Yatsı namazı, ışâ-i evvel ve ışâ-i sânî vakitleri nedir, kimlere göredir? Tşk ederim.

 

*******

Malumunuz yatsı namazı, günlük farz olan beş vakit namazın en sonuncusudur.

Diğer vakit namazlarıyla birlikte Hicret’ten bir buçuk yıl önce farz kılındı. Adını, kılındığı vakitten alır. Arapça'da yatsı namazına "salâtü’l-işâ" denir. Dört rek’at gayr-i müekked sünnet, dört rek’at farz, iki rek’at da müekked sünnet olmak üzere toplam on rek’attır. Yatsı namazının vakti içerisinde kılınan üç rek’atlık vitir namazıyla birlikte, yatsının vakti içerisinde toplam ön üç rek’at namaz kılınmış olur. Ancak, vitir namazı yatsı namazından sonra kılınır; sünnet olan da yatsı ile vitir arasını bir süre ayırmaktır. Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) yatsıdan sonra uyuduğu, daha sonra gece uykusundan kalkarak vitir namazıyla teheccüd namazını birlikte kıldığı rivayet edilir. Hz. Aişe (r. anha) validemizden gelen bir rivayete göre, "Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) gece on rek’at (nafile) kılar, bir rek’at daha ilaveyle vitri de îfa eder (fecrin tulûnda) sabahın iki rek’at sünnetini de kılardı. Bunların toplamı on üç rek’at tutardı." [Ebu Dâvûd, II, 348] İmam-ı Azam (rh.) hazretlerine göre vitir namazı üç rek’attır.

Yatsı namazının vakti akşam namazının vakti çıktıktan sonra girer ve sabahın vakti girinceye kadar devam eder. Rasûlüllah'ın (s.a.v.), yatsı namazını kılmadan önce uyumaktan, namazdan sonra ise oturup konuşmaktan hoşlanmadığı hakkında bir rivayet vardır. [Bkz. Sahih-i Buhari Muhtasırı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, DİB Yayınları, Ankara, 1975, II, 489]

Yatsıyı gecenin hangi vaktinde kılmak gerektiği hususunda da değişik rivayetler vardır. Bunlara göre Rasûlullah Efendimiz bazen erken bazen de geç vakit kıldırırdı. Bu rivayetlerin biri şöyledir:

"...Yatsıyı da bazen erken, bazen geç kıldırırdı. Cemaati toplanmış bulduğunda erken kıldırır, gecikmiş bulduğunda tehir ederdi..." [A.g.e., II, 508]

Diğer bir kısım hadis-i şeriflerde ise Fahr-i Kâinat Efendimizin ümmete zor gelmese yatsı namazını devamlı olarak geç vakitte kıldırmayı arzuladığı bildirilmektedir. Bu hususta Hz. Aişe’den (r.anha) gelen bir rivayet şöyledir: "Rasûlüllah (s.a.v.) yatsı namazını (erken kıldırmak âdetleri iken) bir gece geç vakte kadar bırakmışlardı. Bu, İslâm'ın yayılışından evvel idi. (O gece) hücre-i saâdetlerinden erken çıkmadılar. Nihayet Ömer (r.a.) gelip, ‘Ya Rasûlallah, buradaki kadınlar, çocuklar uyuyakaldılar' dedi. Bunun üzerine Rasûlûllah (s.a.v.) dışarıya çıkıp mesciddekilere, ‘Şimdi yeryüzünde sizden başka bu namazı kılmak için bekleyen yoktur’ buyurdular ".

