Selamün aleyküm hocam;
1- Dini nikahta abdestli [namaz] olma şartı var mı? Sarhoşun nikâhi caiz olur mu?
2- Alkollü bi ortamda çalışıyorum kazancım haram mı?
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
1- Abdestli olmak nikâhın sıhhat şartlarından değildir. Bilindiği üzere nikâhın geçerliliği için belirli şartlar vardır. Bu şartların içerisinde “abdestli olma” kaydı yoktur. Binaenaleyh aşağıda sayılan şartların bulunması halinde, abdestsiz de olunsa nikâh geçerlidir, sıhhatine bir engel teşkil etmez.
Ve yine sarhoş olan bir kişinin nikâhı da sahih olur. Çünkü hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Üç şey vardır ki, bunların ciddîsi de ciddî, şakası da ciddîdir. Nikâh, talâk, itak (köle azadı).”
“Üç şey vardır ki onların ciddisi de ciddi, şakası da ciddidir. Bunlar; nikâh, talak (boşama) ve ric’at (boşadıktan sonra tekrar eşine dönmek. Biraz önce zikrettiğimiz üzere başka bir rivayette üçüncüsü; itak, yani köle âzad etmek olarak gelmiştir).” [Bkz. Ebu Dâvud, Sünen, Talâk, 9; Tirmizî, Sünen, Talâk 9]
Hanefi mezhebine göre nikâhta kadınla erkeğin serbest iradeleri şart değildir. Boşama, ric’at ve âzad etme de nikâh gibidir. Bu ikisinde de serbest irade ve rıza şart değildir. Yine bu üç şeyde ciddiyet de şart değildir. Nikâh şakayla da olsa gerçekleşir; binaenaleyh sarhoşun nikâhı da caizdir. [Bkz. Abdurrahman Cezîrî, el-Fıkhu ale’l-Mezâhibi’l-Erbaa, Nikâh bahsi)
Fakat şer’î açıdan nikâhta her ne kadar abdestli olma, ayık bulunma şartı yoksa da, takvâ cihetiyle düşündüğümüzde, bir bakıma ibadet sayılan böylesine hayırlı bir işte, abdestli bulumanın, ayık olmanın daha uygun, daha güzel ve daha isabetli olacağı açıktır. Bu sebeple âlimlerimiz tarafından nikâhta abdestli olunması, aklı başında ayık bulunulması özellikle hatırlatılmış, tavsiye edilmiştir. Hatta eğer fitneyi mucip bir durum olmayacaksa, sarhoşun nikâhını kıymamak isabetli olur.
***
Sorunuzun bu kısmını kısaca cevapladıktan sonra gelelim izahına…
Nikâh bir bakıma “akit”tir, sözleşme ve anlaşmadır; bir bakıma da ibadettir.
Bu sözleşmenin bazı şartları vardır, bunlardan biri yerine getirilmezse nikâh sahih olmaz. Önce bunları görelim, sonra da ibadet yönünü ele alırız.
1) Evlenecek kişilerin veya vekâletlerini verdikleri şahısların hazır bulunması...
2) Tarafların irâde beyanı. Yani evlilik akdini kabul ettiklerine dair eşlerin, “kabul ettim” diye ifade etmeleri…
3) Hanefî mezhebi hariç diğer üç mezhebe göre, kızın velisinin izninin olması... Bu hüküm Hanefîlerce şart değildir.
4) Şâhitlerin hazır olması... Ve bu şâhitler, büluğ çağına ermiş, aklı başında iki erkek veya bir erkekle iki kadın olmalıdır. Yani şâhitlikte mutlaka bir erkeğin bulunması icap eder.
Bunlardan başka Mâlikîlere göre bir şart daha vardır; o da nikâhın duyurulmasıdır.
Nikâhın ibadet oluşu…
Nikâh, talâk diğer bir ifade ile evlilik ve boşanma dinî bir müessesedir; dolayısiyle yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, aynı zamanda ibadetler içinde değerlendirilir. Çünkü kaynağı Kitap ve Sünnet’tir. Bu hususta birçok âyet-i kerime, pekçok hadis-i şerif vardır. Bu âyetler hem evlilik müessesesinin sınırlarını çizer, hem de sorumluluk ve mükellefiyetleri belirler. Bazı âyetlerde mesele bütün teferruâtıyla verilir. Hadisler ise evlilik ve aile müessesesinin bütün ayrıntılarını belirler, anlatır ve öğretir.
