Selamün aleyküm muhterem hocam;
1. Bildigimiz üzere kinama dinimizde yasaktir, lakin bir kişinin umuma şamil olan yanlış görüşlerini söylemek ve onun kötü hallerinden bahsetmek kınamak olur mu?
2. Bir gayrimüslimi veya bir Ehl-i Bid'ati kınayabilir miyiz?
*******
Ve aleyküm selam değerli kardeşim;
1) Evet, yüce dinimiz İslâm, Müslümanın din kardeşini elle, dille veya onun hissedebileceği bir şekilde kınamasını yasaklamıştır.
O bakımdan insanları rencide edecek şekilde ve topluluk içerisinde hatalarını yüzüne vurmak ve bundan dolayı onları kınamak caiz değildir. Bu gibi meseleleri onun arkasından konuşmak ise, gıybete gireceği için daha büyük br günahtır.
Nitekim "Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz" sözü, kaynaklarımızda hadis olarak geçmektedir. [Tirmizi, Sünen, Kıyamet, 53, Hadis no: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5, 315, no: 2778; Bkz. Keşfü'l-Hafa, 2, 265]
Abdullah İbn Ömer (r.anhümâ) anlatıyor: "(Bir gün) Rasûlullah (s.a.v.) minbere çıkıp yüksek sesiyle şöyle nidâ etti:
"Ey diliyle Müslüman olup da kalbine iman nüfuz etmemiş olanlar (münafıklar, fasık/günahkâr/zayıf mü’minler)! Müslümanlara eza vermeyin, onları kınamayın, kusurlarını araştırmayın. Zira, kim Müslüman kardeşinin kusurunu araştırırsa, Allah (c.c.) da kendisinin kusurlarını araştırır. Allah Teala kimin kusurunu araştırırsa, onu, evinin içinde (insanlardan uzak ve gizli) bile olsa rüsvay eder."
İbn Ömer (r.anhuma) bir gün Ka'be'ye baktı ve, "Şânın ne yüce, hürmetin ne ulvî! Ancak mü'minin Allah yanındaki hürmeti senden de yüce!" dedi." [Tirmizî, Sünen, Birr 85, Hadis no: 2033]
Binaenaleyh Müslümanın kınanması, geçmiş zamanda işlediği günahları, hataları-kusurları sebebiyle ayıplanması geçmişinin başına kakılması caiz değildir. Kusurlarına, günahlarına tevbe etmiş bir mü’minin hatalarını araştırıp, kınamak; aynı hatanın, kusur araştırıp muhatabını kınayan kişinin başına da geleceği açıkça bildirilmiştir.
Hatta bu noktada eski günahlarından tevbe ettiğinin bilinmesi ile bilinmemesi arasında da fark yoktur. Her iki halde de onların başına kakılmasının câiz olmayacağı bazı âlimlerimizce ifade edilmiştir.
Allah Teala, hata ve günahları açığa çıkaran değil, hata ve günahları örten kullarından eylesin. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir diğer hadis-i şeriflerinde, “Müslüman müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mü’min) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah (c.c.) da onun bir ihtiyacını giderir. Kim Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah Teala da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir Müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah azze ve celle de Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.” [Buhârî, Sahih, Mezâlim, 3; Müslim, Sahih, Birr, 5] buyuruyor.
Bu sebeple bir kimseyi hatasından dolayı kınayan kişi, tevbe ve istiğfar etmeli ve o kişiden helallik dilemelidir. Umulur ki bu vesile ile Allah Teala tevbesini kabul eder ve musibetten uzak tutar.
Kur’an-ı Kerim’de de Müslümanın kusurunu araştırmayı yasaklayan ayetler vardır ve bunlardan biri şöyledir: "Mü'minler arasında hayasızlığın yayılmasını arzu edenlere, işte onlara, dünya ve âhirette can yakıcı azap vardır…" [Nur suresi,19]
Sorunuzun, “…bir kişinin umuma şamil olan yanlis görüşlerini söylemek ve onun kötü hallerinden bahsetmek kınamak olur mu?” kısmına gelince…
Bu mesele, “gıybetin caiz olduğu hususlar”la alakalı bir durum.