Diğer bir rivayette namazdan sonra şunları söyledi: (Gitmeye) acele etmeyiniz. Sizlere müjdem var; insanlar içinde sizden başka bu vakitte namaz kılan hiç bir kimsenin bulunmaması, Allah'ın size (hâs olan) nimetlerindendir. Herkes şimdi namazını kılmış, yataklarına uzanmıştır. Siz ise, namazı bekler halde olduğunuz sürece, hep namazda (gibi)siniz. Zayıfın dermansızlığı, hastanın rahatsızlığı, iş sahibinin işi-gücü olmasaydı, şu namazı gece ortasına kadar geciktirirdim. Bu namazı geciktiriniz; zira siz bütün ümmetlere bu sayede üstün oldunuz. Sizden başka bu namazı hiç bir ümmet kılmamıştır." [A.g.e., II, 510-516]

Sabah ve yatsı namazının vakti uyku anına rastladığı için, cemaatle kılmak güçlü bir iman ve irâde istediğinden, bunu yapanlar daha çok sevap kazanırlar. Rasûlûllah Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Münafıklara sabah ile yatsı namazlarından daha ağır hiçbir namaz yoktur. (Halbuki) bu iki namaz (ın cemaatin)de olan (ecir ve fazileti) bilseler, emekleye emekleye, sürüne sürüne de olsa onlara gelirlerdi ". Cemaate gelmeyip evlerinde namaz kılanlar hakkında, "Yemin olsun, içimden öyle geçiriyorum ki, müezzine kamet getirmesini emrettikten sonra, içinizden birine insanlara imamlık etsin diye emredeyim, sonra ateşli kundakları alıp, ezanı işittikten sonra namaza çıkmayanların evlerini başlarına yıkayım" buyurmaktadır. Yukarıda geçen hadisle şu hadisten çıkan sonuca göre yatsı namazına kadınların da cemaatle kılması caizdir. Nitekim Abdullah b. Ömer (r.anhuma) şöyle rivayet etmiştir: "Kadınlarınız sizden geceleyin mescide (gidip ibadet için) izin istediklerinde, kendilerine izin veriniz". Ancak, fitne ve fesadın yaygınlaştığı, ahlaksızlığın alenileştiği, hele hele Müslümanların güvenlikte olmadığı yer ve zamanlarda kadınların evlerinde kılmaları gerekir.

***

Yatsı namazının vakti, işâ-i evvel ve işâ-i sânî

Yatsının vakti, iki kavil değişikliği üzere olan şafağın kaybolmasından itibaren başlayarak gecenin sonu demek olan ikinci fecrin (fecr-i sadık) doğmasına kadar devam eden zamandır. Fecir tulû edince bu vakit bitmiş olur. Delili, İbn Ömer’den (r.anhuma) rivayet edilen şu hadistir: “Şafak kırmızılıktır. Şafak kayboyunca namaz kılmak farz olur.” [es-Sanânî, Sübülü’s-Selâm, II. Baskı, yyy., 1, 114] Başka bir delil de, Ebu Katâde (r.a.) hadisidir. “Uyku halinde kusur yoktur; kusur ancak, diğer namazın vakti girinceye kadar namazı kılmayandadır.[Müslim, Sahih, Mesâcid, 311] Bu hadis, sabah namazı dışında, her namaz vaktinin diğer namaz vakti girinceye kadar devam ettiğine delalet eder. Müslim’in rivayet ettiği hadis-i şerifte ise, ‘…Yatsı namazının vakti, gece yarısına kadardır’ buyrularak, müstehap olan vakti açıklanmıştır. “Allah size bir namaz ziyade etmiştir ki, o da vitirdir. Onu yatsı namazı sonunda fecrin doğmasına kadar kılınız” hadisine dayanarak da yatsı ve vitir vaktinin asıl sonunun fecrin doğması olduğu icma’ ile sabittir. Ancak “Hanefî âlimlerince, yatsı namazını (özürsüz olarak) bu vakitte edâ etmek mekruhtur. Onlar bu kerâhati, tahrîmî mekruh olarak kabul etmişler; yatsı namazının, gecenin ilk yarısına kadar kılınmasını mubah, ondan sonraya (yani imsak vaktine kadar) bırakılmasının mekruh olduğunu söylemişlerdir. Mubahın karşılığı olan mekruh da, harama yakın olan mekruhtur. Şâfiîlere göre ise, yatsı namazını o vakitte edâ etmek (kerâhetle dahi) câiz değildir.” [İmam-ı Rabbani (k.s.), el-Mektubat, 1, 29; bkz. http://www.halisece.com/fikih/13-namaz/355-yatsi-namazinin-kerahet-vakti.html]

