Selamun aleykum hocam; sorum Cuma Hutbelerinde Râşid Halifelerin isimlerinin okunup okunmamasıyla ilgili.. Yanılmıyorsam son birkaç yıla gelinceye kadar hutbelerde Râşid Halifelerin isimleri tek tek okunuyordu, şimdilerde okunmuyor.. Duyduğuma göre Diyanet kaldırmış. Bunun hükmü nedir, neden kaldırmış? Teşekkür ederim. Allah razi olsun. Ahmet Selim Erbilli – Almanya
Ve aleyküm selâm kardeşim;
Evet, sizin de ifade ettiğiniz gibi maalesef hutbelerde artık Hulefâ-i Râşidîn’in isimleri zikredilmiyor. Benim bilgim de, uygulamanın Diyanet’in isteğiyle olduğu yönünde... Bunu niçin yaptılar, bundan ne gibi bir rahatsızlık hissedenler oldu bilemiyorum. Gerekçelerini açıklarlarsa öğrenmiş oluruz.
Dilerseniz biz lafı fazla uzatmadan, bahis mevzuu meseleyi İmâm-ı Rabbanî (k.s.) hazretlerinden dinleyelim. Hicri ikinci bin yılın Müceddidi o büyük zat, hâkim ve vâlileri başta olmak üzere Sâmâne şehri halkına gönderdikleri kıymetli mektuplarında, Allah’a hamd, peygamberlerine selâm olsun diyerek, hamdele ve salveleden sonra şunları yazıyor:
“Şehrin değerli hâkimleri ve vâlileri başta olmak üzere kıymetli Sâmâne halkının başını ağrıtmamın sebebi şudur:
“Bize ulaşan haberlere göre bu şehrin hatîbi, Kurban bayramı namazının hutbesinde Hulefâ-i Râşidîn’in isimlerini zikretmemiş… Kendisini uyaranlara karşı da, hatasını itiraf edip özür dilemek yerine, ‘Zikredilmese ne olur, bunu terk etmenin ne sakıncası var’ diyerek pervasız bir tavır sergilemiştir. Ayrıca işittiğimize göre, oranın büyükleri, ileri gelenleri ve halkı da, bu hususta gevşeklik göstermiş, bu edepsiz ve insafsız hatîbe karşılık vermemişlerdir.
Mısra’: ‘Fe âhâelfe âhin dûne merretin: Bir değil, binlerce âh olsun!”
Hutbede Hulefâ-i Râşidîn’in isimlerini zikretmek her ne kadar hutbenin şartlarından değilse de, Ehl-i Sünnet’in (Allah onların çalışmalarını şükrâna layık eylesin / mükâfatlandırsın) şiârındandır, alâmetlerindendir. Buna ancak içi pis, kalbi hasta olan kimseler teşebbüs eder.
“Diyelim ki bu hatîb, onların ismini inat edip bile bile terk etmemiştir… Fakat bu kimse, ‘Her kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o onlardandır’ [Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis no: 5114; Ebu Davud, Sünen, Hadis no: 4031] tehdidine ne diyecektir. Bu hususta töhmetten nasıl kurtulacaktır? Oysa (bir başka) hadis-i şerifte de gelmiştir ki, ‘Töhmet mevkilerinden / yerlerinden sakının-kaçının!’ [Bkz. el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c. 1, s. 44]
“Eğer bu hatip Şeyhayn’in (Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in r.anhuma) üstünlüğü hususunda şüphedeyse, bu onun Ehl-i Sünnet yolunu terk ettiğini gösterir. Eğer Hateneyn’e (iki damad; Hz. Osman ve Hz. Ali r. anhuma) sevgi besleme hususunda tereddtlü ise, bu durumda da Ehl-i Sünnet’ten ayrılmıştır.
“Keşmirli olan bu sözde hatip, söz konusu çirkin görünüşü Keşmir bid’atçılarından almış olabilir. Ona, büyük din imamlarından nakledildiği üzere Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in (r.anhuma) üstünlüğünün sahâbe ve tâbiîn’in icmâıyla sabit olduğunu anlatmak gerekir. Bu imamlardan birisi İmam Şâfiî’dir (rh.). Ayrıca Ebu’l-Hasan el-Eş’arî (rh.), önce Hz. Ebu Bekir’in sonra Hz. Ömer’in ümmetin diğer bütün fertleri üzerine üstünlüğü hususunun kesin olduğunu söylemiştir. Halifeliği sırasında Hz. Ali’nin, memleketinin kürsüsünden kendi taraftarlarından büyük bir kalabalığa karşı, ‘Ebu Bekir ve ömer bu ümmetin en üstün kimseleridir’ dediği, tevatüre varan senetlerle rivayet edilmiştir. İmam Zehebî (rh.) bu sözün Hz. Ali’den seksen küsûr kişi tarafından nakledildiğini bildirerek bu kimselerden bir grubun ismini saymıştır. Daha sonra İmam Zehebî, ‘Allah Râfızîlerin belasını versin! Ne kadar da cahiller, bağnazlar’ diyerek Râfızîlere olan aksülamelini/reaksiyonunu dile getirmiştir.
“Kur’an’dan sonra en güvenilir kitap olan Sahîh-i Buharî müellifi İmam Buhârî, Hz. Ali’den şu sözü nakletmektedir: ‘Peygamberimiz’den sonra insanların en hayırlısı Ebu Bekir, sonra ömer, sonra da bir başka adamdır’. Hz. Ali bu sözü söylediğinde, oğlu Muhammed İbni’l-Hanefiyye, ‘sonra sensin değil mi?’ diye sorduğunda Hz. Ali, ‘Ben sadece Müslümanlardan biriyim’ demiştir…” [el-Mektubat, 2, 15]
Herhalde bu sözler üzerine söylenecek, ilave edilecek bir şey olmasa gerek. Mesele bu kadar açık, bu denli ciddi ve önemli! Ama kimin için? Tabii ki şuur ve idrâk sahibi Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaate mensup olan ilim adamları ve Müslümanlar için. Zira bu tutum, yani hutbelerde Hulefâ-i Râşidîn’in isimlerinin anılmaması Ehl-i Sünnet dışı bid’at ve dalâlet fırkalarının işi… Dolayısiyle inat ve gafletten uzak, iz’an ve insaf sahibi din âlimlerinin-hatiplerin yapması gereken; hutbelerde mutlaka Hulefâ-i Râşidîn’in isimlerini zikretmektir. Vesselâm…