorluğuna dikkat çekerek, her devirde çok az hâfızın olacağını hatta hiç olamayabileceğini belirtmişlerdir.
Hâfızların ezberlemeleri gerekli olan hadislerin sayısı hakkında da tam bir görüş birliği yoktur. Mesela; hâfızın en az yirmi bin hadîsi ezbere bilmesi gerektiği zikredilmektedir. Bu sayı bazılarına göre ikiyüz bindir. Bu mevzuda kesin bir rakam vermek mümkün olmamakla beraber, hâfızların bilmeleri gereken hadîs sayısının yüzotuz bin ile yediyüz ellibin arasında olduğu belirtilmektedir.
Abdurrahman b. Mehdî (v. 198), İbn Ebî Şeybe (v. 235), İbn Asâkir (v. 571), Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî (v. 255), İbn Ebî Hâtim er-Râzî (v. 327), İbn Abdi'l-Berr (v. 463) belli başlı hadis hâfızlardandır (rahımehumullah).
Ayrıca eskiden, kütüphanelerde okuyuculara aradığı kitabı veren, kitaplarla ilgili sorumluluğu olan ve kitapları koruyan kişilere de "hâfız-ı kütüb" ünvanı verilirdi.
***
Hâfız kelimesi, Kur'ân'ı ezberleyen kişilere duyulan yakınlık sebebiyle, bazılarına isim olarak verilmiş... Bazı insanların da adlarının başına ünvan olarak eklenmiştir. Şâirler de bu kelimeyi “mahlas” olarak kullanmışlardır.
Halk arasında câmi görevlilerine genellikle hâfız denilmektedir. İki gözü görmeyen kimseler de -hafızalarının kuvvetli olmasından kinâye- bazı yörelerde bu adla anılmaktadır. Bunların tabii Kur'ân ve hadis hâfızlığıyla ilgisi yoktur.
Hâfızlığın güçlü olması gerektiğine dikkat çeken Muallim Naci merhum, bir beytinde şöyle demektedir:
"Yedi yüz kerre yanılmak ne demek bir cüzde,
Böyle olmaz a benim hâfızım ezber dediğin."
***
1) Hafızlıkla ilgili bazı hadis-i şerifler
Cabir bin Abdullah’dan (r.a): “Rasûlullah (s.a.v.) Uhud şehidlerinden iki kişiyi bir kefende birleştirir (ya bir kefene iki kişiyi sarar ya da bir kefeni ikiye bölüp iki kişilik yapar), ‘Hangisi Kur’an’ı daha çok ezberine almıştır?’ buyurdu. Kendisine bu ikisinden biri işaret edildiğinde, kabirdeki lahde önce onu koyar, ‘Ben bunlar hakkında kıyamet günü şahitlik yapacağım’ buyurdu. Yıkanmadan, cenaze namazı kılınmadan kanlarıyla defnedilmesini emir buyurdu.’ demiştir.” [Buhari, Sahih, Hadis no: 676]
Hz Aişe’den (r.anha) Rasûlullah (s.a.v.), “Kur’an’ı ezberinden okuyan kimsenin misâli, vahiy kâtibi olan değerli ve güvenilir meleklerle beraberliktir. Kendisine zor geldiği halde Kur’an okumaya devam eden kimseye de iki sevap vardır” buyurmuştur. (Bu iki sevap, okuma zorluğundan dolayı karşılaştığı güçlük sebebiyle alacağı sevapla okuma vesilesiyle alacağı sevaptır.) [Buhari, Sahih, Hadis no: 1794]
Ebu Hureyye’den (r.a): “Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur. ‘Ancak iki hususta imrenme (gıpta etme) vardır. Bir kimse ki, Allah kendisine Kur’an öğretmiş, o da gece ve gündüz her vakitte Kur’an’ı okur, komşusu sesini duyarda: ‘Keşke falan kimseye verilen bana da verilseydi de onun yaptığı gibi ben de yapsaydım’ der . Diğer bir kimse ki; Allah kendisine mal vermiş, o da Hak yolunda bunu tüketir (Allah yolunda harcar), başka birisi de: ‘keşke falan kimseye verilen bana da verilseydi de, onun yaptığı gibi ben de yapsaydım’ der.” [Buhari, Sahih, Hadis no: 1813]
Hz. Osman’dan (r.a) rivayet edilmiştir: “Rasûl-i Ekrem (s.a.v.), ‘Sizin en iyiniz Kur’an’ı öğrenen ve öğreten kimsedir” buyurmuştur. [Buhari, Sahih, Hadis no: 1814]
Abdullah b. Mes’ud (r.a.); “Rasûlullah (s.a.v.), ‘Sizden birinizin, şu kadar, şu kadar ayeti unuttum’ demesi ne kötü bir şeydir. Tersine o unutmadı, unutturuldu. Sizler Kur’an’ı okuyup hatırda tutmaya çalışın. Çünkü Kur’an’ın, kişilerin göğsünden kaçıp gitmesi develerin kaçıp gitmesinden daha çabuktur’ buyurdu.” demiştir. [Buhari, Sahih, Hadis no: 1817]
İbn Abbas’tan (r.anhuma): “Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap olmuş ev gibidir. “ [Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis no: 1002]
İbn Mes’ûd’dan (r.a.): “Kim Kur’an-ı Kerim’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben, elif lâm mim bir harftir demiyorum; bilakis elif bir harftir, lâm bir harftir, mim bir harftir.” [Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis no: 1001]
Abdullah İbn Amr İbn As’dan (r.anhum): “Her zaman Kur’an okuyan kimseye şöyle denecektir: Oku ve yüksel, dünyada tertîl ile okuduğun gibi burada da tertil ile oku. Şüphesiz senin merteben, okuduğun ayetin son noktasındadır.” [Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis no: 1003]
Ebu Hureyye’den (r.a.): “Bir cemaat Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın Kitabını okur ve aralarında müzakere ederse, üzerlerine sekînet iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah Teala da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.” [Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis no: 1025]
Ebu Ümâme’den (r.a.): “Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçı olarak gelecektir.” [Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis no: 993]
Nevvâs İbn Sem’ân’dan (r.a.): “Kıyamet gününde Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’an ehli kimseler mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’an’ın önünde Bakara ve Âl-i İmrân sureleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa için birbiriyle yarışırlar.” [Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis no: 994]
***
2) Hafızlık kurslarında bildiğim kadarıyla günün yarısı ezbere, yarısı da yapılan ezberlerin dinlenmesine ve talim’e ayrılmak üzere iki aşamalı bir proğram uygulanıyor. Ortalama da bir yıl sürüyor.
Malumunuz, Kur’an'ı ezberlemek Müslümanlar üzerine farz-ı kifâyedir.Yani bir beldede hâfız (Kuran'ı ezberleyen) bir kişi bile olmazsa bütün belde halkı günahkâr olur.Bir kişi veya kişilerin ezberlemesi ile bu yükümlülük diğerlerinin üzerinden kalkar.
Ayrıca günümüzde Kur’an'ı ezberleyen ve içindekiler ile amel edenlerin çok az oluşu, bu işin değerini de kat-kat arttırmaktadır. Hâfızlar vardır, okuyanlar da vardır ama, mucibince/gereğince yaşayanlar hayli azdır. Bu sebeple öncelikli hedefimiz Kur’an-ı Kerim’i ezberlemek ve muhteviyatıyla amel etmeye cehd ü gayret etmek olmalıdır.