Halis ECE
Ashâb-ı kiramdan, Beşir bin Sa‘d’ın kızı ve Nûman bin Beşir’in kız kardeşi (r. anhüm) anlatıyor:
“Annem Amre bint-i Revâha (r.a.), beni çağırdı. Eteğime iki avuç hurma koyduktan sonra,
— Kızcağızım! Git de, baban ile dayın Abdullah bin Revâha’nın gıdâlarını kendilerine ver, dedi.
Giderken, Resûlüllah’a (s.a.v.) rastladım. Babamla dayımın nerede olduklarını sordum. O bana,
— Kızcağızım, beri gel, yanındaki nedir? diye sordu.
— Yâ Resûlellah, dedim, bu hurmadır. Annem bunu, yesinler diye, babam Beşir bin Sa‘d ile dayım Abdullah bin Revâha’ya gönderdi.
Resûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem,
— Getir onu, buyurdu.
Ben de onu, Resûlüllah’ın iki avucuna döktüm. Avuçlarını doldurmadı. Sonra, bir örtü getirilmesini emr etti. Örtü getirilip serildi. Hurmayı ona koyduktan sonra, örtünün üzerine yayıp dağıttı. Yanındakilere;
“— Gıdâya, kumanyaya geliniz!” diyerek hendek halkına sesleniniz, buyurdu.
Hendek halkı toplanıp ondan yemeğe koyuldular. Hurmalar yendikçe artmış, örtünün etrafından dökülüp taşmıştı. (Sîretü İbn-i Hişam, 3/228-229)