Büyük İslâm İlmihali’nde de bu husus şöyle ifade edilmiştir: “Yatsı namazını gecenin üçte birine kadar geciktirmek müstahabdır. Gecenin yarısına kadar geciktirilmesi ise mubahtır. İkinci fecrin biraz öncesine kadar geciktirmek, bir özür olmadıkça, mekruhtur. Çünkü bu durumda yatsı namazının kaçırılmasından korkulur. İhtilaftan kurtulmak için de, ufuktaki beyazlık kaybolmadıkça yatsı namazını kılmamalıdır. Bulutlu günlerde, sabah, öğle, akşam namazlarını biraz geciktirmeli, ikindi ve yatsı namazlarını da biraz erken kılmalıdır ki, bu müstahabdır.” [Bilmen, Ö.N., Bilmen Yayınevi, İstanbul, 1966, s. 116]

***

Şafak nedir

İmam Ebû Yusuf, İmam Muhammed ve diğer üç imam ile İmam-ı Azam'dan (rahımehumullah) diğer bir rivayete göre şafak, ufukta meydana gelen kızartıdır. Bu görüşe göre, kızartı gidince akşam namazının vakti çıkmış, yatsı namazının vakti girmiş olur. Buna ışâ-i evvel denir.  

İmam-ı Azam’dan (rh.) gelen kuvvetli rivayete göre ise şafak, akşamleyin ufuktaki kızartıdan sonra meydana gelen beyazlıktır. Yani kızıllık gidip yerine bu beyazlık geldiğinde akşamın vakti çıkmış, yatsının vakti girmiş olur. Buna da fıkıh lisanında ışâ-i sâni denir.

Akşam namazını ilk vaktinde kılmak müstahaptır. Zira akşam namazının vakti dar olduğundan, onu geciktirmek uygun olmaz. Bu namazı kızartının kaybolmasına kadar geciktirmemelidir. [Bkz. Bilmen, Ö.N., a.g.e., Bilmen Yayınevi, İstanbul, 1966, s. 115] Bir başka ifadeyle “iştibâku’n-nücûm (gökyüzünde yıldızların kum taneleri gibi gözüktüğü an)”a kadar bekletmemeli, güneşin ufukta inhitâtından 10 dereceden sonraya bırakmamalıdır.  Onun için de vaktin ilk 35-40 dk.’lık zaman süreci içerisinde akşam namazını eda etmeye gayeret etmelidir.

Meseleyi biraz daha açacak olursak, az önce şafağın tarifinde anlatıldığı üzere, güneş battıktan sonra batı bölgesinde şafak denilen bir kızıllık meydana gelir. İşte bu ana “ışâ-ı evvel (birinci yatsı vakti)” denir. Bu; İmameyn, eimme-i selâse ve İmam-ı Azam’dan (rahımehumullah) bir rivayete göredir. Günümüz takvimlerinde esas alınan vakit de budur.

Bir müddet sonra batı tarafındaki bu kızıllık tamamen kaybolarak beyazlık oluşur. İşte bu ana da “ışâ-i sâni (ikinci yatsı vakti) denir ki, İmam-ı Azam Ebû Hanife hazretlerinin kavlidir.

Işâ-i evvel ve ışâ-i sâni arasındaki fark, asr-ı evvel ile asr-ı sâni arasındaki gibi uzun değildir. İkindide bu fark mevsimine göre 74 dk’ya kadar çıkarken, ilk ve ikinci yatsı vakitlerinde bu zaman aralığı, ülkemiz koordinatları itibariyle ancak 5 ila 15 dk. arasında bir değişiklik arzetmektedir.

Mesela iki uç sınır olan 21 haziran’da bu fark 15 dk’ya kadar çıkar iken, 21 aralıkta 5-6 dk’ya kadar düşer.

O bakımdan vakit namazlarını eda ederken bu hususları dikkatten uzak tutmamak gerekir.

 

Go to top