Selamün aleyküm hocam; namazlarda kıraatin gündüz öğle-ikindi gizli gece akşam-yatsı-sabah sesli okunmasının sebebi-hikmeti nedir? Farz namazların 3 ve 4. rek’âtlarında neden sessiz okuyoruz? Mehmet M. Kartal
*******
Ve aleyküm selam.
Değerli kardeşim;
Bilindiği gibi yüce dinimiz İslâm’daki kulluk vazifelerinden bir bölümü akılla izah edilebilen, hikmeti anlaşılabilen kısımdandır. Bir kısmı da teslimiyeti gerektiren ve akılla izahı mümkün olmayıp 'neden' ve 'niçin' aranmayanlar cümlesindendir. Yani kısaca emirler, ya ta’lîlîdir, sebep ve hikmetleri araştırılabilir; ya da teabbudîdir, neden-niçin aranmaz. Tabii ki bunda da çeşitli hikmetler mevcuttur. Bir hikmeti şudur ki, İslâm dininin iki temel esası vardır:
Birincisi, iman esaslarıdır. İmanın yolu ilim ve idrâktir ve akla hitap eder.
İkincisi, İslâm esaslarıdır. İslâm teslim olmayı gerektirir. Bu sebeple bazen aklın kavrayamadığı kimi unsurları da olacak ki teslimiyet hâsıl olsun. Yoksa her şeyi aklına yattığı için kabul ederse kişi, o zaman teslimiyet testinden geçmemiş olur.
Bu açıklamalar ışığında denilebilir ki, -hac ibadetinde olduğu gibi- namazın bu şekilde kılınmasında da teslimiyeti gözeten “teabbudî emir” olma durumu vardır.
İkincisi, Namazın ilk iki rek’âtında kıraatin cehrî olması / açıktan okunmasında, Allah’ın huzuruna çıkmanın verdiği sevincin bir yansıması olabilir. Yani, Allah’ın huzuruna çıkan bir kul, huzura kabul edildiği için çok mes’uttur / mutludur. Bu fart-ı muhabbetin / aşırı sevincin verdiği coşkudan dolayı içi içine sığmaz… Ve Rabbinin kelâmı olan Kur’an ayetlerini sesli bir şekilde okuyarak bu coşkusunu dışa vurur. Fakat ilk iki rek’âttan sonra bu coşkulu hâl, yerini âcizliğe, fakirliğe, muhtaçlığa, kusurlu halini görmeye bırakır. Artık sesi-sadası kesilmiş, ilahî huzura çıkmanın verdiği coşkunluk yerine, kulluk şuurunun verdiği bir eziklik ve ilahî mehabetten kaynaklanan bir korku ve haşyet kişiyi sarmış olur...
Dikkat edilirse gündüz kılınan öğle ve ikindi namazlarının bütün rek’âtlarında gizli okumak söz konusudur. Gece namazları sayılan sabah-akşam-yatsıda ise ilk iki rek’âtte açık okuma vardır. Bu açıdan bakıldığı zaman, meselenin gece ve gündüzle de bir alakasının olduğu düşünülebilir. Temel-klasik kaynaklarımıza göre Mekke devrinde gündüz namazları “müşriklerin korkusundan” sessiz kılınıyordu. Gece namazları ise bu korkudan biraz uzak olduğu için sesli kılınıyordu.
Mevzuyu şöyle değerlendirmek de mümkündür:
Namaz kılmak, imandan sonra gelen en büyük kulluk vazifesidir. Beş vakit namazın her birisinin ayrı bir zaman dilimine tahsis edilmesi, Allah’ın o vakitlerdeki tasarruflarına, yarattığı nimetlerine bakar. O halde namazın bütün kâinata, cinlere ve meleklere bakan yönü de vardır. Gündüz bütün kâinat, bütün varlıklar -insanların gözü önünde- lisân-ı hâl ve lisân-ı kaal ile yaptıkları ibadetleri söz konusudur. Böyle büyük bir cemaatin içinde olduğunu düşünen kişi kendi kulluğunu çok küçük görür ve âdeta utancından bu ibadetini gizlemeye çalışır. Gündüz namazlarındaki sessizlik bu hâli sembolize etmektedir. Gecede ise, -insanın kendi zihnine göre- her şey istirahata çekilmiş, sanki uykuya dalmış ve sessiz-sedasız bir hâl almıştır. Bu durumda sessizliği ibadet neşvesiyle bozmak, her tarafı zikir meclisine çevirmek için sesli okumak çok münasip düşmektedir. Bu neşve ve neşe -yukarıda belirtildiği üzere- daha sonra yerini kulluk şuuruna bıraktığı için ilk iki rek’âttan sonra yerini tekrar -gizli okuyuşa- sessizliğe bırakır.