Bilindiği üzere gıybetin caiz olduğu bazı hususlar vardır.
İslâm âlimleri gıybetin bazı durumlarda caiz olabileceğini, bir başka ifadeyle, birileri hakkındaki konuşmaların bazı kayıt ve şartlarla gıybetin şumûlüne girmeyeceğini söylemişlerdir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
a) Yetkili ve görevli bir kişiye (emniyette-karakolda veya bir müessesenin başında bulunan insana, müdürüne-şefine), kendisine yardım etmesi, maruz kaldığı haksızlığı bertaraf etmesi için şikayette bulunmak… Bir savcıya-hâkime derdini anlatmak gıybet olmaz.
b) Etrafına/çevresine/umuma-kamuya zararlı bir kişiye karşı, onunla ortak çalışmak isteyen ve sana danışan bir kardeşini uyarmak maksadıyla söylediğin, ‘Onunla teşrik-i mesai etme; çünkü zarar görürsün/görebilirsin’ gibi sözler gıybet olmaz.
c) Tahkir ve teşhir maksadıyla olmayıp sadece tarif ve tanıttırmak gayesiyle bir kişi hakkında "O topal adam filân yere gitti" gibi sözler de gıybet olmaz.
d) Yine gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahir ise, söz gelimi açıktan içki içer ve utanmazsa, fenalıktan sıkılmıyorsa, belki işlediği seyyiatla iftihar, zulmüyle telezzüz ediyorsa, bu kişi hakkında içki içiyor demek gıybet olmaz. Ancak açıktan içki içiyor, sıkılmıyor diye bu kişinin diğer kusurlarını da ortaya dökmek gıybettir. İşte bu sayılan maddelerde art niyet olmaksızın ve sırf hak ve maslahat (iyilik, düzen ve asâyiş) için gıybet caiz olabilir. Bu maksat ve üslup üzere onların kötülüklerinden bahsetmek gıybet ve kınama şumûlüne/kapsamına girmeyebilir.
***
2. Bir gayrimüslimi veya bir Ehli Bidati kinayabilirmiyiz.
Biz Müslümanlar için en uygunu; gayrimüslimleri, bid’atleri ve bidat ehlini kınamak yerine sevmemek… Onlarla arkadaşlık etmemek… O güruha saygı ve hürmette bulunmamak… Ayrıca onlardan gelebilecek maddi-manevi zararları, kötülüklerini konuşmak-anlatmak, tenkit etmek olabilir. Onları kınamayı bu manada anlamak ve uygulamak gerekir. Tabii mümkünse öncelikle onlara emr-i bilmâruf nehy-i anilmünker çerçevesinde hakkı telkin etmektir vazifemiz. Aksi halde oturup kuru kuruya kınamanın, ayıplamanın kime ne gibi bir yararı dokunabilir?
Nasıl ki Rasûlullah Efedimiz’i (s.a.v.) sevgi ve sünnete ittiba, O’nun sevdiklerini sevip dostlarına dost olmayı; sevmediklerini ise sevmeyip düşmanlarına da düşman olmayı gerektiriyorsa, aynı şekilde Müslüman olarak gayrimüslimleri dost edinmemeyi, sünneti ihya etmek de bid’atlere ve bid’at ehline karşı düşman olmayı ve onlara saygı duymamayı icap ettirir. Zira bid’at ehlini sevip saymak, onlara hürmet etmek; sünnetin ölmesine ve dolayısıyla dinin yıkılmasına yardım etmek demektir. Nitekim Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), “Her kim bid’at sahibine hürmet ederse, hiç şüphesiz İslâm’ı yıkmaya yardım etmiş olur.” [Beyhakî, Şuabü’l-İman, Bâb: 66, c.7, s. 61, Hadis no: 9464] buyurmaktadır.