Aynı şekilde İslâm fıkhı-hukukuna dair eserlerde nikâh ve talak mevzuları apayrı bir bölüm teşkil eder. Meselâ kaynak kitaplarımızdan şumûllü bir eser olan Ömer Nasuhi Bilmen merhumun 8 ciltlik Hukuk-ı İslâmiye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu'nun bir cildi tamamen bu meseleye ayrılmıştır.
Sonuç
Abdest nikâhın sıhhat şartı olmamakla birlikte nikâh bir bakıma ibadet sayıldığından ötürüdür ki, abdestli olunması tavsiye edilmektedir. Yoksa malumunuz nikâh, şahitler huzurunda icap ve kabulden ibarettir. Mehir bile sahih olma şartlarından değildir. Onun da hükmü ayrıdır.
***
2- Geliri tamamen içkiden olan meyhane gibi yerlerde çalışmak caiz değildir, kazancınız helâl olmaz. Ancak restaurant, market, AVM’ler gibi helal mal da satan ve bunun yanında içki de satan müesseselerin durumu farklıdır.
İçkinin alınması, satılması, taşınması ve servisinde bulunması haramdır. Bu bakımdan bunları satan restaurant, market ve bu gibi yerlerde çalışmak caiz olmaz. Ancak restaurantın diğer bölümlerinde mesela mutfak bölümünde çalışılabilir. Fakat kazancı tamamen helâl olan yerler var ve çalışma imkânın da mevcutsa, söz konusu yerden bir an evvel kurtulup, oralarda çalışmanız daha iyidir.
İslâm dini, cemiyette yaygın halde bulunan birtakım kötü haslet ve alışkanlıkların bir anda kaldırılması yolunu tercih etmemiş, bunun yerine asgarî seviyeden başlayıp muhatabı belli bir istikamette tekâmüle sevk eden bir metodla hareket etmiştir. Meselâ faiz yasağı, İslâm'ın en son hükümlerinden birisidir. İnsanlar Kur'ân'ın usûl ve üslûbiyle belli bir merhaleye ulaştıktan sonra ticarî ve sosyal hayattaki bu yara tedavi edilmiştir. Tedricîlik esas alınmıştır. İşte, yasaklanırken tedrîce riayet edilen hususlardan birisi de içkidir. İçki birden bire yasaklanmamış; belirli aralıklarla peş peşe inen üç âyetin akabinde mü'minler o yasağa iyice hazırlandıktan sonra men edilmiştir. Öyle ki, Müslümanlar içkinin haram kılındığını duyar duymaz, yanlarında bulunan bütün şarap küplerini ters çevirmiş, sokağa dökmüşlerdir. [Müslim, Sahih, Musâkat, 67]
İçkinin sadece içilmesi yasaklanmakla kalınmamış, alınıp satılması, yani ticareti de haram kılınmıştır. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) bir hadislerinde, içkiye on yönden lânet edildiğini belirtmiş ve şöyle buyurmuştur:
“İçkiye on yönden lânet edilmiştir : İçkinin kendisine, onu imâl edene, imâl etmek isteyene, satıcısına, müşterisine, taşıyanına, taşıttıranına, kazancını yiyene, içene ve içirene.” [İbn Mâce, Sünen, Eşribe, 6]
İçkili lokanta, kulüp ve benzeri yerleri işleten kimse, lânete müstehak olan sınıfların bazısına girmektedir. Çünkü içkiyi satan ve kazancını yiyen durumundadır. Bu itibarla, böyle bir kazanç yolunu tasvip etmek mümkün değildir.
Bu hususta Müslüman bir ülke ile Müslüman olmayan bir ülke arasında fark yoktur. İmâm-ı Âzam (rh.) hazretlerinin gayrimüslim bir beldede gayrimüslimlere içki satışı yapılabileceğine dair bir fetvası varsa da, talebesi İmam Ebu Yusuf (rh.), bir Müslümanın gayrimüslim bir beldede de olsa içki satamayacağını açıklıyor ve şöyle diyor :
“Bir Müslüman nerede olursa olsun, İslâmiyetin hükümlerini kabul etmiş demektir. Ona aykırı birşey yapamaz.” [İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, 3, 247] Fetva da buna göredir.
Binaenaleyh bir Müslüman nerede olursa olsun, Allah Teala'nın haram kıldığı bir şeyi alıp satamaz. Bu hüküm Şafiî mezhebine göre de böyledir. Haram olan bir şey dünyanın her yerinde haram olduğu görüşündedirler.