Bizim bu gibi hallerden uzak olmamız, bu hakikatin olmadığını göstermez. Ashâb-ı kirâm ve tâbiînin ve her zamanda bulunan salih ve muttakilerin namazla ilgili menkıbeleri bu halin varlığına işaret etmektedir.
***
Meselenin fıkhî cihetine ve bir başka açıdan izahına gelince…
Öğle ve ikindi namazları tek başına da kılınsa, cemaatle de kılınsa kıraatin gizli yapılması vaciptir. Tek başına kılan kimse veya imam kendi işiteceği kadar bir ses çıkararak Fatiha ve zamm-ı sûreyi ya da ilave ayetleri okur. Gündüz kılınan nafile namazlarda da gizli okumak aynı şekilde vaciptir.
Cemaatle kılınan sabah, cuma, bayram, teravih ve vitir namazlarının bütün rek’âtlarında, akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rrek’âtında kıraatı cehrî yapmak, yani sesli okumak vaciptir. Akşam namazının üçüncü rek’âtında, yatsı namazının da son iki rrek’âtında gizli okumak vaciptir. Ancak, tek başına sabah, akşam ve yatsı namazını kılan kimse, isterse kıraati sesli yapar, dilerse gizli olarak okur.
Bu kıraat şekillerinin gündüz namazlarında gizli, gece namazlarında, Cuma ve bayram namazlarında açıktan okunmasının hikmeti de tefsirlerimizde şöyle anlatılmaktadır:
Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) İslâm’a dâvetin ilk yıllarında tebliğ vazifesini gizli olarak yapıyordu. Sahabîlere namaz kıldırdığı zaman da kıraatte sesini yükseltir, namazları cehri kıldırırdı. Müşrikler Peygamberimizin (s.a.v.) sesli kıraatini duyunca şiirlerle ve uydurdukları sözlerle karıştırmaya başladılar... Sevgili Peygamberimize de hakaret ederek işi alay etmeye kadar vardırdılar! Müşriklerin bu çirkin hareketine meydan verilmemesi ve Müslümanların eziyetlere mâruz kalmamaları için bir âyet-i kerime nazil oldu: “Namazında sesini ne çok yükselt, ne de fazlaca kıs; ikisi ortasında bir yol tut.” [İsrâ sûresi, 110] Âyette, müşriklerin duymalarına mâni olmak için Rasûlullah Efendimizin sesini yükseltmemesi isteniyordu. [ez-Zemahşerî, Keşşâf, Kahire, Dârü’l-Mushaf, 1397-1977, 3, 196]
Bundan sonra Fahr-i Kâinat Efendimiz, öğle ve ikindi namazlarında, müşriklerin eziyetiyle muhatap olamamak için kıraatı gizli yaptı. Akşam namazı vakti ise onların yemek saati, yatsı ve sabah da uyku saatleri olduğundan bu namazlardaki kıraati açıktan yaptı. Cuma ve bayram namazları da zaten Hicret’ten sonra farz ve vacip kılındığından, müşriklerin de bir zararı olmayacağından kıraatler cehrî oldu. [Bkz.Taberî; Zemahşerî; Razî; Kurtubî; Semarkandî, ilgili ayetin tefsiri]
Ancak Mekke müşriklerinin ilk Müslümanlara neler ettiklerinin bilinmesi için, durum kıyâmete kadar yaşayacak insanların ibretine sunulmuş, gündüz namazlarında gizli okunması emri bu hikmetle devam ettirilmiştir. Elbette başka hikmetleri de vardır. Ancak müşriklerin ilk Müslümanlara yaptıklarını hatırlamak bakımından bundaki ibretler akla ilk gelendir.
Netice: İslâm'ın kuvvet kazandığı diğer devrelerde ise Peygamber Efendimiz (s.a.v.), söz konusu özür kalksa da daha önceki gibi öğle ve ikindi namazlarında gizli okumaya bütün ömrü boyunca devam edip, bu usûlden hiç ayrılmadılar. Böylelikle öğle ve ikindi namazlarında gizli ve diğer namazlar da ise cehrî okumak vâcip oldu. [Bkz. Kasanî, Bedâyiu’s-Sanâyi', 1, 160-161]